İç huzur, rahat koltuklar ve zengin sofralarla alakalı bir hâl, bir kavram değil. Nice insan, barış ve rahat şartlarında bile iç huzurunu yakalaya­mazken, Filistinliler, açlık, bombalar ve şehidlerle beraber bu hâli yakalamakta ve o hâlde yaşatmakta ve böylece gıpta edilecek bir millet olmaktadır.
İçimizdeki işbirlikçiler tarafından bize unutturu­lan ve bizim de işimize geldiği için unuttuğumuz bu soylu hâl ve kavramı, atalarımız marşlarında-şiirlerinde yani hâl diliyle bize şöyle anlatmış:
“Gafil ne bilür neşveyi pür şevkı vegayı / meydanı celadetteki envar-ı sefayı.” Tabiî ki günümüzde bu hâli yaşayan mücahid- akıncılar vardır ve var olmaya da devam edecektir; zaten bunun sistemleşmiş ve devlet projesi çapına kavuşmuş fikir ve aksiyonu da (BD-İBDA İslâma Muhatap Anlayış) Müslümanların fikir ve diyalek­tikleri olarak kendilerini bulacağı ve kendilerinin de pay sahibi olacağı, sabır, sebat ve zaferin vasıtası­dır. İBDA’nın kendinden zuhur diyalektiği iç huzurdur aynı zamanda.
Zâhirde acı, açlık ve musibet olarak görülse de, bâtındaki iç huzuru, sebat ve sekineyi tercih edip et­memek bizim elimizde; ya solucanlar gibi dünya için kıvranmak, yahut ötelerin şevkiyle başı dik ola­rak yaşamak. Gaflet hâli de bizim tercihimize kal­mış, caledet hâli de. Acaba solucanlar gibi yaşayıp modern hayat kölesi olmak mı, asil bir dava için şerefimizle bombaların altında ölmek ve kalmak mı?
Başımızın üzerinde bombalar patlarken işine gü­cüne gitmek, vatanını ve dinini savunmak. Velev ki evinin enkazından çoluk çocuğunun cesedini çıkar­mak söz konusu olsun! Bize pek de uzak olmayan Filistin’den bahsediyorum.
Gerçek ve derin mümin vasıfları olarak Külliyat­ta işaretlenen “Frenklerin "sajes ” dediği nihaî vecd, zerafet, huzur ve sukuta varmış" vasıflarını da andıran ve bu yazımıza da ilham kaynağı olan. Millî Gazete’den Mustafa Özcan’ın “Calut’a karşı Sebat ve Sekine” başlıklı yazısında naklettiği husustan “iç huzur” hâlinin görülmesi ve gösterilmesi:
“Günümüzdeki İsrail’i ve savaş makinesini Ca­lut’a benzeten Mustafa Barguti buna mukabil Filis­tinlilerin sebatkârlığına dikkat çekiyor. Bu sebâtkarlık veya dik duruş aslında hadis-i şeriflerin bölgeyi vasfına da uygun düşüyor. Hadis dilinde Fi­listin serhat ili ve nöbet diyarı (ardu’r ribat) olarak nitelendiriliyor. Mustafa Barguti “Steadfast Before Goliatb" başlıklı yazısında bu destansı direnişi ve
sebatı yazıyor. Filistinliler buna “sumud” diyorlar. Birçok kişi daracık şeritte Filistinlilerin sebatına akıl sır erdiremiyor. Tam da savaşın göbeğinde Fislistinli bir aile Mısır tarafından Refah sınır kapısı üzerinden Gazze’ye geçmeye çalışıyor. Bu manzara karşısında duygular altüst oluyor, insanlar apışıp kalıyorlar ve ölümüne yolculuk hakkında yorum ya­pamıyorlar. İşte bu Mustafa Barguti gibilerin temas ettiği Filistin halkının ilahi sebatını gösteriyor. Bu sebatın arkasında da Gazze'ye gidip gelenlere göre nöbet diyarına bahşedilen sekine var. Sekine yani soğukkanlılık ve onun getirmiş olduğu huzur olma­sa Filistinlilerin kaçması en azından felakete neden olduğunu düşünecekleri Hamas’ı üzerlerinden sil­keleyip atmaları işten bite olmaz.”
“Kudüs'ün bekçileri veya şehrin bekçileri mana­sında Natura Karta diye bir tabir ve cemaat var. Bu kavram İslâm'da da var. Bizzat Hazreti Peygamber (a.s.m.) aynı manada Filistin için “Ardu’r rıbat” ya­ni “Akıncılar, öncüler ve nöbetçiler diyarı” demiş­tir. Binaenaleyh bu diyarın sakinleri de isim üzerin­den “murabitun” sıfatını kazanmış oluyor.”
Mekke-Medine. Kudüs ve İstanbul... Bu kutsal şehirlerin bekçileri, emanetinin ve sözünün sadıkla­rı, iç huzuru arayanların vesileleri...
Selam olsun Murabitun'a!..
Selam olsun Akıncılar. Öncüler, Nöbetçilere!..
 
Baran Dergisi 110. Sayı
19 Şubat 2009