İki gün önce (23 Ocak Perşembe) Venezüella’da bir buluşma gerçekleşti. Kardeşim Vladimir’in söylediğine göre; Bolivarcı devrime ve hükümete destek veren bir Filistin milletvekili Venezüella’ya ziyarette bulundu. Kendisi 20 yıl İsrail zindanlarında kalmıştı. Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi üyesiydi. 7 yıl boyunca da Filistin hakimiyeti altında zindanda tutulmuştu. İnsan bu vaziyete inanamıyor. 

Bu kişi bir ay önce milletvekili oldu ve 27 senenin ardından ilk yurtdışı gezisini Venezüella’ya gerçekleştirerek Bolivarcı devrimle dayanışma gösterdi. Ayrıca kardeşim ile de görüştü. O, FDKC içerisinde yer almadan önce FHKC’de birlikte faaliyetlerde bulunuyorduk. Gelecekte ortak bir yapıda tekrar birlikte faaliyet gösterebilmeyi ümid ediyorum. Çünkü bu iki yapı 1969’a kadar birlikteydi. İki örgütün ayrılışında bazı soru işaretleri vardı. 

Doktor George Habaş, Şam’da bir saldırıya uğradı. Orada yakalanarak tutuklandı. İhanete uğramıştı. Daha sonra Wadi Haddad diğer rehinelerle birlikte onu özgürlüğüne kavuşturmak ve geri getirmek için çalışmaya başladı. Bu sürede, Demokratik Cephe’nin kurucusu, FHKC’de yönetimi ele geçirmeye çalıştı. Bir çeşit darbe teşebbüsü... Bunda muvaffak olamayınca FHKC’den ayrı bir yapılanmaya gitti. FHKC’den ayrılarak bu yeni yapılanmaya geçenler üst düzey mensuplar değildi, orta düzey üyelerdi. 

Habaş, Wadi Haddad tarafından Beyrut'ta organize edilen, çok zekice bir operasyon ile kurtarıldı. Bu operasyonda hiç kimse hayatını kaybetmedi. Habaş Filistin’e dönerek FHKC’yi kurtardı ve oradan kopan bir grup Demokratik Cephe’yi kurdu. Normal şartlarda düşman hâline gelmesi gereken iki oluşum birbirlerini bir çok mevzuda destekledi. Garip bir şekilde birlikte hareket ettiler. Bu Marksist-Leninist organizasyonların tekrar bir çatı altında birleşmesini arzu ediyorum. Filistin halkının direnişi için birlik içinde daha büyük bir organizasyona sahip olmak önemli bir adım olurdu.

1969’da FHKC bir kongre düzenledi. Bu kongrede bir takım kararlar alındı ve resmî bir deklarasyon yayınlandı. Bu kararlar arasında en önemlisi Ürdün’den Akdeniz’e kadar Filistin’in bir bütün olduğunun belirtilmesiydi. Yahudilerden mülteciler ve göçmenler olarak bahsedilmiş ve Filistin’de beraber yaşayacakları belirtilmiş, onlar Siyonist devletten ayrı tutulmuştu; çünkü mülteci olarak bir seçim şansları yoktu. Filistin’de, diğer ülkelerden gelen çok sayıda Yahudi göçmen bulunuyordu ve deklarasyonda tüm Filistin halklarının tek bir idare altında bulunması gerektiği belirtiliyordu. Herkes eşit hakları haiz olacaktı. Seçme ve seçilme hakkına sahip her vatandaş, demokratik-milliyetçi-sosyalist Filistin’de yaşayacaktı. Şu anda gelinen nokta ise tek kelimeyle berbat. İsrail tarafı eliyle karmakarışık hâle getirilmiş bir yapı var. Bu yapının başında ise yozlaşmış bir adam olan Netenyahu var. Ailesinin küçük çocuğu olan Benjamin Netenyahu’nun cesur birisi olduğu doğrudur; fakat yozlaşmış ve hırslı biridir. 

Siyonist hareket Naziler lehine hareket eden bir hareketti. İsrail destekçilerinin bir kısmı Nazi destekçisiydi de... Nazi Almanya’sı ile savaş sonuna kadar iyi ilişkilere sahiplerdi. Çünkü Yahudilerin Filistin’e gönderilmesi konusunda onlarla anlaşmışlardı. 

Bir Venezüellalı olarak, ailemden ayrılarak ömrümü vakfettiğim Filistin mücadelesi ve direnişi hakkında konuşma hakkını kendimde görüyorum. Filistin benim memleketim. Unutulmamalı ki FHKC’nin kuruluş döneminde bu organizasyonun bir üyesi oldum. 1976’da oluşumdan ayrıldım, çünkü o dönemde Wadi Haddad ile George Habaş arasında bazı problemler ortaya çıktı. İki taraf da birbirinin durduğu pozisyonun yanlış olduğunu iddia etti. Habaş ölene kadar benimle gurur duymuştur. Hâlâ FHKC’den görüştüğüm ve benimle dayanışma içerisinde olanlar var. Mücadelenin kazanılması için dayanışma şart. 

Ben 1970’lerden beri aynı durduğum noktadayım. İçimizden ve dışarıdan bir çok insan Fransa’nın, Venezüella’nın, Türkiye’nin, hatta Amerikan halkının düşmanları tarafından manipüle edildiler. Mesela bir çok samimi mücahid Müslüman manipüle edilerek Suudi Arabistan tarafından yönlendirilir vaziyete geldi. Bunun bir örneği de Venezüella’da yaşanıyor. ABD destekli oluşumlar ortaya çıktı ve bir çok devletten destek gördü. Guaido, Avrupa ülkeleri tarafından Venezüella devlet başkanı olarak tanınıyor. Dün Fransa Cumhurbaşkanı Macron, cumhurbaşkanlığı sarayında Guaido’yu ağırladı. Fransa, Maduro hükümetini tanımıyor; fakat Venezüella’nın meşru yönetimi Bolivarcı devrime bağlı olan Maduro hükümeti, Guaido değil. Bu politik şartlar benim serbest bırakılmamın önündeki en büyük engel. Buna mukabil ben karamsar değilim. Elbet bir gün adalet tecelli edecek ve ben anavatanıma geri döneceğim. Tabiî ki Filistin de benim diğer memleketim.

Uluslararası tecrübelerimle Venezüella’ya yardım etmek ve ülkede meşru bir düzenin tesis edilmesinde rol oynamak istiyorum. Hükümetin bugüne kadar bir çok yanlışı olmuştur. İnsanlar muhalif kanatta olsa dahi mutlaka haklarına saygı gösterilmelidir. Çünkü muhalif kanatta olan herkes hain değildir. Mesela Komünist Parti muhalif olmasına rağmen ne ABD’nin ne de Sovyetlerin ajanlığını yapmıştır. Bağımsız bir organizasyondur. Elbette sosyalist kamp içinde Sovyetler Birliği ile işbirliği yaptığı noktalar olmuştur; fakat ajan değillerdir.

Bir cümle de ABD’ye karşı protestoların yaşandığı Irak için söyleyelim; İzzet İbrahim ed-Duri’nin mücadelesi, ABD Ortadoğu’dan atılana kadar devam edecektir.

Er yahut geç kazanan biz olacağız!
 
Allahü Ekber!
25.01.2020

Tercüme: Faruk Hanedar


Baran Dergisi 681. Sayı