Üniversite, Batı kültürünün eğitim kurumlarının en üst seviyedeki temsilcisi olarak ilim ve kültür alanında önemli çalışmaların merkezi olarak kabul edilen bir kurumdur.

İslam dünyasında, eğitimin en üst kurumu medreselerdir. Dolayısıyla, Batı’daki Üniversite’ye karşılık, İslam dünyasında Medresenin ilmi bir merkez olarak medeniyetimizde önemli işler başardığını biliyoruz. Fakat, ne yazık ki; İslam dünyasında ve özellikle Türkiye’de genç nesiller, Medresenin ilmi ve kurumsal yapısını ve özelliklerini tam olarak bilememektedirler.

Üniversitelerin niteliği

Batı’da Üniversitenin birçok batılı ülkede, ciddi bir kurum olduğunu ve ilmi çalışmaları gayretle yürüttüğüne hem bilgi olarak, hem de bizzat içinde çalışarak görmek imkanını bulmaktayız. Batı’daki Üniversitelerin bütçe, kütüphane, laboratuvar ve kaynak temini konusunda, birçok imkânı araştırmacılara en iyi şekilde sağladığını biliyoruz.

Öncelikle, Türkiye ve birçok İslam toplumlarında eğitim kurumlarının, eski medeniyet döneminin gayret ve parlaklığını sürdürülemediğini belirtmek durumundayız.  Özellikle gençlerimizin büyük bölümünün, ilmi çalışmalara ve buna yönelik kitap, araştırma ve proje gibi konulara fazlasıyla ilgi gösteremediğini, bu kurumlarda çalışan biri olarak üzülerek belirtmek durumundayım.

Bu durumda, sadece Öğrencilerin değil; öğretim üyelerinin ve eğitim yöneticilerin etkili ve eğitimi cazip bir hale getiremeyişte rolleri var. Ama asıl mesele, ülkenin bilgi ve sosyal kültürünü “batı kaynaklı” bir kurum olarak Üniversite, değerlerin güçlendirilmesine değil; değerleri etkisizleştirme noktasında işlerlik göstermektedir. 

Üniversitelerin rolünün belirsizliği

Üniversiteler, Türkiye’de eğitim ve araştırmadaki kalite konusunda yeterli seviyede olmamasına rağmen, çok yoğun bir Üniversiteleşme çabasına gidilmiş ve bu durum, birçok Üniversitede yeterli tecrübeye sahip hoca bakımından eksik hale gelmesine yol açmıştır.

Üniversiteler; uzun zamandan beri teorik ve uygulamalı araştırmalar bakımından yetersiz durumda iken, Üniversitelere normalin üzerinde öğrenci alınması, Üniversitelerin “Yüksek lise” durumuna ulaştırmıştır. Bu duruma, Üniversite öğrencisini bir “gelir kapısı” olarak gören ticari zihniyetinde katkısı vardır.  Üniversitelerde bilgi ve ödevlerin kalitesinin düşüklüğü ile, öğretim üyelerindeki çalışma arzusu da olumsuz etkilenmektedir.

Öğrencilerin, topluma hâkim eğlence ve günübirlik yaşama felsefesinin sonucu, öğrencilerin kafe, kantin ve çeşitli eğlence merkezlerine yönelmesi; öğrenci kesiminin ilmi ve kültürel çalışmalardan büyük ölçüde uzaklaştığına yol açmaktadır.

Üniversite öğrencilerinin serbest ilişkileri

Üniversite, Türkiye’de mesleğe hazırlayan ve bilgiyi ilmi ve pratik seviyeye getiren bir eğitim organı olması gerekirken, gençlerin; yeni bir hayat dönemi olarak, “serbest yaşama”, “karşı cinsle ileri ilişkiler” kurmayı ön plana alarak, bir anlamda “topluma meydan okuma” yeri gibi görüldüğünü hayretle gözlemleyebiliyoruz.

Üniversitelerde yapılan şenliklerin, sıradan bir eğlenceden çok öteye, toplumsal değerleri hiçe sayan ve sosyal normlara taban tabana zıt  tutum ve görüntülere sahip olmaktadır. Her ne kadar, öğrencilerin hepsi böyle bir tutum içine girmiyorsa da, sesi en fazla çıkan ve görsel olarak birçok yerde kendilerini gösteren öğrenciler, bu tür eğlence ve arkadaşlık ilişkilerini sulandıran kesimler olmaktadır.

Bir diğer konu ise; bazı öğrencilerin karış cinsle ilişkilerini, ahlak dışı cinsel noktaya taşıyacak kadar, sorumsuz ve çevresindeki kişileri “hiçe sayan” duyarsız ve sorumsuz tutumlara teşebbüs etmesidir. Bu konu geçenlerde bir Televizyon programında, bir akademisyenin “Üniversiteler Neredeyse fuhuş evleri” gibi, “maksadını aşan” bir cümle ile olayı kamuoyunun gündemine getirmesine sebep olmuştu. Bunun üzerine, medya ve bazı çevrelerde hocayı “linç girişimi” başlatıldı ve onun vermiş olduğu mesaj, önemsenmedi. Sadece, kullandığı kelimeye odaklanıldı.  Hoca’yı tanıyan biri olarak, ahlakı hiçe sayan bu tür olaylardan fazlasıyla rahatsız olması, cümleyi; sanki bütün öğrencileri kapsayan bir ifade ile dillendirmesine sebep olduğunu düşünüyorum.

Üniversiteler bir düzenlemeye ihtiyaç duyuyor mu?

Bu soruya, kesinlikle evet cevabını vermek zorundayız. Aslında bu soru, tüm eğitim sistemi için geçerlidir.  Bu konu, yaklaşık 40-50 yıldır ilim adamı ve eğitimcilerin gündeminde olan bir konudur ve hepsi, eğitimin gidişatından dolayı rahatsızlığını belirtmek istemişlerdir.

Üniversite’nin, bir toplumun bilgi ve ahlak sistemine uyum sağlayıcı bir yapıya ulaşması gerekiyor. Özellikle sosyal bilgi, toplumsal değerler ile biçimlenmek zorunda.  Üniversite, her türlü kültüre açık ve fakat, toplumun değerlerine, tarihine ve kültürüne bağlı insanların yetişmesi gereken bir yer olması gerekiyor. Aslında bu özellik, ilk okuldan Üniversite’ye kadar olan süreçte gerçekleşmesi gereken eğitim ve kültür bakış açısı olmalıdır. Üniversitedeki bu belirsizlik ve eksen kayması, aslındaki ilköğretim ve Lise bilgi ve eğitim felsefesinin yetersizliğini sonucudur. Eğitim; insanı eğitmeyi unutarak, sadece bilgiye odaklanarak, asıl fonksiyonunu kaybetmek üzeredir.

Bir diğer konu, ahlaki değerlerin gençlerin kimlik ve kişiliğine yansıma konusunda kültürel başıbozukluk ve yetersizliktir. Ahlak ve kültürü eksik bir eğitimin, insanları yanlış, hata ve sömürücü etki ve güçlerin etkisinden uzaklaştırması mümkün değildir.

Gençliğin mevcut durumunu, hata ve eksikliklerini görmeden, onları yüceltici söz ve tutumların, gençliğimiz fayda değil, zarar vereceğini önemli makamlardaki kişiler bilmek ve gerçekleri görerek konuya çözüm getirmek durumundadırlar.

Prof. Dr. Sami Şener