İnsan, her şeyin kendisi için kurulduğu bir dünyada yaşıyor. Ama, acaba kendisi ile yaşadığı dünya arasındaki bağlantıyı ve ilişkiyi sağlıklı bir şekilde kurabiliyor; kendi özel mevkiinin farkında olabiliyor mu?

İnsanın, önce kendini tanıması gerekiyor ki, çevresini gereği gibi tanıyabilsin. Çünkü, kendinin anlam ve görevini bilmeyen kimse, başkalarıyla hangi şekilde ve ne amaçla ilişki kuracağını bilmez.

İnsan, sahip olduğu akıl ile kendisine en uygun hedef ve ortamları bilme imkanına sahip olabilmektedir. Fakat, imkanların uygunluğu o şeyin iyi olduğunu göstermez. Çok zengin bir kimsenin, kesin olarak dürüst olduğunu söyliyemediğimiz gibi..
Bundan dolayı insanın, bir “değer ölçüsü” ne ihtiyacı var. Bu değer ölçüsü olmadan, neyin niçin yapıldığı belli olmayacak ve yaşayışta bir düzen sağlanamayacaktır.

İnsanı değerlendirmek

Ruh ve akıl gücüne sahip insanın değerlendirilmesi, hem önemli ve hem de gerekli bir işlemdir. Fakat, modernizmin teknik ve iktisadi merkezli bir hayat kurması, insan kaynağının, hazır şablonlar içerisinde hareket etmesine sağladı ve onun orijinal gelişimini kapattı. Artık, önceden kurgulanan sistemlerle insanlar, sadece bir güç ve araç halinde kullanılmaktadır.

Yaşadığımız dünyada, insan bu derece önemli ve değerli iken, bazı dar görüşlü gruplar veya siyasi hareketler, insanı geliştirmek yerine, onu bir teknik sistem gibi kullanarak kendi varlığını ve etkinliğini sürdürmeyi hedeflemektedir. Bu durum, belki de ilk insandan, günümüz insanına kadar devam eden, yanlış bir yönlendirmeyi ve insan kaybını ortaya çıkarmaktadır.

 Halbuki insan, ruh, akıl ve ilgi alanları itibariyle muhteşem bir varlık olup, onun şartlandırılarak değil, ona imkan ve fırsat verilerek geliştirilmesi gerekmektedir. Bu durum, çoğunlukla yapılmamakta; basit menfaatler için, insan varlığının ahlakı bozulmakta ve  fikri gelişimi engellenmektedir.

Türkiye’deki başta siyaset, ardından ilim ve ticaret dünyasında, insan kaynağından ciddi bir şekilde faydalanılmaması gerçeği ile karşı karşıya kalmaktayız. Bu durum, bilgisizlikten ziyade, ahlaki ve kültürel bir eksiklikten kaynaklanıyor. İnsanları belli bir fikre ve ideal bir hedefe yönlendirmek kolay olmadığı için böyle bir yol takip ediliyor gibi. Ama, bu yaklaşım, insanların gelişimine engellediği gibi, sistemleri de güçsüz ve dayanıksız hale getiriyor; ciddi hatalar yapılıyor.

Büyük tarihçi ve sosyolog Ahmet Cevdet Paşa, “kanunu kadimden ayrılmak” diye söylediği şey, devlet yapısında kural ve ahlaka riayet etme hassasiyetinin kalmaması ve işlerin “kişilere göre düzenlenmesi” olayıdır. Aslında, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen, aynı hatayı büyük bir azimle (!) sürdürerek toplumu kalitesiz ve amaçsız insanlarla dolduruyoruz.

Siyaset ve bürokraside insan eksikliği

Siyaset, daha doğrusu parti merkezli siyaset; tam isminin gereği olan “parçalama politikası” nı takip ederek, nitelikli ve ahlaklı insandan çok, emre uygun ve liderlere tabi kişilikler ortaya çıkarmıştır. Bu tavır, hemen hemen bütün partilerin takip ettiği bir uygulama olmuştur. X partisi iş başına geçince, sanki diğer partili insanların hepsi, kendisine karşı ve kendi politikasını baltalayacakmış gibi hareket ederek, “kendi bağlıları”nı göreve getirmektedir.

Bu durum; hem istenilen seviyede kaliteli ve uzman insanların sisteme girmesini engel oluyor, hem de; karşı grupların, bu siyasi partiye nefret ve düşmanlık içine hareket etmesine yol açıyor. Bir diğer parti de iş başına gelince aynı yolu takip edince, toplum kesimleri arasında bölünme ve nefret tohumları atılmış oluyor. İktidarların hemen hemen hepsi; belli bir dönem sonra ideal düşünce ve hedeflerini kaybedip, “menfaat bağları ile ayakta durma” moduna giriyor.

Aynı durumun; daha farklı düşünce ve liderlik anlayışları ile ilim ve ticaret dünyasında da ortaya çıktığını görüyoruz. Oralarda da, kişi; kendinden dahi iyi ve başarılı insanın ya yolunu kesiyor veya kendine tabi hale getirerek onun dinamizmini ortadan kaldırıyor.

Elbetteki, her yerde böyle bir durum olmuyor ama, genelde çerçevesini çizdiğimiz bu tür gelişmelerle karşılaşıyor ve uydu kurum ve uydu sektörler konusu ortaya yaygınlaşıyor.

İnsanı tanıyıp, onu en iyi şekilde geliştirecek kişilik, kimlik ve ahlak değerleri ile ülkemizdeki insan kaynağını güçlendirmek ve geliştirmek görevi, birçok çalışma alanından daha önemli bir konu halinde ilgimizi bekliyor.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber