Şu mübarek Ramazan ikliminde, Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriğini kestirmeyi başarmasına en büyük tepkinin eşinden ve kadın cemiyetlerinden gelmesini boş yere bekliyorum.

Şöyle yazmıştı; “Eşimden az önce haber geldi, bugün elektriğimizi kesmişler. Buna maruz kalan milyonlar için çıktım bu yola. Bu eylemim bir sivil itaatsizlik çağrısı değildir. Bir direniştir. Eylemim ülkenin karanlıkta kalan ailelerine, çocuklarına ses olmak içindir”

Eşi Sevim Hanım, evlerinin elektriğinin kesildiğini haber verdikten sonra Kemal Bey’e şunları söylemiş olabileceğini ümit ediyorum;

Kemal, Allah aşkına başımıza yeni yeni icatlar çıkarma. Bu Ramazan gününde, sen şov yapacaksın diye ben niye elektriksiz kalıyorum. Nasıl hazırlayacağım şimdi iftarı ben. Kaçıncı yüzyılda şaşıyoruz; dolapta yiyecekler, derin dondurucuda ellerimle doldurduğum konserveler, melemenler, salçalar bozulacak. Sen gidip sivil itaatsizliğini, eylemini, direnişini CHP Genel Merkezi’nde yapsana. Benim evimden ne istiyorsun ayol?”

Haksız mı peki?

Haklı olmaz olur mu…

Kılıçdaroğlu evinin elektriğini kestireceğine, CHP Genel Merkezini karanlıkta bırakmalı değil miydi?

Çünkü CHP Genel Merkezi, memleketimizin bu güne kadar gördüğü ve yaşadığı bütün baskı ve zulümlerin de genel merkezidir.

İç hesaplaşmaların ve ayak oyunlarının adresi, fitne fücürün ve yalan siyasetin odağı, ihanetin, manda ve himayeci siyasetin üssü olan CHP Genel Merkezi’nin karanlığa boğulması Türkiye’nin aydınlık geleceği için çok önemlidir.

Ezanı Türkçe okutan, köy imamlarından, “Arapça ezan okuyamayacağım, Arapça Kur'an öğretmeyeceğim” diye imza alan, Camileri ahır yapan, çocuklara din eğitimi vermeyi Orta Çağ zihniyeti olarak gören CHP’nin karanlıkta kalacağı gün Türkiye’nin bayram günü olacaktır.

Bu ülkenin üzerine kâbus gibi çöken CHP ve zulmünden bahsediyorum;

“Köye gelirlerdi, başında takkesi olanın başından alıp yırtarlar, karakola götürüp ölesiye döverek köyün önüne atarlardı.

Askerden çok çektik, çok dayak yedik. O zaman okuma yazma yoktu. Tek öğrendiğimiz Kur'an-ı Kerim'di. Onu da 'askerler geliyor' deyince saklardık.

Bulduklarında yırtarlardı, yakarlardı. Okuyanları ve okutanları dayaktan geçirirlerdi, aç susuz nezarethanelerde bırakırlardı. Cuma günleri jandarma camide nöbet beklerdi ‘Ezan Türkçe okunuyor mu’ diye.

İşte böyle bir CHP’den,

İktidara geldiği bütün zamanları ‘açık rey gizli tasnif’ tertiplerine borçlu olan bir CHP’den bahsediyorum.

CHP binasının değil bir gün, bir saat karanlıkta kalması bile memleket için büyük bir kazançtır.

Ey Kılıçdaroğlu, attın... ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!

Bütün bir ülkeyi karanlık Orta Çağ zihniyetiyle yönetmiş bir partinin genel başkanı olarak bir işe yarayacaktın, onu da başaramadın.

Gittin evini karanlıklar içinde bıraktın…

Yazık değil mi evine, eşine, ailene…

Recep Yazgan/Diriliş Postası/25 Nisan 2022