Batı, LGBT’yi dayatma faşistliğinde ilk defa duvara tosladı. Çaresizlik içinde kıvranıyorlar. Hatta çaresizliği oynuyorlar. Hem de milyarlarca insanın izlediği Dünya Kupası’nda.
Müslümanların parasıyla Müslüman mahallesinde eşcinsellik propagandası yapamadıkları için de Batı medyası çıldırmış durumda. Çünkü ilk defa böylesine ağır bir yaptırıma maruz kaldılar.

Batı’nın çaresizliğini birazdan açacağım. Önce başa dönelim. Çünkü 2022 Dünya Kupası’nın Katar’ın ev sahipliğinde düzenleneceği belirlendiğinde, Avrupa ülkelerinin tüm güçleriyle LGBT aktivizmini dayatmak gibi politik bir misyonu yoktu.

'2022 FIFA Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak ülkelerin başvuruları 2009 yılının Ocak ayında alındı. Oylama, İsviçre’nin Zürih şehrinde 2010'un Aralık ayında yapıldı ve Katar dördüncü turun sonunda ev sahipliği yapmaya hak kazandı. Rakipleri ise ABD, Güney Kore, Japonya ve Avustralya’ydı. Katar oylamanın ilk turunda 11 oy aldı. ABD 3, Güney Kore 4, Japonya 3 oyda kaldı. Avustralya ise 1 oy alarak elendi. İkinci turda Katar’ın oyu 10’a düştü ama yine de en fazla oyu alarak bir üst tura çıktı. Japonya’nın elendiği için giremediği 3. turda Katar kalan rakiplerini ikiye katladı ve Amerika ile finale kaldı. Finalde ise 14-8 oyla ev sahipliğini elde etti.

Buraya bir antrparantez açacağım. Katar’ın Dünya Kupası’nın ev sahibi olduğunun ilan edildiği 2010 yılında, Netflix henüz akıllı telefonlardan izlenebilen ve her filminde, dizisinde eşcinsel karakterlerin yer aldığı “LGBT platformu” değildi.

Bakmayın siz İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin “tartışmalı turnuva” çamurunu atmasına. Katar’dan futbol kulüplerine (PSG, Manchester City) akan paranın hatırı için, tüm futbol düzenlerinin alt üst edilmesine tek satır itiraz etmemişlerdi.
Şampiyona'nın Katar’da düzenlenecek olması hiç normal değildi çünkü. 'FIFA 2022' öncelikle Arap ve Müslüman dünyasında düzenlenen ilk Dünya Kupası olarak kayıtlara geçti. Dahası Katar’da yaz aylarındaki sıcaklık 50 derecelere yükseldiği için, Haziran ve Temmuz aylarında oynanan turnuvanın mevsimi değiştirildi. Katar’a özel takvimlendirme yapıldı ve Dünya Kupası, henüz yeni başlayan futbol liglerine ara verilerek içinde bulunduğumuz Kasım-Aralık aylarına alındı.

Sonra da Dünya Kupası tarihi geldi çattı ve parayı verenin kuralları işlemeye başladı.

Katar, turnuvayı düzenlemeye hak kazanmasının ardından 12 yılda 200 milyar dolardan fazla para harcamış. Organizasyon süresince ödenecek paralar ise henüz kestirilemiyor. Sadece eski futbolcu David Beckham’a futbol elçiliği karşılığında 150 milyon sterlin ödeyecekler. Gerisini varın siz düşünün. FIFA ise turnuva boyunca takımlara ve oyunculara toplam 440 milyon dolar dağıtacak. Maç yayın hakları, sponsorluklar ve bahisler göz önüne alındığında ortaya devasa bir bütçe çıkıyor.

İlginç olan ise şu; ‘Vahşi Batı’ tarihin en pahalı futbol organizasyonunu bir Müslüman ülkenin sırtına yükledi. Bunun için de taviz üstüne taviz verdiler. Ancak mevzu LGBT'liler olunca bir anda onurları, haysiyetleri, insanlıkları akıllarına geldi.

Katar’ın oluk oluk akan parası için Kasım ve Aralık’ta Dünya Kupası maçı oynamayı 12 yıl önce kabul eden İngiltere, Almanya, Galler, Belçika, Danimarka, Hollanda ve İsviçre ülkeleri LGBT propagandası yapamayınca meseleyi siyasileştirmeye kadar götürdüler.

Oysa para karşılığında daha bir sürü taviz verdiler. Katar, taraftarların statlara içkiyle gelmesini yasakladı. Alkol almak isteyen otel odasında içebiliyor ama Katar sarhoş olmayı da yasakladı. Holiganlar, biracılar bu yasağa nasıl tahammül edebilir? Ama ettiler. Çünkü Katar parayı basıp bağımlılıklarını da satın aldı. Yetmedi, statlardaki amigo kadınlar da omuzdan dize kadar örtülü kıyafetler giyinmek zorunda. Brezilya ve Arjantin tribünleri yasta…

Batı medyası; Katar’a karşı diz çökmenin, turnuva boyunca da olsa Müslüman bir ülkenin boyunduruğu altına girmenin ezikliğiyle manşetler atıyor şimdi.

Tüm bunlar Müslüman bir ülkenin böyle bir organizasyona oluk oluk para akıtmasına değer miydi peki?

Yanıtını, FIFA Başkanı Infantino Katar’ı savunmak zorunda kalırken verdi aslında: “Ben Avrupalıyım. Dünyanın dört bir yanında 3 bin yıldır yaptıklarımız için, ahlak dersi vermeden önce 3 bin yıl özür dilemeliyiz.”

Şunu net bir şekilde gördük; paran varsa ve bu para seni güçlü kılıyorsa, sömürgeci Batı’nın her türlü değerini, inancını satın alabilirmişsin.
Belli mi olur, Katar günün birinde Netflix’i de satın alır. Bir bedeli varsa neden olmasın?

Ersin Çelik, Yeni Şafak