“Kim pazarlıksız olarak Allah ve Resûlü diyorsa o bizden, biz de ondanız!” diyen pazarlıksız kurtuluş çizgisi İBDA ve onun karşısında uzlaşmacı, teslimiyetçi, düzen yalakası, mamacı hain tipler...
Kimler, kimler... İkbal yollarında davasını satanlar, dönenler, dönekler, mürtedler... Dün dediğini bugün yalayanlar.
Ta 1919’lardan ve 1943 Büyük Doğu’lardan beri tam kurtuluşçu mücadeleyi temsil eden BD-İBDA çizgisi... Yarım kurtuluş olmaz; ve İslâmdan zerre taviz tamamını götürür... Şehidlerle yükselen bayrak, tevhid bayrağı, günümüzdeki adı: “İBDA; Allah ve Resûlü davasında Doğru Yol- Kurtuluş Yolu’nun bir remzi bir alemi...”
İBDA’nın Ehl-i Sünnet ve tasavvuf çizgisine düşman itikad akrebleri, mezhepsizler-mealciler, reformistler, şiiler vs. vs. sapık kollar.
Ve Ehl-i Sünnet olduğunu iddia edip düşmanlık eden hainler...
Fetullahçı ve Enver Ören’ci hain yapılanmalar Müslümanların taarruzlarından çok rahatsızlık duyarlar. İslâm savaşçılarının, küfrün merkezlerine düzenledikleri eylemleri “provakasyon” diye damgalarlar. Bunlar, sömürge düzeninin önlerine attığı kemiği yaladıkları için ezik, sümsük ve sünepe bir Müslümanlığı devamlı överler. Cihadı, kısası, “silahlı peygamberler” gerçeğini devamlı inkâr ederler. Böyle hain yapılanmalar şüphesiz ki, Müslümanların öncelikli taarruz hedefidir.
Müslümanlar içindeki diyalogcu-teslimiyetçi hainler, İslâm savaşçılarının taarruzlarından aynen laikler gibi rahatsız olurlar. İslâm düşmanlarına atılan bombalar sanki bunların yüreklerinde patlamıştır. Laik Yazar Toktamış Ateş’e düzenlenen bombalı suikast üzerine bu “laik”e “geçmiş olsun” demek için sıraya giren uzlaşmacı diyalogcular, İslâmın taarruzundan korkan i.ne ruhlu hainlerdir.
Laik-dinsiz TC’nin gölgesinde huzur(!) ve güven(!) içinde yaşamanın Müslümana haram olduğunu bilir akıncı...
Öncü İBDA hareketi sayesinde taarruzun üstünlüğünü kavrayan Müslümanlar, hakkını söke söke almanın avantajını kullanmaktadır; artık savunma psikolojisinden çıkıp taarruzun üstünlüğüne geçmiştir.
Artık İslâm düşmanı Batıcı Kemalistlerin karşısında, İBDA sayesinde, “vur tepesine, al ağzındaki lokmayı” deyimindeki ezik Müslüman yoktur. Günümüzün Müslümanı, savunmada kalma yerine taarruza geçmenin avantajına inanmıştır...
Müslümanların rejime ve Amerikan politikalarına yamamanın siyasetçisi Özal (şimdi bu vazifeyi Tayyip Erdoğan yapıyor) I. Körfez savaşının ardından Kumandan Mirzabeyoğlu ve arkadaşlarını gözaltına aldımış, gözaltına alınanlar günlerce işkenceden geçirilmişti. Fethullahçı polisler işkencede ön safta idiler.
Mirzabeyoğlu’na yapılanlara karşı ölüm sessizliğini sürdüren riyakâr tavırlı Müslümanlar(!), gizli küfürlerini böylece açık eder ve nemalandıkları rejimle beraber anıtkenefe yollanırken, ağlamaları ve “biz de Müslümanız!” yalvarmalarının kıymeti harbiyesi olamayacağını belirtiriz. Ve davaya dıştan saldıranla beraber, içten karartan hainlerin öncelikli imha hedefi olduğunu da belirtelim...
Kendi cephesiyle dışımızdan gelen biri olarak Hakka Yürüyüş dergisinin koordinatörü Mustafa Seyfullah Kılıç’ın Haftalık Baran dergisinin 24. sayısındaki “İslâmcı (!) Camianın Açmazı ve Strateji Eksikliği” başlıklı yazısındaki şu tesbitine de yer verelim:
“Ülkemizdeki bu grupçukların bir önemli açmazı da TC. dışındaki hareketleri desteklerken, içerideki hareketlere provokatör mantığıyla bakmaları ve hatta bunu dillendirmeleridir. İBDA, hilafet bayrağının düştüğü yerde mücadelesini sürdürürken, alaycı ifadelerle yaklaşıp laik despotizmin bile yapamadığı zararları harekete vermeye kalkışmalarıdır.”
Hainden beter ahmaklığı ele verici şu tesbitleri de Taraf Dergisinin Mart 1992 13. sayısından aktaralım:
“O dönem MSP veyahut Akıncılar içersinde faaliyet gösterenler, “önce kendimizi yetiştirmeliyiz, sonra meydan yerine çıkalım” veya “kavga içinde yetişmek” gibi ayrı anlayışlarla saflara bölünüyordu. Bu ve benzeri tartışmalar hâla yapılıyor!.. İşte o dönemde “İnsanımızın ve inancımızın kavgası” sloganıyla GÖLGE dergisi, gençliği inancımızın olması gereken istikamete yönlendiriyordu. Metin Yüksel’de mizacına uygun bu yeni dönemin öncü militanlarından olmuş ve şehadeti bunun bir mükafatı olmuştur kanaatindeyim. 
 


Baran Dergisi 36. Sayı