Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada bir enerji krizi kapıda. Paris İklim Anlaşması ile uyumlu bir enerji altyapısı nasıl mümkün olur suali cevap bulmaya çalışırken tüm dünyada termik santraller devreye alınmaya başladı.

Geldiğimiz noktada dünyada hem enerji fiyatları hem petrol, kömür ve doğalgaz fiyatları zirve yapmış durumda.

Brent petrolün varil fiyatı şu sıralar 85 dolar, Batı Teksas türü (WTI) ham petrol ise 83 dolar civarından alıcı buluyor. Oysa daha ağustos ayında 65 dolar civarında işlem görmekteydi.

Bu fiyatlar bize bu kış tüm dünyada enerji fiyatlarının cep yakacağını göstermekte. Bugün İspanya’dan İngiltere’ye, Almanya’dan ülkemize kış ayı süresince başta konut ısıtmasında olmak üzere sanayi ve elektrik üretiminde alınacak muhtemel tedbirler konuşuluyor.

Dün Enerji Bakanı Fatih Dönmez, yer altı doğalgaz depolarının 4’te 3’ünün dolduğunu ve önümüzdeki haftalar içinde tamamın dolmuş olacağını duyurdu.

Konu küresel boyutta bir enerji krizi olduğunda şüphesiz Türkiye de etkileniyor. Buna döviz kurundaki artışlar da eklendiğinde enerji fiyatlamasından etkilenmemek neredeyse imkânsız bir hâl aldı. Bu yüzden artan enerji fiyatları Türkiye için de maliyetler üretiyor, üretmeye devam edecek.

Peki enerji fiyatlarındaki bu artışın sebebi ne?

Özellikle Avrupa merkezli oluşan enerji fiyat artışının sebepleri;

Rusya’dan Avrupa’ya uzanan Kuzey Akım 2 hattının devreye alınması ile alakalı oluşan belirsizlik,

Rusya’dan yıl içinde tedarik edilen doğalgaz miktarının tahmin edilen miktarın çok altında kalması,

Avrupa’da çok önemli bir paya sahip olmaya başlayan rüzgâr enerjisi santrallerinde, düşük rüzgârlardan dolayı yaşanan kapasite düşüklüğü,

Avrupa’da iklim değişiklikleri kaynaklı devreye alınan enerji politikaları sonucunda son 10 yılın en düşük doğalgaz stokunun yapılması,

Karbon emisyonu kontrolü maksadıyla, başta kömür olmak üzere bazı enerji kaynaklarının tüketimine dair uygulanan tahditler,

Çin gibi enerji açı bir ülkenin karbon emisyonunu azaltmak ve ihtiyaç duyduğu enerjiye sahip olabilmek için daha fazla doğalgaz tüketmeye başlaması,

İklim değişikliği kaynaklı kuraklıkların hidroelektrik santrallerindeki üretimi negatif yönde etkilemesi,

ABD kaynaklı kasırgalardan dolayı kaya gazı üretim tesislerinde yaşanan sıkıntılar,

Türkiye’de durum nedir?

Türkiye, her ne kadar Avrupa örneğinde olduğu gibi enerji arzındaki krize hazırlıksız yakalanmadıysa da, ithalatçı bir ülke olmasından dolayı doğalgaz ve petrol fiyatlarındaki artışlardan direkt etkilenen bir ülke. Türkiye, doğalgaz konusunda fiyatı sabitlenmiş, ‘al ya da öde’ şeklinde kontrata bağlanmış anlaşmalara sahip, lakin bu anlaşmalar yolu ile tedarik edilen gazın tek başına Türkiye için yeterli olmadığı bilinen bir gerçek. Bu yüzden Türkiye al ya da öde dışında, hem ülke sınırlarının içinden geçen doğalgaz hatlarından, hem de spot piyasalardan doğalgaz tedarik eden bir ülke. Lakin görülen o ki spot piyasalarda da bu kış fiyatlar yüksek seyredecek.

Enerji güvenliği

‘Enerji güvenliği’ kavramından anlamamız gereken husus, “enerji kaynağının üretici ülkeden çıkarılarak uygun piyasa fiyatları çerçevesinde, güvenli istikametler üzerinden problemsiz olarak sürdürülebilir bir şekilde tüketici ülkeye transferi” olmalıdır.

