Bir önceki yazımızda Gotlar ve sonrasında Anglo-Norman ve Germenler üzerinde duracağımızı söylemiştik. Evet; dünden bugüne Gotlar hakkında pek çok araştırma veya çalışma yapılmış ve yayımlanmıştır. Bunlardan biri de İlk Çağ'da yaşamış Got asıllı yazar Jordanes’in meşhur "Getica" isimli eseridir. Bu eser, Gotlar hakkında yazılan en önemli kaynak eserlerden biri olarak kabul edilir. (1)

Jordanes’in dediğine göre Gotlar, Berig (2) isminde bir kral ile birlikte arıların kovanlarından birdenbire fırlaması gibi Scandza Adası'ndan (3) dünyaya yayılmışlardır. Scandza adası, Jordanes’in anlatımıyla bugünkü İskandinavya ve Danimarka topraklarını kapsamaktadır. Yine Jordanes’in dediğine göre Gotlar’ın gemilerinden iner inmez ilk yaptıkları iş, ayak bastıkları topraklara hemen kendi adlarını vermek olmuştur… Bu çok akıllıca bir iş; öyle değil mi? Çünkü; ta ki Hazret-i Adem Aleyhisselâm’dan günümüze topyekûn insanoğlu, eşya ve hadiseler karşısında “hakîm varlık” veya “üstün insan” kabiliyetini dile bağlı olarak gerçekleştirmiştir. Değil mi ki Allah Azze ve Celle, hatası sebebiyle cennetten dünyaya sürgün ederken Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’a bütün isimleri öğrettiğini haber vermiştir. İleriki bölümlerde, meselâ idman kelimesinin kök bilgisi veya etimolojisini irdelerken, ok, yay ve kiriş isimlerinin Cebrail Aleyhisselâm vasıtasıyla Hazret-i âdem Aleyhisselâm’a nasıl ve niçin öğretilmiş olduğuna da şahidlik edeceğiz!..

Evet; Scandza / Büyük Ada’dan çıktıktan sonra Gotların ilk ayak bastıkları toprak parçası başta Polonya olmak üzere, bugünkü İber yarımadası olarak da bilinen İspanya ve Portekiz topraklarıdır. (4) 2. Dünya Savaşı yıllarında Naziler, Polonya'yı işgali ettiklerinde Gotların ilk karaya çıktıkları toprak olarak düşündükleri Gdingen'e Gotshafen (Gotların limanı) ismini vermişlerdir…

