"...15 yaşındaydım. Ayasofya'da bir dans eylemi vardı. Bizim kırılma noktası orası idi, biz o dansa izin vermemeye niyetlendik ve Millî Gençlik Vakfı'ndan bir grup genç gittik. 'Biz o kapıda dururuz, onları içeri almayız' dedik. Yabancı bir grup gelip müstehcen bir dans gösterisi sergileyeceklerdi caminin içinde. Orada bizden başka gelenler de oldu, nihayetinde biz o dansı yaptırmadık fakat orada da gözaltına alındık. Ve Ayasofya için hapis cezası Türkiye'de ilk ve tektir; Bünyamin Eser isimli bir arkadaşımız dansı protestodan dolayı 2 sene hapis cezası aldı, gündeme de gelmedi. İşte o dönem mimlendik, fişlendik vs. zaten ondan sonra sürekli takip edildik. Ama Allah bize o cesareti verdi, biz bunu kendimizden bilmiyoruz; bu Allah'ın bir rahmeti, lütfuydu..."

Bu sözler 15 Temmuz'da FETÖ'nün hain darbe girişimine karşı mücadele ederken şehit düşen kahraman Halil Kantarcı'ya ait. 2013 yılında Zeynep Tuna hanımefendiye verdiği röportajda 1995 yılında yani daha 15 yaşındayken Ayasofya'nın manevi şahsiyetini savunmak için yaptığı protesto eylemini ve sonrasında yaşadıklarını böyle anlatıyor.

1995'te ona ve arkadaşlarına zulmedenlerle 15 Temmuz'da onu şehit edenler aynı Batı vesayetinin maşaları, aynı Türkiye düşmanı zihniyetin unsurları olarak tarihteki yerlerini aldılar. Amaçları Türkiye'nin egemen, bağımsız büyük bir ülke olmasını; Türk ve Müslüman kimliğine sahip çıkmasını engellemekti.

Cumhuriyet döneminde tam 86 yıl müze yapılan Ayasofya tüm o yıllar boyunca Müslüman Türk milletinin kalbinde hep bir yara olarak kaldı. Hem Fatih Sultan Mehmed'in vasiyeti çiğnenmiş oluyor, hem Ayasofya'dan artık ezan sesi yükselmiyordu. Bu sadece bir caminin kullanılamaması meselesi de değildi.

Türk şehri İstanbul'un en sembolik camisinde Türklerin sözünün geçmediği, egemenliğinin sayılmadığı gibi bir algı ve his ortaya çıkıyordu. Bu his öylesine yaralayıcıydı ki çok uzun yıllar boyunca "Ayasofya'nın esareti" ile Türkiye'nin ve tüm İslam âleminin esareti arasında bir sembolik ilişki kurulmuş; "Zincirler Kırılsın, Ayasofya açılsın" sloganı birçok kuşağın sloganı olmuştu. Halil Kantarcı'yı daha 15 yaşında Ayasofya'nın kapısında Batıcı vesayetin taşeronlarına meydan okutan bir acıydı bu.

Ayasofya'nın tekrar camiye çevrilip çevrilmemesi bir egemenlik meselesiydi her şeyden önce. Bu topraklarda Türklerin ve Türk Devletinin dediği mi olacaktı yoksa Batı vesayetine boyun eğmeye devam mı edecektik? ABD'nin, Rusya'nın, Yunanistan'ın tehditlerine pabuç mu bırakacaktık? Bırakmadık.

Nihayet 2020 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararı ile Ayasofya özgürleştirildi, Türkleştirildi, İslamlaştırıldı.

Bu aynı zamanda bu topraklarda kimin egemen olduğunu gösteren bir karar olduğu gibi Türkiye'nin hiçbir vesayete boyun eğmeyecek, hiçbir tehdide karşı taviz vermeyecek büyük bir ülke olduğunun da tekrar bir ilanıydı.

Bu tarihi kararın üzerinden tam 2 yıl geçti. Bu karar Batı'da, Yunanistan'da ve onların fonladığı Türkiye içindeki bazı medya platformlarında öyle bir rahatsızlık bıraktı ki hâlâ Ayasofya temalı yalan haberlere, kampanyalara başvuruluyor. "Bakın camiye çevirdiniz, Ayasofya bu hale geldi" algısını güçlendirecek Türk düşmanı algı operasyonları hız kesmeden devam ediyor. Bunların çaresiz çırpınışlar olduğunu ise söylemeye gerek yok.

Başka bir ilginç duruma ise kendisine (sözde) "İslamcı" diyen bazı kişi ve gruplarda rastlandı. Çok uzun yıllar boyu Ayasofya'nın özgürleşmesi, camiye çevrilmesi için yazan, çizen, konuşan bazıları Ayasofya'nın tekrar camiye çevrilmesi, yüzyıllık rüyanın gerçek olması sonrası pek de memnun görünmedi; destekleyici, takdir edici sözler söylemedi. En saçma sapan konulardan bile Cumhurbaşkanı ve hükümeti eleştirip, "biz bittik, özümüzü, davamızı kaybettik" kampanyası yapan, örtülü veya açık muhalefet eden, sol-seküler-liberal grupların söylemsel hegemonyasına teslim olan bu özgüvensizler, İslamcılığın bu yüzyıllık rüyasını gerçekleştirenlere bir teşekkürü bile çok görebildi.

İster Batı vesayeti rahatsız olsun, isterse takdir etmesi beklenenler bunu çok görsün; tam 2 yıl önce Müslüman Türk milleti için bu büyük bağımsızlık adımını atan Sayın Cumhurbaşkanımızdan Allah razı olsun. Ayasofya'nın hürriyetinin 2. Yılı kutlu olsun.

Oğuzhan Bilgin, Akşam