Medeniyet, toplumların ahlak, fikir ve kültür seviyesi olarak olgunlaşma durumunu gösterir. İktsadi, teknik veya iletişim imkanları ise, eşya ve vasıtalardaki gelişmişlik düzeyini anlatır. Bu durum bazan bilgisizlikten, bazan da medeniyetin istikametini tersyüz etmek için, asıl niteliğinden uzaklaştırılmak için öne sürülür.

Sonuçta medeniyet; eşya ve maddi imkanlarla sınırlı bir hale getirilerek; insan niteliği ille ilgili özelliklerden uzaklaştırılan bir manaya hapsedilir.

Halbuki insanlık tarihi, insanın hak ve haksızlık mücadelesi ile geçer.

Bir yanda; İnsani ve manevi özelliklerden uzaklaşıp, nefsinin (egosunun) istikametinde her türlü menfi, zararlı ve haksız davranışlara sapma yoluna girmiş olanlar. Diğer yanda; ilahi misyonu taşıyan, hak ve doğruya toplumları çağıran peygamber ve veliler.

Bir taraf sürekli haksızlık, zulüm ve maddi beklentilerle doğrulardan uzaklaşırken; hak yolunun davetçileri, gerçeğin yolu olarak, ahlakı ve adaleti hâkim kılmaya çalışmışlardır.

Bir kültür; eşyayı, maddeyi, zulmü yaygınlaştırırken; diğer yaşama felsefesi kardeşliği, yardımlaşmayı ve dürüstlüğü hakim kılmayı hedeflemiştir.

Böylece bir yanda maddi, iktisadi ve menfaat merkezli sistemler kurulurken; diğer taraftan; insanlığa, hakkı ve merhameti hakim kılan bir medeniyet anlayışı yükselmiş.

Şimdilerde maddeci, sömürgeci bir sistem; insanları yine cinsiyet, menfaat ve kolay para kazanma ve her şeyi para ve fayda ile açıklayıp, insanlığa haksızlığın, cinselliğin ve sefahatin uçurumlarına davet ediyor.

Ruhunu, fikrini ve tarih şuurunu kaybeden gençlik de, nasıl bir geleceğe gittiğini bilmeden, iletişim organlarının yaydığı kargaşası içinde doğru yolu bulamıyor.

Böyle bir ortamda gençliğimizi anlayan ve onları kollayan öğretici bir kadroya ihtiyaç var.

Böyle bir ortamda, tarih, edebiyat ve İslam’ın fıkıh literatürü; insanımıza ve toplumumuza en doğru ve gerçekçi bilgileri iletecek ve kendi kimlik ve kültürümüzü tanıtabilecek en önemli kaynaktır.

Ama, herkesin bileceği gibi, iyi ve doğru sistemler; sadece söylem veya teorik bilgiler ile inşa edilmezler. Bu bilgi, inanç ve kültürü, yaşayışları ve sistemleri ile ortaya koyabilen ideal ve görüşler ile ancak kabul görür ve sahiplenilirler.

Yaşadığımız dünyada, bir grup insan; para kazanma, hakimiyet elde etme ve kendini tanrılık seviyesinde bir egoizme yöneltirken; insanın ahlak, hukuk ve onurunu düşünmeden canavarca bir gelişmenin içine girmiş durumda.

Bu konuda medya ve teknoloji, bu gibilerin en önemli silahları. Çünkü, bu vasıtalar sanal bir dünyayı sunuyorlar. Onların silahları, insanları sadece yanıltan, gözlerini kamaştıran ve duyguları azdıran nitelikte. Böyle bir metod ve hedef ile insanlığı yüceltme imkânı yok. Olsa olsa, dejenere etmek, değerlerden uzaklaştırmak ve ihtirasın, eşyanın ve statülerin kölesi yapmak mümkün.

İnsanlık, artık büyük bir kavşak noktasında. Ya, geçmiş ahlaki ve insani medeniyetlerin çizgisini devam ettirmek; veya, insanı, bütün değer ve niteliklerinden uzaklaştıran hedonist, maddeci ve seküler bir eşya haline getirmek gibi iki tercih arasında.

Bu kavşak noktasında, medeniyet, kültür ve ahlakı, tecrih edenler, hem kendilerini ve hem de insanlığa karşı, önemli bir görevi yerine getireceklerdir.

Prof. Dr. Sami Şener,  Mirat haber