Jordanes tarafından tarihe kavimlerin fabrikası ve ülkelerin anası olarak servis edilen Gotlar hakkında Montesqiue, "Gotlar, Roma İmparatorluğunu ele geçirerek dünyanın her yanına monarşi ve özgürlükleri yaymışlardır" der. Montesqiue demek ister ki, tarih sahnesine çıkarak İmparatorlukların tasfiyesi sürecini de başlatmış olduklarının haberini veren Gotlar, aslında tüm dünyaya Ulus-Devlet modelinin de tohumunu ekmişlerdir bir bakıma. Bu çerçeveden bakıldığında, meselâ 1789 Fransız İhtilâli’nde Gotlar, mevzuun neresinde konuşlanmışlardır şeklinde bir soru hiç de anlamsız değildir. Hun İmparatorluğu’nun hışmından kaçarlarken Kıta Avrupası’na doğru göç eden Gotlar, süreç içerisinde istila ettikleri Roma İmparatorluğu toprakları üzerinde ilkin kendi Krallıklarını (Visigot Krallığı) ilan ettiler. Kıta Avrupası’nı yerle yeksan etmekle kalmadılar, Hıristiyan ve Yahudi toplulukları arasındaki ihtilafları da fırsata çevirerek kısa zamanda İberya’yı kendilerine yurt edinmişlerdir. Müslümanların İspanya’yı fethinden sonra da, meselâ Endülüs Medeniyeti’nde de eski konumlarını muhafaza ettiler. Osmanlı’nın İstanbul’u fethi ile birlikte kendilerini İspanya’dan İstanbul’a sürgün ettirmek adına, kurguladıkları “FRP: Rol Yapma Oyunu” veya “Fantastik Oyun” çerçevesinde Osmanlı Devleti’nin Payitahtında konuşlanmayı da başardılar. Bugün nasıl ki Yuda Nesebi Siyonist İsrail ile Küresel Sermaye Baronları ortak hareket ediyorlar, geçmişte de benzer ilişkiler ağı gırla gitmiştir, denilebilir. Bilmek gerekir ki, İspanya’dan kendilerini sürgün ettiren Yuda nesebinin biricik derdi, yükselen yıldız olması hasebiyle, Osmanlı Devleti hakimiyeti altında kendilerine esaslı bir yer edinme çabasından ibaretti! Sonrası ise malum. Yani, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar, Anglo-Norman merkezli Britanya Adası ile irtibatlı olarak, “Fantastik Oyunları”nı kurgulamaya devam ettiler. Osmanlı sonrası süreçte topyekûn dünyayı ateşe verecek şekilde, Anglo-Sakson şemsiyesi altında 1. Ve 2. Dünya Savaşı’nın tohumlarını da ektiler ve sonrasında bizzat kendi dünya düzenlerini kurmayı başardılar. “Küresel Diktatörlük” kurmak adına bugün, Liberal Kapitalizmin öncüsü Amerika ve Liberal Sosyalizmin öncüsü Çin düalitesi üzerinden yeni ve çok tehlikeli bir “Fantastik Oyun” kurgusu üzerinden, insanlığın sonunu getirmenin derdine düştüler. “Kristal Krallık” hayali kuran günümüz Küresel Sermaye Baronları’nın dünkü Gotlar’dan bağımsız olduklarını düşünmek abesle iştigal olur. İktidar mücadelesinde final maçı, hiç şüphesiz ki Deccaliyyet ve Mehdiyyet arasında oynanacaktır, oynanıyor! Bu maçın fiilen başlangıç tarihini ben şahsen, “İstikbâl İslâmındır” mutlak müjdesine yataklık eden İBDA Mimarı’nın tarih sahnesine çıkması ve akabinde, 1999 yılında gerçekleştirdiği “Büyük Zuhur” ile ilişkilendiriyorum. Hatırlanacağı üzere İBDA Mimarı, “1999: Ümmetin Kurtuluş Yılı… Müslümanlar dik durun karşınızda leşler var!”, diyerek dünya düzeninin akışını tersine çevirmiştir. Bu mevzuya bu veçhesiyle ilerleyen bölümlerde değinmek mümkün olacaktır… Montesqiue’un tespitinin hemen yanı başında, Claduis Ptolemaeus (Batlamyus)’un şu ifadeleri de ayrıca çok dikkate değerdir: "Okyanus'un Kuzeyinde dalgalarla dövülen büyük bir ada bulunmaktadır; adı Scandza'dır şişkin kenarlara sahip bir ardıç yaprağı şeklinde, ucunda ise uzun bir konik şeklindedir..."(5)

Tam da bu noktada sıradışı bir not düşmek gerekiyor: Meselâ "Kralların Hastalığı" olarak da bilinen "Eklem Romatizması"na "Gut Hastalığı"(6) yakıştırması yapılmasının biricik sebebi, ilkin Gotlar'ın çıkış noktasından hareketle, sonrasında ise Gotlar ile Romalılar arasındaki savaş durumundan, diğer bir ifadeyle de Romalıları sürekli rahatsız eden bir barbar kavim olmalarından mülhem olabilir mi? Nerede bir düzen görse orada düzensizlik damarları kabaran lanetli bir ırkın varlığına her dem şahidlik etmek, insanlık adına Gut, Got, Göt, Arka, Kıç, Dışkılık, Pislik, Ahbes ve bütün bunların düğümlendiği nokta hâlinde Nefs olarak belirmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Yeri gelmişken, Korona veya Kovid-19 salgını üzerinden dünya gündeminden hiç düşmeyen Amerikalı girişimci, yazılımcı, yazar, yatırımcı ve iş adamı William Henry "Bill" Gates III ya da daha çok bilinen adıyla Bill Gates’i burada hatırlatmazsak olmaz! Gates soyadı Gotlardan gelmiş olabilir mi? İçinde yaşadığımız yeni zaman ve mekânda Gotlar’ın varislerinden biri olarak algılanabilir mi? Gates, İngilizce Lûgatta “kapı, geçit, vana, çit, bilet hasılatı (hasılat (maç/konser/sirk vb.nde bilet satışından sağlanan), kapıyı gösterme, kanal kapağı, sürgü, büyük kapı, boğaz, döküm ağzı, döküm yeri, giriş, giriş kapısı, yolcu giriş kapısı, şiberi, ret, onaylamama, kovma, işten çıkarma, aralık, patika, vites kanalı, medhal (dühûl’den: Dahil olacak, girecek yer, kapı, entre, fr. entree, başlangıç, giriş) gibi mânâlara gelmektedir. Hatırlanacağı üzere daha evvel spor kelimesi ile ilgili Port, Porto, Portekiz vs. üzerinden de benzer mânâlara değinmiştik.

