15 Temmuz darbe girişiminin savuşturulması nasıl bir manâ taşıyor?
Memleket uçurumun kenarından döndü, netice itibariyle böyle bir şey. Nasıl döndü buna bir açıklama getirmek çok zor, yalnız şunu diyebiliriz; Allah’ın bir lütfu. Millet uyanık davrandı, çok hızlı hareket etti, siyasî liderlik de bir kararlılık gösterdi. İnsanlar daha cumhurbaşkanımız meydanlara davet etmeden önce sokaklara inmişti, ama cumhurbaşkanımızın çağrısı bir nevi ateşleme oldu. Halk vatanına, milletine, ırzına, namusuna, dinine sahip çıkınca, darbeye yeltenen hainlerin işi zorlaştı tabii ve pes etmek zorunda kaldı darbeciler. Pes etmek derken, bu nihaî bir pes etmek değil. Geçici olarak teslim oldular ama B planları, C planları da olabilir; buna karşı uyanık olmak lazım.

Çok iyi planlanmış bir darbe girişimi gibi gözüküyordu ama…
Kesinlikle. Sadece darbeye yönelik bir eylem değil; iç savaş çıkarmanın dahi planını yapan bir organizasyonun içine girdiğimizi görüyoruz. Amaçları iç savaştı.

Bu iç savaşta planlanan cepheler nasıl olacaktı?
Onun için şimdiden bir şey söylemek mümkün değil; ama Türkiye’nin yumuşak karnı belli: Alevî-Sünnî çatışması, Türk-Kürt çatışması, şeriatçı-laik çatışması, sağ-sol çatışması… Bunlar uzun yıllardan beridir Türkiye’de karşılaşılan meseleler.

Halkın darbecilere verdiği tepkinin altyapısında yatan temel saik neydi? Halk nasıl verdi bu tepkiyi?
Halk, bu kalkışmanın ülkenin aleyhine olduğunu çok çabuk fark etti. Türkiye’de siyasî istikrar varken, demokrasi güzelce işlerken darbeye yeltenmenin anlamı nedir: ülkeye kastetmek.

28 Şubat’ta da böyle bir durum oldu ama kimse tepki veremedi. Bugün nasıl bir dönüşüm-değişim yaşandı da bu memlekette böyle bir tepki çıktı?
28 Şubat’tan bu zamana köprünün altından çok sular geçti. 28 Şubat’tan sonra siyasî istikrarsızlığın sona erdiği, istikrarın olduğu bir dönem açıldı. Bu dönemde eski partiler 2002 seçimlerinde tasfiye edildi, diğerleri kendilerini yenilediler, formatladılar ve yeni olarak katılanlar da oldu, lider değişiklikleri de oldu; ama demokrasiye karşı da bir şuur gelişti. 2007’deki “e-muhtıra”da da yine siyasî irade askerin muhtırasına karşı koydu; ilk defa böyle bir şey oluyordu. Zaten bu bir kırılma noktası oldu. O günden bugüne de demokrasinin yerleştirilmesi, güçleştirilmesi yolunda daha çok adım atıldı. İnsanların da demokrasiye karşı şuurları değişti, siyasî iktidardan yana net tavır koydular ve dolayısıyla demokrasiyi savunma refleksi kendiliğinden güçlendi. 15 Temmuz gecesi de bu güçlü refleks devreye girdi.

Bu refleks; tankların altına yatmaya, kurşuna göğüs germeye tek başına yeteli bir sebeb mi sizce?..
Bu kalkışma emir-komuta zinciri dışında gerçekleşti ve silahlı kuvvetlerin bir kısmı katılmadı bu isyana; daha doğrusu büyük bir kısmı… Katılan kısım, bütüne göre küçük bir parçadır, bunu gözden kaçırmamak lazım. Silahlı kuvvetlerin bir kısmı aktif olarak, bir kısmı da tarafsız kalarak bu kalkışmaya destek vermediler. Aktif şekilde müdahale edenler darbecilerin püskürtülmesinde önemli rol oynadılar ama silahlı müdahalede en büyük fonksiyonu yerine getiren unsur emniyet güçleri oldu, bunu görmek lazım. Siyasî iktidarın dik duruşu, emniyetin çok iyi çalışması, silahlı kuvvetlerin bir kısmının doğru hareket etmesi neticesinde ve tabii en büyük güç olan halkın duruşu sebebiyle bu kalkışma akamete uğratıldı.

Halkın bu duruşunda imanî bir yön vardı, değil mi?
Orası tartışılmaz zaten. Türk halkı evinden çıkıp giderken abdest alıyor, namaz kılıyor da öyle gidiyor; gayeleri şehid olmak! Vatanı savunmaya gidiyor, “vatan sevgisi imandandır.” Bunlar tartışma konusu bile olmaz hiç tereddüt yok.

Türkiye’de bir takım planların gerçekleşebileceğini söylediniz; bu planlardan hangi ülkeler menfaat devşiriyor olabilir? Ne amaçlıyorlar?
Bunu adım adım, isim isim saymak o kadar kolay değil, bunu devletin ilgili birimleri kontrol eder ve ona göre belli tedbirler alırlar. Ancak Türkiye’nin düşmanlarının az olmadığını da biliyoruz. Yapılan açıklamalar, ortaya çıkan deliller vesaire hep bunu isbatlıyor. Mesela Fetullah Gülen’in kim tarafından korunup kollandığı, kim tarafından beslendiği belli değil mi? Şu ülke, bu ülke diye tek tek saymanın manâsı yok; çünkü ortada topyekûn bir girişim var. Türkiye’nin konumu var, bölgede belli rolleri var, diğerlerinin geleceğe dönük Türkiye’yle ilgili hesapları var. Bunların hepsini bir arada değerlendirmek lazım.

ABD Fetullah Gülen’i iade edecek mi peki Türkiye’ye?
Pek zannetmiyorum. İade etmemek için her türlü yola başvurabilir. Çünkü Fetullah Gülen geldiği zaman bazı şeyleri konuşursa, bu Amerika için iyi olmaz.

Darbe süreci atlatıldı, önümüzde bizi nasıl bir Türkiye bekliyor?
Böyle şeylere kapıların bir daha aralanmayacağı, kendi iç meselelerini halletmiş, istikrarlı bir ülke olması, daha güçlü bir ekonomisi olan, huzuru olan bir ülke olmasıdır temennimiz.

Teşekkür ederim.
Rica ederim, iyi çalışmalar.

Baran Dergisi 498. Sayı