Her yeni dergi, müthiş bir heyecanla okuyucusuna ulaşmak için kanat çırpar. Anadolu şehirlerinde yayınlanan dergiler Türkiye’miz için büyük umutlar taşır. Çoğunlukla İstanbul ve Ankara dışında yayınlanan dergiler için nedense taşrada yayınlanan dergi gözüyle bakılsa da artık bu kanaatin değiştiğini ifade edebiliriz. Örneğin Van’da Müştehir Karakaya bir dergi yayınlasa kuşku yok İstanbul’da yayınlanan dergilerle boy ölçüşür. Duran Boz’un gayretleriyle edebiyat okurlarının büyük keyifle takip ettiği “Yitik Söz” onlardan biridir. Turhan Candan’ın Çorum’dan okuyucuya ulaştırdığı “Şehir Defteri” alkışlanmayı hak ediyor. İkinci sayısıyla tanışma fırsatı bulduğum “Yitik Bavul”u Mustafa Uçurum’la Sıddıka Z. Bozkuş ‘un gayretleri göz ardı edilemez. Bir vakitler ne büyük heyecan ve emeklerle bir gurup gençle hazırladığımız “Yeni Sıla” dergimizin bugüne dair neler düşlediğini, neleri omuzladığını, nice genç kalemleri edebiyat dünyasına taşıdığını bildiğimden, böylesi dergilerin destek-teşvik görmesi icap eder. Bu teşvik evvelemirde derginin çevresinden, içindeki bulundukları şehrin zenginleri ve devlet erkinden olmalıdır. Her yeni yayınlanan dergi için Kültür Bakanlığı en azından üç yıl baskı ve en az bin (1000) abone maliyetini karşılaması elzemdir. Mutlak surette dergilerin yayınlanan her sayısından beş yüz (500) adet kütüphanelere alması icap eder. Yine ilk yayınlanan her kitaptan kütüphanelere beş yüzer (500) adet alması kültürü, sanatı teşvik açısından vaz geçilmezdir. Diğer sanat alanlarında da bu ve benzeri uygulamalar bir an evvel başlatılmalıdır. Kültür Bakanlığına bu benim teklifimdir. Üç yıl sonrasında kendiliğinden hayata tutunabilecek dergilerin daha rahat yayın yapabileceklerine inanıyorum. Böylelikle asırlardır akmakta olan kültür ırmağımızdan beslenen yeni-genç edebiyatçılara, yazarlara, sanatçılara ve mütefekkirlere imkânlar tanınmış olabilecektir.

Dergiler, münevverlerin-aydınların çeşmesidir. Bu çeşmeden su içenler elbette kadir kıymet bilirler. İçtikleri su, gün gelir abu hayat olur. Pınarlar, su ikram etmekten, çeşmeler gelip gidenlerin testilerini doldurmaktan asla vaz geçmezler. Genel anlamıyla dergiler de pınarlara, çeşmelere benzer; gelene su ikram eder, şırıltılarıyla zihinleri arındırır, gönüllere inşirah verirler. Düşünce, sanat, şiir ve edebiyat sohbetle gelişir. Çeşme başları; sohbetlerin, kaynaşmaların, bilişmelerin ve aşkların tohumlarının can bulduğu, nefes aldığı yerlerdir. Şiirler burada söze, nefese, saza gelir, türkü, ağıt ve mektup olur.

Toplumun her bireyi, içtiği suda, aldığı nefeste, dinlediği türküde, şiirde, ağıtta, sohbette bilinmelidir ki bir fikrin sofrasından-mutfağından yani dergilerinden beslenmişlerdir. Tefekkürün, şiir ve sanatın kaynayan kazanını her daim harlandırmak toplum öncülerinin, devlet erkinin, zengin iş dünyasının vaz geçilmez ödevlerindendir. Çünkü artık çok yönlü devam eden savaşlarda en başı kültür, sanat, musiki gibi unsurların yer aldığı unutulmamalıdır.

