Bu kâinatta hacmi, mahiyeti, çapı ne olursa olsun her cismin bir ismi vardır. İsmi konulmamış bir varlık düşünülemez! Bizler de, bundan hareketle eşya veya insanın kendine has kimi özelliklerini yapısını ve dokusunu ismine has özellikleri sayesinde tanır, biliriz. O yüzden kömüre “kömür”, bakıra da “bakır” deriz.

İBDA kendine has ismi ile meydan yerine dikilerek varlığımı cümle âleme ilan etmiş bir hareketin adıdır. Bu mânâda dünyada eşi menendi yoktur. Tabiî bizim bunu söylememiz onun öyle olduğunu göstermez. Öyle mi değil mi? Ona bakmak lazım!

Nasıl bakacağız?
Bunun gayet basit bir yolu vardır. İbda, muhataplarına ne söylüyor? Teklif ettiği şey nedir?

Üstad Necip Fazıl’ın tek bir cümlesinden süzülen mânâ, bugün bizim bütün kâinatı bir Müslüman olarak nasıl okumamız gerektiğini ihtar eder: “İslâm yenilenemez. Anlayışı yenilemek gerekir.” Bu cümle tek başına aslında olan biten her şeyi özetlemeye yeter de artar bile. 

“Anlayış nasıl yenilenecek?” sorusunun muhatabı, kendisine “ben Müslümanım” diyen herkestir. İşte bu soruya doğru dürüst cevap veren dünyadaki tek hareket İBDA’dır. Başka yok, başkası yok. Varsa buyursunlar göstersinler!
Bizler, kendimize “kim pazarlıksız Allah ve Resûlü diyorsa, onlar bizdendir, biz de onlardanız!” ilkesini şiar etmiş olan insanlarız. 

Doğru yolda gittiğimizden eminsek, yanlış yolda gidenlerin akıbeti elbette bizi ilgilendirir!

Kendisine “insanım” diyen herkesi de ilgilendirir. Düşman dediğimiz unsurlar olmasaydı neyle mücadele edecektik ki? Ama bizler sadece kendimiz için değil düşmanlarımızın tahakküm ettiği alanların selameti için de varız.
Peygamberimiz,  son peygamber olması hasebiyle  -inansın inanmasın- bütün insanlığın Peygamberi. O zaman, onun getirdiği hükümler bütün dünyaya hâkim olursa insanlık kurtulur. Tamam, ama bu hâkimiyetin nasıl tesis edileceğini ortaya koyan esaslı bir plan var mı? 

Yok! 
Varsa buyursunlar göstersinler? Yoksa? Olmayan bir şeyin mücadelesi de verilmez!

İBDA, İslâm’a Muhatap Anlayış’ın hakikatini ortaya koymuş, bunun esaslarını ve usulünü eserler boyu tezatsız bir bütün halinde izah etmiştir. 

Sindikleri köşe bucak her yerde İBDA’nın aleyhine atıp tutanlar, Salih Mirzabeyoğlu’nun ortaya koyduğu tezlerin alternatifi bir fikir beyan edemiyor! Dışımızdakiler, kullandıkları arabanın bir vidası eksik olsa, onun ilerde arıza vereceği gerçeğini bilirler. İslâm’ın tezatsız bir bütün halinde hâkimiyetini tesis etme mücadelesine gelince, parça halinde yaşadıkları kimi doğrularla kurtuluşun mümkün olacağını mı zannediyorlar?

“Bu yolun sonu nereye çıkar?” sorusu akıllarına bile gelmiyor. “Gidiyoruz işte!” modundalar. Kimi zaman, kimi doğruları söyleyenlerin peşinden gitmekle kurtulacaklarını zannedenler, kendilerine kılavuzluk eden eblehlerin hezeyanlarını bile savunacak hâle düşerler. 

Zaman olur, “dinler arası diyalog” safsatasını ortaya atan din soytarısının eteğine tutunurlar, zaman olur “19 Mucize” hezeyanına kanarlar… Parti, pırtı işlerine dalar, pay kapma yarışına girerler!

Kendi çıkarlarını inandıklarını söyledikleri davadan üstün tutarlar. Yol, usul nedir bilmeyenlerin içinde yaşadıkları bataklıkta debelenmelerinden başka bir şey değildir olan biten. Çırpındıkça daha da derine battığını görmeyen, aksine o çırpınma halini “mücadele” zanneden bir anlayış her oluşa hâkim gibi. 

Doğrular, yanlışlara kalkan yapılmakta!

İBDA, yeryüzünde yaşayan bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olacak olan yol haritasını ortaya koymuştur. Buna inanmayanlar kendi planlarının ne olduğunu göstermek ve o plâna uygun hareket etmek durumundadırlar?


Baran Dergisi 655. Sayı