Türkiye, 6 yaşında bir kız çocuğuna sistematik taciz ve tecavüz iddialarını konuşarak çalkanırken dün gazetemiz Yeni Şafak, “tarihin doğru yanında duran” tavrıyla tam da kendisinden beklenen bir manşet atarak çıktı okurunun karşısına: “Karanlık hiçbir nokta kalmasın / Gerçek mi iftira mı ortaya çıksın.”

Bu meselede doğru tavrın sadece ve sadece bu olması gerektiğini düşünüyorum. Kimin lehine yahut aleyhine sonuçlanacaksa sonuçlansın, hangi kol hangi yene sığmayacaksa sığmasın, sonuç nasıl olursa olsun “gerçek mi iftira mı ortaya çıksın!”

Ben, bütün kalbimle bu iddiaların bir iftira çıkmasını dilerim. Niye biliyor musunuz? Hemen etiketleyeceğiniz “kendi adamlarını koruyor, onlardan yana oluyor” yaftası için değil. Hatta bizim bazı “az gelişmiş” abilerimizin yapmaya çalıştığı şekilde “Allah’ın dinini korumak” maksatlı da değil. Ben kim köpek olayım da “ben kendi dinimi korurum” diyen Allah’a rağmen Allah’ın dinini korumakla yükümlü sayayım kendimi? Allah’ın bekçisi değil kuluyum. İşlediğim davranışlarda O’nun rızasını gözettiğim sürece kulluk vazifemi yerine getirmiş sayarım kendimi.

Buraya bir parantez: Biri, herhangi biri bir kabahat yahut bir günah işlediyse ve bu işlediği kabahat ya da günah hukuka konu değilse insana yaraşan tavır o kabahati ve o günahı örtmektir. Yine insana yaraşan tavır, biri hukuka konu bir kabahat yahut günah işlediyse adaletin tecelli etmesi için onu faş etmek, bildiklerini eksiksiz anlatmaktır. Bu konudaki tavrım çok nettir. Mahalle gayretiyle, din gayretiyle, ideoloji gayretiyle, akrabalık gayretiyle, çıkar gayretiyle hukuka konu suçları yahut günahları örtene, örtmeye çalışana Allah lanet etsin.

Peki, niçin isterim bu iddiaların iftira çıkmasını? Çok temel, çok dümdüz bir nedenle: Söz konusu insan çocukken iddia edilen şeyleri yaşamamış olsun, bütün bunlar birer kurgudan ibaret kalsın diye. Çünkü değil bir Müslüman’ın, bir Türk’ün çocuğu… Politik olarak nefret ettiğim emperyalist liderlerin çocukları, Filistinli katletmiş İsrail askerlerinin çocukları, Doğu Türkistanlı öldüren Çin yetkililerin çocuklarıdahi böyle şeyler yaşasın istemem. Çünkü her çocuk, mükellefiyet yaşına gelene kadar dünyanın en masum insanıdır ve değil tacizi ya da tecavüzü, en küçük şiddeti ya da istismarı hak etmez. Bizatihi çocuk oluşu buna engel teşkil eder.

Bunu hiç istemem, birinin bu iddiaları yaşamış olmasını hiç dilemem ama diyelim ki hukuki süreç iddiaların gerçek olduğunu, bahse konu insanın çocukluğunda böyle aşağılık bir şeye maruz kaldığını tespit etti. O halde bana düşen nedir?

İki cevabı var bunun. Birincisi, “pedofili suçu işlediği sabit olan suçluların yaşam haklarının ellerinden alınması için toplumsal baskı kurmak.”

Evet. Pedofili suçu işleyenlerin idam edilmesini istiyor ve savunuyorum. Pedofiliyi “hastalıklardan bir hastalık” olarak tanımlayıp LGBT organizasyonlarının içinde temsil edilmesini sağlayan, pedofili partisi kurulmasına ses etmeyen, pedofiliyi “özgürlük alanı” olarak sabitlemeye çabalayan ve bu yanıyla bataklığa dönüşmüş modern zihinle pedofili ile mücadele edilemeyeceğini düşünüyorum.

İkincisi şu. İddialar gerçek çıkarsa bana düşen, aşağı yukarı benim bulunduğum mahallede yaşayan, aşağı yukarı aynı sosyolojik zeminde var olduğumuz bu sapkının ve ona yardım-yataklık edenlerin idam edileceklerse iplerini herkesten önce çekmek,infaz edileceklerse kurşunlarını herkesten önce sıkmaktır.

Bizi, diğerlerinden ayıran en önemli ama en önemli vasfımızın “adaleti temin konusunda hiçbir engel tanımamak” olduğunu düşünüyorum. Geride bıraktığımız yıl içerisinde CHP teşkilatlarının içinde bazıları “pedofili” olan iddiaların örtbas edilmesi için uygulanan yöntemler bizim için değildir, çünkü insan için değildir.

Bunu istemem, dilemem, arzu etmem. Ama iddialar gerçek çıkarsa zalimin sarığına, sakalına, şalvarına bakıp zalim hakkındaki hükmünü değiştirene de Allah lanet etsin.

Diğer yandan Allah’ın laneti, “suçun şahsiliği ilkesini bile bile”, henüz iddiaların ispatlanmadığını, hukukun konu hakkında karar vermediğini bile bile olan biteni Müslümanlara saldırmak için kullanan, dertleri asla çocuk yahut insan savunusu olmayan aşağılık fırsatçıların üzerine de olsun. Lanetlenmişlerdir onlar zaten.

Bunu böylece söylemek istemem ama söylemeye de mecburum. İstismar edildiği çok belli olan queer Desmond’a, “çocuk istismarına girdiği kesin olan” Aleyna Tilki meselesine, çocuklara gelişim durdurucu hormon ilaçları veren LGBT lobisine zerrece ses etmeyen bu fırsatçıların dertleri çocuklar falan değildir. Kendi pisliklerinde boğulup gitmelerini dilememizden başkasına da layık değillerdir.

Bir yanı da şudur: Süreci devam eden bir davada “sosyal medya yargıçları”nın verdiği infaz kararlarıyla kaç insanın hayatının sönüp gittiğini görmedik mi, buna şahit olmadık mı? Kanaatimiz yüzde doksan dokuz bile olsa yüzde birlik ihtimal için bir masumun yahut bir masumlar topluluğunun, bir çocuğun yahut bir ailenin hakkına girmeye değer mi?

Gelelim gazetemiz Yeni Şafak’ın “tarihin doğru yanında duran” manşetine. Evet. Adaletten yanayız. Adaletin ya küçük yaşta tacize ve tecavüze uğramış bir kız için yahut kendilerine kumpas kurulan bir aile için tecelli etmesinden yanayız. Ve bu adalet talebimiz, evet, Müslümanlığımızdan kaynaklı bir talep. Çünkü adaletin herkes için ve hemen şimdi tecelli etmesini istiyoruz. O yüzden “Karanlık hiçbir nokta kalmasın / Gerçek mi iftira mı ortaya çıksın.”

İsmail Kılıçarslan, Yeni şafak