Hayırlı işlerde birbirimizin eli, kolu, dili, gözü, kulağı ve aklı olmalıyız. Başarı duruşumuzun güçlülüğüne bağlıdır. Sanat ve kalem asla yenilgi kabul etmez.

Dragos'a not;

Bugün cumartesi Kartal sahiline hanımla birlikte geçtik. Üniversiteden arkadaşlarım olan Saim Oral ve Halil İbrahim Genç'le buluşup yılların hasretinden fasıllar açıp değerlendirmeler yapacaktık. Niyetimiz buydu. Saim Oral her zaman olduğu gibi dakiktir(dakikliğini üniversiteden hatırlarım), Dragos’ta masayı tek başına kurmuş, sanki bizim koca sınıfa hâkim vaziyette otururken buldum. Halil Genç ise kaytarıp-bu ilk aklıma gelen kelime olduğu için aynıyla yazılmıştır- kuşkusuz şartları uyduramamış, mazeretli olarak Beylikdüzü’ne geçmiştir. Kızdık, üzüldük, hasretimizi artırarak görüşmemiz bir başka bahara kaldı. Gerçi aylardan hazirandır ve ben haziranları sevmiyorum. Yine de bu ay, bahar havasında bir yaz yaşıyoruz İstanbul’da. Halil İbrahim Genç sözleşmeyi ihlalden yargılanması icap edecektir. Bahse konu ettiğim dostumuz sadece yazı için önemli bir örnek oluşturmuştur. Hani bilirsiniz Merhum Mehmet Akif sözünde durmayan adamalarla iş tutmaz, görüşüp dostluk kurmaz, en azından altı ay ondan uzak durarak ceza verirmiş. Gün gelir elbette sorgumuz başlar. İnsanda sorgu, içte ve dışta her daim süren bir eylemdir.

Kişi kendi eylemlerini an be an sorgulamalıdır. Ayşe Garip Hanımefendi (Sezai Karakoç üstadımızın “Piyesler” kitabını Dragos’ta okumuştur), sahilde dolaşırken görüşemediğimiz uzun ayları, yılları -ki telefonlarla sürekli görüşmüş olsak da, bunu saymıyoruz- konularımızı gündeme aldık Saim Oral'la. Dostlarımızdan kimleri zikretmedik ki gelip masamıza oturmuş olmasınlar; Ömer Özdemir, Hüsnü Kılıç, Kazım Albayrak, Mehmet Sandıkçı, Akın Ergenekon, Komutanımız Ramazan Savtekin Ergenekon, Rahmetli İbrahim Benlioğlu, Hüseyin Altıntaş, Ali Mazak, Ali Rıza Abay, Hasan Basri Özbay, Ali Vasfi Kurt, Hüseyin Tekerci, Muzaffer Öz ilk sayabildiklerimdir. Bir taraftan Rize'ye, Artvin'e diğer yandan Adana, Antakya, Bursa, Konya, Ankara gibi ulu şehirlerimizi dolaştık. Hocalarımızdan Nedim Urhan'ı, Rahmetli Emin Saraç ve Osman Öztürk Hocalarımızı, her daim dostluklarıyla, hocalıklarıyla birlikte olduğumuz Hüsrev Subaşı'yı, Celal Erbay'ı ve sayısız isimleri andık. Muhabbet ve halleşerek kurabiyeli çay ve kahve içerek ayrıldık. Safları sıklaştırmamız gerektiğine vurgular yaptık. Saim Oral’ın ifadesiyle “vakit ikindiyi çoktan bitiriyor”. Güzel, sakin, huzurlu, kalabalık bir gündü. Dönüp baktığımda hala bir avuç kadardık

Mavi Marmara’nın sularında dalgalar sessizdi bugün

Sessizdi Afrika, Kudüs, Mekke, Medine, Yemen

İçimizde büyük bir çığlıktı Türkistan, buhara, Semerkant

Daldırıp sulara bıraktık gönlümüzü seğirtsin hemen

Sonra rahmetli Salih Mirzabeyoğlu'yla tanıştığım 1976’lı yıllardan başlayarak fasıllar açtık. Üsküdar'da Kazım Albayrak’ın "Baran" dergisiyle nasıl bir gayret içinde olduğunu ifade etmeliyim. Gecikmeden gidip dostluğumuzun kaviliğini ortaya koymalıyız. “Baran” ın 748.sayısıyla (13 Mayıs 2021) “Ahir Zamanın Ahiri şimdi Salih Mirzabeyoğlu’nun Devri” kapağıyla okuyucuya hazırlanmış, teberrüken benim de içinde yer aldığım 15 yıldır sürüp gelen bir kaygının, endişenin, idealin, ülkünün ve inancın dergisi olarak “Baran” okunmalıdır. İkinci bir dergi “Aylık”tan da haberdar etmiş olayım. Kazım Albayrak kıymetli dostumun bu gayretli çabalarından dolayı yüreğinden öpüyorum. Her zaman beraberiz. Dün olduğu gibi bu gün de yarın da inşallah. Üstat Necip Fazıl'dan, Sezai Karakoç'tan, Cemil Meriç'ten, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan, Peyami Safa'dan, Tarık Buğra'dan, Nurettin Topçu'dan bahisler açarak yazmanın sorumluluğu üzerinde durduk.

İnsan yaşarken anlam kazanmak, hem de anlam katmak istiyor. Üzerimizde bir buçuk yıldır yaşanan Korona virüsünün hapishanesinden kurtulup, nefes almak için deniz kenarına inmek, sahil boyu yürümek iyi geldi. Dragos’ta sade kahve (bizim için her daim Türk Kahvesidir) ve çay içmek, Türk mutfağının eşsiz yemeklerinin lezzetlerinden tatlar almak müthiş bir keyiftir elbette. Marmara Denizi'ndeki Adaları seyre dalmak, Zeki Müren’den, Sadettin Kaynak’tan, rahmetli Çinuçen Tanrıkorur’dan şarkılar dinlemek, edebiyatımızın büyük üstatlarından şiirler söylemek, kendi şiirinize yeni şiirler eklemek, tuvalimize resimler toplamak, Dragos’tan, sahillerden alabileceğimiz en önemli ilhamlardandır. Arzu ederseniz sizler de zengin Türkçemizin imkânlarıyla edebiyat metinlerine girebilecek tahliller, gönlünüze düşen cümleler ile şiir mısralarını kaydedebilirsiniz. Türk hikâyecilerinden, romancılarından şairlerinden kitaplar okuyabilir ya da dünya klasiklerinden önemli eserlerle yolculuklar yapabilirsiniz. Hele bu yaz sıcakları ve uzun gün ve gecelerde bolca kitaplar okuyabilirsiniz. Bunları yapabileceğimiz bir mahal olarak günümü süsledi bugün Asya sahilleri.

Bir vakitler Argos diye edebiyat, şiir, sanat dergisi yayınlanmıştı. Dönemin belirgin dergilerinden biriydi. Kimi dergiler unutulmaz öyküler bırakır geride. Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Kayıtlar, Aylık Dergi, Bu Meydan, Ayane gibi dergiler. Dragos, Argos'u da çağrıştırıyor da ondan dolayı bu ayrıntı buraya girdi. Dalgaları, martı çığlıklarını, adaları, geçen gemileri ve vapurları seyre dalmak, Barbaros Hayrettin Paşayı mavi sularda hatırlamak oldukça önemli geldi bana. Saatlerce çocukların coşkulu koşuşturmalarını, sevinç çığlıklarını seyretmek, yeşil ile suyun buluştuğunu idrak etmek, gökyüzüyle denizin buluşmasına tanık olmak her zaman ele geçmiyor azizim.

Bunu denemelisiniz. Bilmelisin ki hayallere sınır konulamaz.

Üsküdar, Salacak, Kadıköy, Çengelköy, Beykoz, Sarıyer, Beşiktaş, Kabataş, Eminönü, Zeytinburnu ve Bakırköy’e doğru sahil şeritlerinde -kordon boyu- yürüyüşler yaparken nedense Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Sedat Umran, Akif İnan, Yahya Kemal, Sadettin Kaplan gibi usta şairlerle birlikte olduğumu düşünürüm. Eğer yalnız yürüyorsam mutlaka biri çıkıp gelir ve kollarıma girer, birlikte yürürüz. Can Yücel, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Turgut Uyar, Orhan Veli, Arif Nihat Asya, Arif Ay, Nurettin Durman zaman zaman birlikte dolaştıklarımdan bir kaçıdır.

Yazılmamış ilk kez duyduğumuz şiirler söyleriz böylesi yürüyüşlerde. Doyumsuz muhabbetin, vakitlerin ayarını nasıl bozduğunu bilirim. Bir nefeslik fasıllar gibi mesrur, muhabbetli, içten ve doyumsuzdur. Alıp başınızı saatlerce birlikte yürüyebilir, edebiyatı, sanatı, şiiri, dergiciliği konuşabilirsiniz. Azıcık hayal etsek ve yanımıza, Maria Rilke, Aragon, Cengiz Dağcı, Mahmut Derviş, Halil Cibran çıkıp gelse kötü mü olur dersiniz? Belki Puşkin gelir, belki Dostoyevski kim bilir belki de Yunus Emre, Fuzuli ne bileyim işte İbn-i Arabi, Farabi çıkar gelir. Güzel olmaz mı ne dersiniz?

İşte bugün kısmetimde Arif Damar çıkıp geldi yanıma. Anadolu Türküsünü andıran dağ gibi bir duruşu, azıcık incinmişliği üzerindeydi. Buna sebeptir ki "Gitme Kal" şiirini yüksek sesle, içli bir haykırışa dönüştürerek birlikte okuduk;

"Nice nice acıları aklına getir

Bunca yoksulluğu aklına getir

Gözyaşlarını aklına getir

"GİTME KAL" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir

Gitme aklına getir

Kıraç mı kıraç toprakların üstüne

Güneşler açar yağmur kesilince

Çırılçıplak kayada yetişir incir ağacı

Dağların kuytusunda bir uslu çiçek

Dağıtır mevsimi kendi kendine

Gitme beraberlik içinde

Nasıl sevinirdik aklına getir

Her şeyi her şeyi aklına getir

Gece yarılarını aklına getir

Söylediklerini aklına getir

Sinsi yağmurlar yağıyordu

Soğuktu

Yaktığımız ateşi aklına getir

Nelerden geçiyorsun aklına getir

Gitme dünyamızın her yerinde

Yorgun eller gülleri derleyince

Ellerin sevincini aklına getir

Güllerin sevincini aklına getir

Ne çok severdik seni aklına getir"

Oysa Amin Maalouf şöyle diyordu: "Gerçeklerden kaçıyorum, ben bir hayalperstim". Kurduğum düşün bundan bir farkı var mıydı bilemesem de yeni şiirler söylüyor olmanın tadını başka bir yerde bulma şansım yok. Bilirsiniz Amin'in yani bizdeki Emin'in Türkçemize çevrilen romanlarından "Afrikalı Leo, Semerkant, Doğunun Limanları”nı en azından hatırlarsınız. Romanlarında Akdeniz havzasının coşkulu, kültürel mirasının yer aldığı görülür. Gelenekleri, görenekleri, dini inanış ve yaşayışları, sosyal dokuları, giyim kuşamları, siyasi hareketlilikleri bolca mevcuttur.

Bütün bunlar güne sığar mı demeyin, gün bereketlenir kitaplarla, yazılarla, şiirlerle, dergilerle. İnsan insanla çoğalır elbette. İnsanla bereketlenir insan.

Recep Garip, 5 Haziran 2021