Rusya, tarihi ve ideolojik siyasi kodu olan Emperyalizme, yeniden ve dünyanın gözü önünde dönmüş durumda. Fakat, bu olayın ortaya çıkmasında; dünya hegemonyasının diğer ucundaki Amerika ve onun çevresindeki Avrupalı devletlerin de, “hesapçı ve ideolojik yaklaşımları”nın büyük rolü var.

Dünya toplumları, bu iki süper gücün dünya hakimiyetinin planları ve buna yönelik çalışmaları sebebiyle ciddi sıkıntı ve acılar yaşıyor. Bu tür gelişmeleri, daha önce; Filistin, Irak ve Suriye olaylarında da yaşadık. Emperyalizmin, Kapitalist kanadı olan Amerika’nın toplumları acıya ve ızdıraba yöneltmesinin, yeni bir versiyonu oldu Ukrayna.  Sekiz yıl önce yine Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesi hadisesi de bundan sonra olabilecek olaylar için, bir ayna vaziyeti görebilir.

Ukrayna olayının düşündürdükleri

Ukrayna krizi, dünyada siyasi ve sosyal açıdan insani ve medeni anlayış ve değerlerin yokolduğunun yeni bir göstergesi oldu.

Dünyadaki güç mücadelesinin, hala ne kadar acımasız ve ilkel bir şekilde devam ettiğini bir defa daha gördük ve bundan sonra da benzer olayları görmeye devam edeceğiz, maalesef.

Amerika, bir manada liderliğini yaptığı Avrupa kaynaklı ülkeleri kendi yanına ve özellikle paronluğunu yaptığı Nato paktına çekerken, Rusya da, Avrupa’da kendi hakimiyet alanlarını muhafaza etmenin çabası ve kararlılığı ile hareket ediyor.

Tek amaç, toprak ve insan gücünü elinde bulundurarak, dünyadaki emperyalist hedefleri elde etmek. Daha sonra da o coğrayalardaki insanları, kendi ideolojilerine hizmet ettirmek.

Bu yaklaşımda ne insan, ne ahlaki ve ne de sosyo-kültürel bir gaye yok. Yani insani değerler, böyle bir mücadelede rol oynayamıyor.

Batı’nun liberal ve sosyalist rejimlerinin, her iki versiyonunun da sadece maddeci ve hakimiyetçi mantığını,  Ukrayna savaşı ile bir defa daha görebiliyor;  insani, ahlak merkezli dünya görüşlerinin eksikliğini bir defa daha şahid oluyoruz.

Batı’nın Ukrayna üzerinde kendi gücünü pekiştirmesi

Amerika ve Batı’nın liberalleşen Ukrayna hükümetini yanına alarak, Sovyet gücünü kırmaya yönelik çabaları Ukrayna’yı Rusya’ya hedefi haline getirdi. Üstelik, dünyanın en büyük askeri gücüne karşı, Ukrayna’yı sadece vaatler ve kısmen silah takviyesi ile destekleyen “hür dünya”nın “kaypak mantığı”nı da ortaya çıkardı. Yüz inlerce Ukraynalı, ülkelerini terkederk muhacir olmasına yol açtı.

Bu olay, ister istemez; konunun kültürel ve sosyal yönünü irdelememize imkan veriyor:

İnsanlık; iktisadi gelişme ve teknolojik ilerlemeye rağmen, vahşi ve ilkel tutumlarından nedense uzaklaşamıyor. Çünkü insanlık; bir ahlak ve kültür meselesi. Dolayısıyla; iktisadi ve teknik imkanlar, insanileşmeyi sağlayamıyor.

Modernizm; din ve ahlakın geçerli olmayacağı bir dünyanın geldiğini söylerken, bu insan dışı ve acımasız korkulu rüyadan mı bahsediyordu acaba?

Rusya-Ukrayna savaşı, Amerika ve Rusya’nın; Ukrayna’yı kobay gibi kullanılarak, iki süper gücün dünya üzerinde yeni bir paylaşım yapma hareketinin, askeri bir senaryosu olarak karşımıza çıkıyor gibi. Çünkü, birçok konuda; bu savaşın yapmacık  olduğu ve gerçekçi faktörler üzerine kurulmadığına şahit oluyoruz.

Aslında problem, hukuk ve ahlak tanımayan  bu süper güçlerin, böyle adil bir uluslararası sisteme razı olup olmadıklarıdır. Fakat, herşeye rağmen, dünya toplumlarına böyle bir adalet anlayışının gerekli olduğu anlatılmalı ve sağduyu dediğimiz o önemli hassasiyetin  uluslararası planda canlandırılmasına çalışılmalıdır.

Modern dünya, yeniden test ediliyor

Demokrasi, halkların iradesi üzerinde yükselen bir yönetim olacaktı. Fakat  bu ideal, sadece kelimelerde kaldı. Çünkü, ahlak ve hukuk değerlerinin; kişi, kurum ve ideolojilere kurban edilmesi engellenemedi. Problemin, sistemlerden daha çok insanın inanç ve ahlak değerleri ile ilgili olduğu artık anlaşılmalı diye düşünüyorum. Çünkü, barış kavramının; her sistem ve ideolojinin kendini hakim kılması ile gerçekleştiği  ve bu kelimenin, tek boyutlu bir kavram olduğu artık anlaşıldı.

Ukrayna olayı, bir defa daha gösterdi ki, Birleşmiş Milletler, Nato, Avrupa Güvenlik Konseyi gibi kuruluşlar; aslında belli ülkelerin menfaatleri için kurulmuş, “özel amaçlı” birliklerdir. Bu kurumlarda, ülkeye göre politikalar oluşturulmakta ve dışlanmış, ötekileştirlmiş toplumların hakları dile gelmemektedir. Filistin, Myammar, Suriye ve Çin’deki hakim devletlerin insannhakkı ihlalleri ve katliamlar ya gündeme gelmemekte veya kınama ile geçiştirilmektedir.

Dolayısıyla bu kuruluşların da, güvenilirliği kalmamış ve yeni bir uluslararası sistemin inşası gerekli hale gelmiştir.

Türkiye’nin; samimiyeti ve objektifliği kalmayan uluslararası siyasi sisteme alternatif yeni bir dış siyaset oluşturması ve bu sistemi, kendi inanç ve kültür bağlarını taşıyan toplumlar ile gerçekleştirmeye çalışması, en doğru yol olacaktır.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber