Her şey modaya tâbi. Adam öldürmek bile. Son günlerin hâdiselerine dikkat edecek olursanız, bir seri cinayete yol açıldığını görürsünüz. Ebe hanım, âşığı doktor beyi öldürür, hizmetçi kadınla apartman kapıcısı birbirinin boğazını keser; mahkûm, hapishaneden çıkarayak arkadaşını temizler... Vesaire vesaire...

Bütün bu olanlara, lodos rüzgârı gibi, gelip geçici bir moda gözüyle mi bakacağız? Ne münasebet! Bizim memlekette insan hayatına hürmetsizlik itiyadı, modayı aşan bir an'anedir

Bizde insan hayatına hürmet telâkkisi, hiçbir zaman geniş ve sistemli bir ruh ve zihin haleti ifadesiyle yaşamadı.

Son günlerin entipüften ve olağan hâdiseleri, kendi kendilerine hiçbir kıymet ifade etmez. Facia, işin köklerinde.

Anadolu’nun muhtelif mıntıkalarında bulunmuş olanlar bilir ki, Anadolulu tipi, taşıdığı emsalsiz ahlâkî ve ruhî kıymetlere rağmen, insan hayatına hürmet mevzuunda fazla titiz değildir.

Kendi kendimizi tenkit mevzuunda yabancılardan fazla gayret göstererek iddia edebiliriz ki, hele Anadolu’nun bazı yerlerinde, kargayla insandan hangisine daha fazla kıymet izafe edildiği meçhuldür.

Ben bundan 7-8 yıl evvel vazifeyle Trabzon’da bulunurken oranın (Yomra) isimli kazası hakkında şu korkunç bilgiyi edindim:

(Yomra)da gece bir silâh atılınca, kadınlar silahın sesinden, kurşun bir vücuda değdi mi, değmedi mi, anlarlarmış. Kurşun değdiği vakit ses, tok ve boğuk çıkarmış. İhtisasa bakın siz! İhtisasın bu derecesi uydurma bile olsa, uydurulmuş olması yeter!

Kocaman bir pedagocya meselesi olan bu davada ben, en büyük suçu ceza kanunumuzda ve kanunun tatbikatında bulunuyorum. İnsan hayatına hürmetsizlik mevzuunda hem kanunlarımız, hem de hâkimlerimiz, bence lüzumundan fazla merhametli. Kafasında tasarlayarak, kurarak, hesap ederek adam öldüreni millî bir infial halinde mutlaka ipe çekmeliyiz. İşte o zamandır ki Anadolu genci:

Çifte kurşunlara dayanamadım,
Dalgın uykulardan uyanamadım.

Diye ifade ettiği eşiz hassasiyetini, cana kıyma vesilesinin üstüne çıkarabilecektir. Kısastan daha güzel ölçü tanımıyorum. Kanun öldürürse kurtarmış olur.

Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve, 15 Şubat 1940