Disney+ kanalının yayınladığı çizgi filmlerde eşcinsel çocuk karakterleri öne çıkarma kararı almasıyla birlikte Netflix, Disney, HBO gibi eğlence alanlarındaki özgürlük meselesi yeniden tartışılmaya başlandı.

Bu tartışmalarda sıkça karşılaşıyoruz. Türkiye’de bir kesim var, her türlü yozluğu ve sapkınlığı, “beğenmiyorsanız izlemeyin kardeşim” dedikleri bir “özgürlük” alanı içerisinde meşrulaştırmaya çalışıyor.

Televizyonda bir dizi izliyorsunuz. Bir erkek karısını, karısının kız kardeşiyle aldatıyor. Karısı da kocasını, kocasının en yakın arkadaşıyla aldatıyor. Tüm bunlar da matah bir şey olarak sunuluyor.

Televizyonu bırakıyorsunuz. Netflix’e giriyorsunuz. Lise öğrencilerinin okulda rahatça uyuşturucu içtiğini, öğretmenleriyle yatağa girdiğini görüyorsunuz.

Netflix’ten Disney kanalına geçiyorsunuz, çocuğumla efendi gibi çizgi film izleyeyim diye. Açtığınız çizgi filmde küçücük çocukların öpüştürüldüklerini, eşcinsel ilişkiye zorlandıklarını görüyorsunuz.

Takıyorsunuz kulağınıza kulaklığınızı. “Bari şöyle güzel bir müzik dinleyeyim” diyorsunuz. Açıyorsunuz Spotify’ın en çok öne çıkardığı şarkılar listesini. Ezhel diye bir sözde rapçinin kulağınıza “esrarın da etkisiyle ışık daha parlak…” diye fısıldadığını duyuyorsunuz.

Tüm bunlara dayanamayıp “Bu ne yahu? Bunlara nasıl izin veriliyor?” diye patladığınızda da hemen bir kalkan tutuyorlar önünüze: “Ne var bunda kardeşim? Buralara para vererek üye oluyorsun. Beğenmiyorsan izleme.”

Dijital ortamda kurşunlardan sıyrılmak

Dijital ortam öyle bir yere dönüştü ki burada gezerken LGBT, uyuşturucu, pedofili propagandasına denk gelmemek için kurşunlardan hızlı koşmamız gerekiyor.

Dijital ortamda tekel haline gelen Netflix, HBO, Spotify gibi platformların öne çıkardıkları ürünleri açalım bakalım. LGBT, uyuşturucu, ensest, şiddet, çarpık ilişkiler dışında ne var bunlarda? Erdemli bir insan bu ürünlerden hangi erdemleri alabilir?

Bu eğlence araçlarını her gün yüz milyonlarca insan kullanıyor. Yüz milyonlarca insan karısının erkek kardeşine aşık olan erkekleri görmek için mi bu araçları kullanıyor? Hayır. İzliyorlar çünkü sistem, alternatiflerine izin vermeyerek, alan açmayarak bunları tekel haline getirmiş.

Bu kurşunlardan sıyrılarak dijital ortamda bir şeyler tüketmek neredeyse imkânsız hale geldi. Bu platformlar işte bu yüzden bir tercih değil bir dayatma olarak karşımıza çıkıyor.

Hegemonyayı tercih etmeme özgürlüğü var mı?

Varsayalım ki çok bilinçli bir vatandaşız. Kimilerinin dediği gibi “beğenmediğimizi izlememe” özgürlüğümüz var diyelim. Peki bu durum, toplum üzerinde kurulan hegemonyayı kaldırıyor mu? Toplumun hegemonyayı tercih etmeme özgürlüğü var mı?

12-13 yaşındaki çocuklar örnek aldıkları şarkıcıların şarkı sözlerinden etkileniyor. Yaşam tarzlarından etkileniyor. İzledikleri filmlerde ideal tip olarak sunulan karakterlerden etkileniyor.