Gotlar hakkında yazı yazan diğer bir Got asıllı yazar İspanya Sevillalı İsiodore'dur (d. 560- ö. 636). İsiodore kendisine kaynak eser olarak Kitab-ı Mukaddes'i (Eski Ahit) kullanmıştır. İsiodore göre Got kavmi çok eski bir kavimdir. Köken olarak Magog'un oğlu Yafet'in oğlundan gelmektedir. İsiodore bu iddiasını Peygamber Hezekiel’e dayandırmaktadır. Hezekiel, "Tanrıyı güçlendirmek" mânâsınadır. İsodore, Gotların soyunu Eski Ahit'te Hezekiel maddesinde yer alan bilgilere göre değerlendirmektedir. Ancak günümüz dünyasında bu görüş pek kabul görmemiştir. Bana kalırsa bu bilginin tahrif edilmiş olan Tevrat’ta yer alması ayrı bir dava, ama yine de belki de en dikkate değer değerlendirmelerden biri de bu bilgi üzerinden olmalıydı. Niçin bu şekil bir kanaat belirttiğimiz ileriki bölümlerde daha bir ayan olacaktır diye düşünüyorum.

"Kitab-ı Mukaddes'i referans alan bu görüşün dışında bir başka görüş de Utrecht Üniversitesinde Slav Dilleri ve karşılaştırmalı diller çalışma alanlarında uzman olan Leiden Üniversitesi'nde çalışan Prof. Dr. Frederik Kortlandt'dır. Kortlandt görüşlerini Witold Manczak'a dayandırmıştır. Kortlandt "The Origin of the Goths" adlı makalesinde, Manczak'ın yazılarından yola çıkarak Got Dili üzerine yaptığı tetkikler neticesinde Gotların dilsel açıdan Yukarı Almancadan Orta Almancaya, İsveççeden Dancaya daha yakın olduğunu ve Gotların anavatanının aslında İskandinavya değil, Güney Almanya bölgesi olduğunu söylemektedir." (7)

Gotlar, Güney İskandinavya'nın Gotland bölgesi sakinlerinden eski bir Cermen kavmi olarak da bilinir. Vakti zamanında Gotlar ile aynı bölgede yaşayan İskitlerin Germen ailesinden olmadıkları da bilinir. Ama Roma karşıtı olmaları hasebiyle aynı potada değerlendirilmişlerdir. Yani barbar!.. İskitler, Yunan kayıtlarında Skytai, Asur kaynaklarında İşkuza ve Pers kaynaklarında ise Sakalar olarak bilinirler. İskitlerin kökeni daha çok Sümerlere dayandırılmaktadır. Sümerlerin Türklerle ilişkilendirilme çabaları ise malumdur. “Pis, necis, en pis” mânâsında Ahbes ve onunla birlikte hareket eden ve bütün bir kadim tarihimizi ifsad eden Kamalizmin iddialarından biri de, “Güneş Dil Teorisi” ve Türklerin Sümerler ile olan ilişkilendirme çabasıdır. Erken Cumhuriyet döneminde Top isimli bir dergide, (4-11 Mart,1936;18-25 Mart ve 1 Nisan,1936), Cevat Abbas Gürer adında bir Kamalist, insanlığın en büyük safsatalarından biri olan Güneş-Dil Teorisine dayanarak Türklerin doğuştan sporcu olduklarını, pek çok sporu ilk kez Türklerin tecrübe ettiğini, daha da önemlisi, spor kelimesinin mucidinin Türkler olduğunu iddia eder. “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sisteminin tezi hâlinde, “Peygamberler olmasaydı medeniyet olmazdı” terkibi hükmünden hareketle söylersek, “İlk insan ve ilk Peygamber Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’dır” mutlak hakikati bir mutlak sabite olmasına rağmen, dolayısıyla da “İlk dil ve ilk medeniyetin kesin adresi” ayan beyan ortada olmasına rağmen, “İlk dil ve ilk medeniyetin Türkler tarafından kurulduğu” safsatasına dayanan Güneş-Dil Teorisine göre, “sadece spor ve sportmen kelimeleri değil, eski Yunanca oldukları sabit olan atlet ve atletizm kelimeleri de Öz Türkçe’dir.”(8) diyebilmek için nasıl bir kafa yapısına sahib olmak lazım geldiği izahtan varestedir. Bu tür bir düşüncesizlik örneği, “kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz!” hesabı, Alman hayranı ve de Nazizm taklitçisi olmanın bir bedeli olarak karşımıza çıkmıştır da denilebilir.

Gotlar ve Hunlar arasındaki ilişkiye de kısaca değinmek gerekirse, altıncı yüzyıl tarihçisi Jordanes (Charles C. Mierow çevirisi), Gotik cadıların Hunları ürettiği bir hikâye olarak Hunlar ve Gotlar arasındaki erken bir bağlantıyı anlatır:

"XXIV Ancak, Orosius'un anlattığı gibi, kısa bir süre sonra, Hunların ırkı, gaddarlığın kendisinden daha şiddetli, Gotlara karşı alev aldı. Eski geleneklerden kökenlerinin şu şekilde olduğunu öğreniyoruz: Gotların kralı Filimer, Büyük Gadaric'in oğlu, Scandza adasından ayrıldıktan sonra Getae egemenliğini elinde tutan beşinci kişi ve -ve söylediğimiz gibi, kabilesiyle birlikte İskit topraklarına giren, halkının arasında anadili Haliurunnae olarak adlandırdığı bazı cadıları buldu. Bu kadınlardan şüphelenerek, onları ırkının ortasından kovdu ve onları ordusundan uzakta yalnız sürgünde dolaşmaya zorladı. Orada, çölde dolaşırken onları gören kirli ruhlar, kucaklamalarını onlara bağışladılar ve ilk başta bataklıklarda yaşayan bu vahşi ırkın babasıydı.- bodur, iğrenç ve cılız bir kabile, güçlükle insan ve insan konuşmasına çok az benzerlik taşıyan bir dil dışında dili olmayan. Gotların ülkesine gelen Hunların soyu böyleydi.” (9)

Jordanes’in bu anlatımını burada çözümlemek derdinde değiliz. Ama sözü edilen “bodur, iğrenç ve cılız bir kabile”nin Hunlarla doğrudan ilgili olduğu değil de, sanki bir benzetme üzerinden ilişkilendirmek söz konusu gibidir. Gotları Roma topraklarına göçe zorlayanların Hunlar olduğu ise burada da teyid edilmiş gözükmektedir. Ne ilginçtir ki, Romalıların gözünde Barbar olan Gotların gözünde ise Hunlar barbar gibi duruyor. Ama her iki kavmin de Romalıların gözünde ortak düşman olduğu çok açık, yani barbar!

Kıta Avrupası’nda "Gotik"(10) terimi ilk kez Giorgio Vasari tarafından aşağılayıcı bir anlamda kullanılmıştır. Ona göre bu üslup, Roma'yı yıkan Gotlara yani “Barbarlar”a özgü bir üsluptur. 12. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkarak tüm Avrupa'ya yayılan Gotik mimarinin, gerek manastırlardaki gerek loncalardaki yazıcıların Gotik yazıya yönelmesinde etkisi büyüktür. Gotik mimari, insan ve yapı arasındaki oranlar yerine, yapının kendi içindeki oranlarını ele alması bakımından, insanın bir "birey" olmaktan çok, bir "kul" olarak konumlandırılması anlamına da geliyordu. Gotik mimarinin insanı bir “değer” olarak merkeze almamasına paralel şekilde Gotik yazı bir tasarım ürünü olmaktan çok, salt fonksiyonel veya işlevsel varlığı ile, maneviyatın bir araçsal taşıyıcısı, vesilesi veya vasıtası olarak da görülmüştür. Dikey bir yapıya sahip olan Gotik yazı, bu biçimiyle göğe doğru uzanan devasa Gotik yapıların kitap sayfalarındaki yansımasıdır."(11)

Mevzuumuzla doğrudan ilgili değil ama, yine de yukarıda söylenenlerden hareketle bir soru hâlinde sormak gerekiyor: "Gotik yazı"(12) ile "Kûfî yazı" arasında herhangi bir ilişki var mıdır, yok mudur?