Elbette enerji güvenliği sadece tüketici açısından yorumlanamaz, enerji arzını yapan ülke açısından da, tüketiciye enerji kaynağını problemsiz ve süreklilik arz edecek şekilde aktarabilmesidir.

Bu tanımlar doğrultusundan baktığımızda enerji güvenliği, tıpkı konvansiyonel anlayıştaki sert güvenlik unsurları kadar ülkeleri tehdit eder boyutlara ulaşmaya devam edecek.

Bu yüzden yeni güvenlik parantezi içerisinde değerlendirilen enerji güvenliği, gıda güvenliği, biyogüvenlik, düzensiz göç hareketleri, siber saldırılar, iklim değişiklikleri gibi kavramları her geçen gün daha da fazla duymaya devam edeceğiz.

Türkiye ve Enerji güvenliği

Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarını her geçen gün daha üst noktalara taşımanın telaşı içinde. Yenilenebilir enerji kurulu kapasitesi olarak Türkiye dünyada ilk 10 ülkenin, Avrupa’da da ilk beş ülkenin içine şimdiden girmiş durumdadır. Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu güç yüzde 53 seviyelerine, yerli ve yenilenebilir enerjiye dayalı kurulu güç ise yüzde 65 seviyelerine ulaşmış vaziyettedir.

Lakin bu konuda yeterince seri adımlar atamamak dahi oyun dışı kalmak anlamına gelir.

Türkiye uzun yıllar içerisinde enerji güvenliğini garanti altına alabilmek maksadıyla, yenilenebilir enerjinin dışında Rusya, Azerbaycan, Irak ve İran üzerinden inşa ettiği farklı boru hatları projeleri ile bu konuda örnek gösterilecek çalışmaları hayata geçirdi.

Maalesef ülke gündemi suni gündemler ile yıpratılırken, hem Kuzey Marmara Doğalgaz depolama tesisi hem de Tuz Gölü yer altı depolama tesisleri, farklı fazlarla devreye alınmaya başlandı. 2023 yılına gelindiğinde Türkiye bu iki alanda yaklaşık 11 milyar metreküplük depolama kapasitesine ulaşacak. Hâlihazırda kurulu depolama tesislerinde stoklanabilen cari rakam 4,5 milyar metreküp civarında.

Buna ilaveten Türkiye’nin ilk yüzer LNG depolama ve gazlaştırma (FSRU) gemisi Ertuğrul Gazi de Dörtyol’daki BOTAŞ limanında sessizce devreye alındı. Ertuğrul Gazi (FSRU) gemisi ile mevcut boru hatlarına bağlı kalmaksızın spot piyasalardan elde edilecek uygun fiyatlı 170 bin m³ LNG, bu gemi üzerinde depo edilerek, günde 28 milyon Sm³ LNG gazlaştırılıp piyasaya sunulabilecek.

Keza yine Avrupa’da başta Fransa ve İngiltere olmak üzere kullanılan çok sayıdaki nükleer enerji santrallerinin benzerini Mersin’de hayata geçirmemize aylar kaldı. Her ne kadar konu Türkiye’de manipüle edilen bir konu olsa da bugün başta Batı ülkeleri olmak üzere dünyada 443 nükleer santral faaliyette. Bunların sadece 93 adedinin ABD’de, 56 adedinin Fransa’da, 15 adedinin İngiltere’de olduğu bilinirse, Türkiye’de bir avuç suda fırtına estirenlerin amaçlarının ne olduğunu daha kolay anlayabiliriz.

Avrupa’da baş gösteren enerji krizi de açıkça ortaya koyuyor ki nükleer enerji hâlâ enerji güvenliğini sağlamak açısından çok değerli bir alternatif.

Tüm bu rakamlardan anladığımız, enerjiden gıdaya, iklim değişikliklerinden düzensiz göç hareketlerine kadar birçok konuda yapılması gerekenler ve yapılanlar maalesef Türkiye’de bilinçli bir şekilde gündemden uzak tutuluyor ve gündem iç enerjimizi tüketecek kısır çekişmelere kurban ediliyor. Oysa attığımız her adımda enerji ve gıdayı tüketirken artık çok daha fazla dikkat etmemiz gerektiği konusunu önümüzdeki süreçlerde çok daha fazla konuşmaya devam edeceğiz.

Türkiye Gazetesi, 24 Ekim