12-13 yaşındaki bir çocuğun sevdiği şarkıcı uyuşturucu içiyor diye “cool” olmak için ona özenerek uyuşturucuya başlaması “beğenmiyorsa dinlemesin” özgürlüğü çerçevesinde bir şey midir?

Lise çağındaki bir gencin izlediği dizide, ideal tip olarak gösterilen çocuğun öğretmeniyle yattığı, okulda rahatça uyuşturucu içebildiği için “cool” olması, bu diziyi izleyen gencin bilincini etkilemiyor mu? Bunu nasıl “beğenmiyorsa izlemesin” diyerek meşrulaştırabiliriz?

Türkiye’de son dönemde gençlik içerisindeki eşcinselliğe özenme eğiliminin artması olgusu gün gibi ortada değil mi? Peki bunun Netflix, HBO gibi platformlarda özendirilmesiyle bir bağlantısı yok mu? Hormonsal hiçbir sapması olmamasına rağmen sırf dizi-film karakterlerine özendiği için “eşcinsel gibi” davranmaya çalışan gençlerimizi nereye koyacağız?

“Beğenmiyorsan izleme” anlayışının götüreceği çukur

Peki bu “beğenmiyorsa izlemesin” anlayışının sınırı neresi? Ya da bir sınırı var mı? Yani bir insan beğendiği her şeyi istediği gibi izleyebilir ya da yapabilir mi?

Madem beğenmeyen izlemeyecek, o zaman daha da ileri gidelim. Buralarda pedofili açık açık yer alsın.

Kadına şiddet özendirilsin. Nasılsa para vererek girebiliyorsun. Bunu tercih edenler de olabilir.

Tecavüz de açık açık gösterilsin. Sevmiyorsan üyeliğini iptal edersin.

Çocukların eline silah da verilsin. Mafyacılık oynasınlar. Birbirlerini öldürsünler dizilerde. Miden mi kaldırmadı? İzleme.

Bu örnekler daha da arttırılabilir. Çünkü bu “özgürlüğün” sınırı yok.

Devlet nasıl ki uyuşturucu sattırmıyorsa onun özendirilmesine de izin vermez.

Devlet nasıl ki kadına şiddeti önlüyorsa, pedofiliyi engelliyorsa o zaman bunların özendirilmesine de izin vermez.

Devlet sadece terör örgütleriyle ya da ekonomik daralmayla değil aynı zamanda toplumsal bozulmayla ve kültürel yozlaşmayla da mücadele eder. Bireylerin özgürlüğü, ancak bu tekellerin toplum üzerinde kurduğu, toplumu köleleştiren yozlaşma diktatörlüğünün kırılmasıyla sağlanabilir.

Para verin ya da vermeyin, sevin ya da sevmeyin, kimsenin “köleliği” seçme özgürlüğü yoktur.

Sistemin çözülüyor, kültür devrimi geliyor

Sistem, yozlaşmayı özendiren platformları tekel haline getirerek alternatiflerine alan yaratmadı. Ancak şimdi bunu sağlayan sistem çözülüyor. Emperyalizm can çekişiyor, son nefeslerini alıyor.

İnsanlığın ufkunda eşcinsel bir toplum yok. Uyuşturucu bağımlısı bir toplum yok. İnsanlığın ufkunda eşitlik-özgürlük-kardeşlik özlemlerini erdem olarak kabul eden bir toplum var.

Yeni toplum, bu sitemin yozlaşmasıyla mücadele eden bir kültür devrimini de bağrında doğuracak. İnsanlık bu yeni kültüre gebe ve bunun doğum sancılarını yaşıyor.

Milli devletlere düşen görev ise bu sancıları azaltmak ve doğumu kolaylaştırmak için bu çürümüş sistemin yozluklarıyla mücadele etmek.

Sezer Özseven, Aydınlık