Arap yazısının düz ve köşeli çizgilerle yazılan eski bir biçimi veya İslamiyetin ilk yüzyıllarında "Nebati alfabesi"nin değişmesiyle birlikte oluşan Kûfî yazı; dik, sert, köşeli bir yazı türü olarak tanımlanır. "İslam hat sanatı"nın en eski bilinen yazı türü olan Kûfi, ismini Kûfe'den almıştır. Kendine has bir dokusu olan ve zaman içinde geliştirilen Kûfi yazı alfabesi, 12. yüzyılda genel kullanımdan kalkmıştır. Fakat yine de muhtelif alanlarda kendi müstesna yerini koruyarak günümüze kadar gelmiştir. Sarih açısallık, karesellik ve orantılı özelliği ile ilgi gören Kûfi yazı sanatı, İslamî hat sanatı üzerinde de belirgin bir etkiye sahip olmuştur. Alçak dikeyliğin aksine genişleyen yatay çizgiler, Kûfi hat sanatı olarak bilinen bir ibda sürecini de doğurdu. Geniş yapısı, dinamik bir ivme kazanmasını sağladı ve sanata yatkınlığı fark edildi. Kûfi hat sanatı icralarındaki varlığını genellikle dikdörtgen zemin üzerinde sürdürdü.(13) Bu arada bir hatırlatma babından söyleyelim ki, resim sanatına olan ilgisi bakımından da söylemek gerekirse, resim sanatı ile hat sanatının mezcedilmesi şeklinde yaptığı sıradışı resim çalışmaları ile birlikte İBDA Mimarı, hâlihazırda Kûfi yazı sanatını belirli bir ruh ve fikre bağlı, diğer bir ifadeyle de ibdacı resim sanatı üzerinden “21. Yüzyıl İslâm Çağı”na, dolayısıyla da “İBDA Çağı”na taşıyan kişi olarak da görülebilir. Kanaatimce, Kûfi yazı sanatı, dikey ve yatay arasında vektörel bir ahengi mündemiç olmakla birlikte, insanın derinliğine ve genişliğine doğru yönünü de açık eden bir özellik üzerinden, aslında ruh ve beden arasındaki “küllî ruh”un ahengini de resmetmektedir. Gotik yazı sanatında ise bu tür bir ahenk sözkonusu bile değil. Keskin dikey ve sivrilik, “Dikilitaş / Obeliks” kültüründen derin izler taşımaktadır ki bugün bu kültür, halihazırda topyekûn dünyaya kendince “Yeni Dünya Düzeni” dayatan “Deccal Komitesi”nin tetikçiliğini yapan “Küresel Sermaye Baronları” tarafından da baştacı edilmektedir. Kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutuplarını temsil eden taraflar zamanın manasına mutabık bir şekilde nasıl da ayan oluyorlar?! Mukadderat!

İsveç'te Viking döneminden kalma bir kadın mezarında üzerinde "Allah" yazılı mücevher gümüş bir yüzük bulunmuştur. Yüzükteki "Allah" yazısı, Nebati yazı karakteri olan Kûfî ile yazılmış gözükmektedir. Kûfî, Vikinglerle içiçe olan Gotların Gotik yazı karakteri Rune ile de çok benzeşmektedir. Neye yormak lazım? İber yarımadasını fetheden Müslümanların Gotlarla olan idare eden ve idare edilen ilişkisine mi, yoksa Gotların yağmacı karakterine mi?

Mevzuun muhtevası ile doğrudan ilgisiz ve de gereksiz gibi gözüken bu anlatımların aslında çok ilgili olduğu görülecektir. Çünkü kavramların meydana gelmesinde bizzat rol oynayan kavimlerin duygu, düşünce ve iradi faaliyetleri ve bütün bunları anlamlı kılan ruh ve fikir dünyaları, dünya görüşleri, duygu ve düşünce sistemleri veya içtimaî sistemleri mânâsına dil ve düşünce dünyalarıdır. "İnsan bir damla kan bin kaygı!" terkibi hükmünün hemen yanı başında, “insan, yaptıklarının veya tecrübelerinin toplamıdır” hikmeti üzerinden "Lisan ayniyle insan!" darb-ı meseli de önemli!

Dipnotlar

1)Jordanes (Jordanis yazılır ya da, daha seyrek, Jornandes), 6. Yüzyılda yaşamış Got asıllı Bizanslı bir bürokrattır. Jordanes, Roma tarihi hakkında Romana'yı yazdı, ancak en çok bilinen eseri Konstantinopolis'te yaklaşık m.s. 551 yılında yazılmış olan Getika'dır. Bu, Gotların erken tarihini anlatan tek eski eserdir.

2)Jordanes'e göre Berig, halkını Scandza'dan (İskandinavya) Gothiscandza'ya (Vistül Havzası ) üç gemide götürdü.

3)Gotik-Bizans tarihçisi Jordanes tarafından Getica adlı eserinde "büyük ada" olarak tanımlandı. Ada, dünyayı çevreleyen denizin Arktik bölgelerinde bulunuyordu. MS 551'de yazılan Getica, Gothların Vistula Nehri'nin ağzına yakın olan Gothiscandza'ya göç ettikleri Scandza'dan başlayarak bir tarih verir. Fransızca kökenli bir kelime olan Arktika, Kuzey Kutup Dairesi’nin üstünde kalan bölge olarak tanımlanır. Bir adını da Antik Yunancada “ayı” anlamına gelen arktos sözcüğünden alan Kuzey Kutup Bölgesi, toplam 27 milyon km²’lik bir alana yayılır. Bunun 9 milyon km²’si kara, geri kalanı denizdir.

4)İber Yarımadası ya da İberya, Avrupa kıtasının Akdeniz'e uzanan üç yarımadasından biridir. İber Yarımadasında İspanya ve Portekiz devletleri yer almaktadır. Yarımadanın en güneyinde yer alan Cebelitarık, Birleşik Krallık'ın idaresindedir.

5)http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/1900/19963.pdf

6)Gut, eklemlerde ağrı, şişlik, hassasiyet ve sıcaklığa neden olan bir iltihap şeklidir. Eklemlerde meydana gelen şişlik, kızarıklık, hassasiyet, ani ve şiddetli ağrı şeklinde kendini belli eder. Genellikle ayak başparmağının eklem ağrısı ile karakterizedir. Gut hastalığında bacak eklemleri (ayak, ayak bileği ve diz) en çok etkilenen yerlerdir.

7)http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/1900/19963.pdf

8)Akın Yiğit, Gürbüz ve Yavuz Evlatlar, İletişim Yayınları, İst.2004, s.65-66.

9)https://www.greelane.com/tr/be%c5%9feri-bilimler/tarih-ve-k%c3%bclt%c3%bcr/hun-driven-barbarian-invasions-and-migrations-118470/

10)Gotik, kendine has özelliği olan bir sanat anlayışı ve yazı şeklini ifade eder. Daha ziyade Almanlar tarafından kullanılan bir yazı stilidir… Gotik sanatı 12. yüzyılın ikinci yarısında Romanesk sanatının değişmesiyle, Latin sanatına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır… Romanesk sözcük anlamıyla "Roma soyundan gelen", “Romalılardan gelen" anlamlarında bir önaddır. Genellikle "Roma tarzından gelen" anlamında kullanılır… Gotik sanat anlayışı Orta Çağı kapatan ve Rönesansı başlatan akımdır. Gotik tarzı, yalnız mimarlıkta tesirli olmayıp; heykelcilik, resim, yazı, süs ve hatta gündelik eşyada da etkili olmuştur. Gotik mimari tarzının önemli özelliği sivriliktir.

11)https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/192417

12)Gotik yazı, Gothic minuscule veya Textura olarak da bilinen Blackletter, Batı Avrupa'da yaklaşık 1150'den 17. yüzyıla kadar kullanılan bir yazıydı. 1875'e kadar Danimarka dili için ve 1940'lara kadar Almanca için yaygın olarak kullanılmaya devam etti.

13)https://www.haftalikgunluk.com/kufi-yazi-nedir/

14)Morolar (İspanyolca: Moro, İngilizce: Moor), geçmişte, günümüz İspanya ve Portekiz'ine denk gelen topraklarda yaşamış Müslüman bir halk. Arap, Berberi ve İspanyol köklere sahip olmakla birlikte, Moro sözcüğü keskin bir etnik karakter taşımaz. Günümüzde sözcük, özellikle İspanyolcada, zaman zaman Faslıları tanımlamak için de kullanılır. Morolar Arap Endülüs medeniyetini kurmuşlar ve 11-17. yüzyıllarda mülteci olarak Kuzey Afrika'ya yerleşmişlerdir. Zamanla Batı medeniyetinde Moro/Moor sözcüğü Siyahî Müslüman anlamında kullanılmaya başlanmış, siyahi olmayan Müslümanlar zaman zaman "Beyaz Morolar" olarak adlandırılmıştır.

Baran Dergisi 773. sayı