Oruç

BİR AY İŞTİHALARA PAYDOS

*Ramazanda, güneşin doğmaya hazırlanmasıyla batışı arasında, en uzun günlerde ortalama 18, en kısa günlerde 10, sırf Allah için, vücuda ağızdan veya herhangi bir yerinden hiçbir madde almamak, cinsî temasta bulunmamak ve bütün maddî iştihalardan kaçınmak rejimi…

*İster gıda, ister deva, dışarıdan giriş kapıları kapanacak ve yalnız iki mevzuda içeriden çıkış yolu da engellenecektir. İşte muayyen bir ayın muayyen müddetli günlerinde riayet edilecek bu rejimin adı şeriat dilinde “Savm” veya “Siyam” Türkçede oruç…

*Şartları da her ibadet şeklinde olduğu üzere İslâm, büluğ ve akıl...

*Oruç bozmayan çeşitlerine kadar bütün iştihalara bir ay paydos…

*Bayram günü eğlence yerinde kaynaşan, hora tepen kalabalıkları yanındakine gösterip “gel seninle bir köşeye çekilip orucun hıncını çıkarmak istercesine eğlenen bu insanların haline ağlayalım; bak, içlerinde ibadetim kabul edildi mi diye kaygılanan tek kişi var mı ?” diyen Velînin anladığı mânada iştihalara paydos!..

Şekil

*Orucun asın mümtazlığı şu noktadadır ki, bütün ibadetler, yapıldığı zaman, yapılışiyle meydana çıkar da, oruç, bozuluşiyle belli olur. Oruçlular arasında onlar gibi hiçbir şey yemeyen ve içmeyen birinin, oruçlu olup olmadığını anlayamazsınız. Fakat alenen paketini açıp sigarasını tellendirince oruçsuz olduğunu görürsünüz. Bu bakımdan oruç, fiiliyle değil, ancal fiiline ihanetle ve Allah ile kul arasında kalır. Ne mânalı bir haya ve hicap imtihanı! Ve cezası ne müthiş!..

*Şartları içinde, niyet başta… Özürleri için de hayz ve nifas hali, hastalık ve yolculuk… Hastalıkta ve yolculukta tâkati olan ve dileyen tutabilir de, malûm vaziyetteki kadın tutamaz.

*Orucun farz, vacip ve sünnet, üç şekli var… Haram ve kerahet belirtici şekilleri de… Haramlığı senede 5 gün… Ramazan bayramında ilk ve kurbanda 4 gün… “Namaz” faslında gösterdik… Şimdi farz, vacip, nafile ve mekruh üzerinde duracağız.

*Ramazan orucu, eda ve kazada farz… Keffaret oruçları da farz… Nezir orucu vacip… Nezredilen itikâf orucu da… Gerisi sünnet ve nafile…

*Sünnet: Muharrem ayının 9, 10 ve 11’inci günleri tutulur.

*Mendup: Her kamerî ayın 13, 14 ve 15’inci günleri tutanlar (beyaz günler orucu)… Ve gün aşırı, bir gün yiyip bir gün yememek şeklinde yerine getirilenler (Davud orucu)… Arefe ve Şevval (6 gün) oruçları…

*Mekruh: Aşûrâ orucu... Bayramın serbest günleri orucu… Muharremin 9 ve 11’inci günü açıkta bırakılıp yalnız 10’unda tutulan, Nevruz ve Mihrican (ilk ve son baharın başlangıç günleri) tutulan, Nevruz ve Mihrican (ilk ve son baharın başlangıç günleri) tutulan… Devamlı olarak her gün tutulan… Gurupta iftar etmeyerek ertesi günü akşamına kadar çift gün halinde tutulan (Visal orucu)… Bütün gün konuşmamak ve etrafla alakayı kesmek suretiyle tutulan (sükût orucu)… Bir kısmı tenzihi (mübaha yakın) ve bir kısmı tahrimî (harama yakın) mekruh… Bu oruçlara asla yanaşmamak ve kaş yapayım derken göz çıkarmaya gitmemek… Bu ölçü mübalağa felaketini ve itidal vecîbesini anlayanlara takdir olunabilir.

*Oruçlarda niyetin ehemmiyeti öbür ibadetlere nispetle daha belirli ve şekillidir. Oruçların bir kısmında niyet peşin, bir kısmındaysa başladıktan sonra… Kendisine güveni olmayan, oruca girdikten ve halinimayene ettikten sonra da niyet edebilir. Bu müsaadenin başında, İlâhî rahmet olarak yalnız temel oruç mevkiindeki Ramazan orucu vardır. Ramazan orucunda bir şey yemeden gündüze çıkan kimse, kuşluk vaktine kadar niyetini erteleyebilir. Tutabilecekse niyet eder ve tutar, yapamayacaksa niyete rağmen tutmanın ceremesinden kurtulur.

*Niyeti önceden tayine muhtaç oruçlar şunlardır: Ramazan orucunun kazaları… Edâ edilemeyen fesada uğratılmış bütün oruçların kazaları… Ramazanın edâ orucunda tayin şart değilken bunlarda hem niyet, hem de tayin şart… Bunlardan başka nezir ve keffaret oruçları… Hacc içinde bazı oruçlar… Hepsi niyet ve ne orucu olduğunun tayinine dayalı…

*Ramazan içinde başka bir oruç tutulmaz, tutulursa Ramazana sayılır. Aslında güneşin doğmaya başlamasından batışını tamamlamasına kadar olan oruç süresi, ihtiyaten ilk fecrin biraz evvelinde başlatır ve bu vakte “imsak” denir.

*İmsakte oruçlu, dişlerini yıkamış ve ağzını çalkalamış olarak hazırdır…

HİLÂLİ GÖRMEK

*Ramazanda en nazik işlemlerden birisi 1 Ramazan ile 1 Şevval gününün emin şekilde tespitinde… Kamerin incecik bir kıl gibi görünüp uçuverdiği gece o ayın müjdecisidir ve bu görünüşün ismi hilaldir.

*İslâmın ve bayrağımızın remzi olan hilâli tespitte dünya üzerinde Müslümanların gözlerinden başka şahit kabul edilemez. İlim dedikleri hesapların sözde bilgi kibrinden başka mânası olamaz. İlim yanılabilir, fakat göz, görebildiğinde aldanmaz. Limanı gören gemi kaptanının pusulaya ihtiyacı olamaz. İşi ille hesaba dökmek isteyenlerin inadı, hasta iyi olduktan sonra ilaç vermeye çalışan (formalite) yobazı doktorun ısrarına benzer. Hesapta “ilmelyakîn” varsa, görmekte “aynelyakîn” var… Ve esasen oruç emri böyle başlayıp böyle gittiğine göre yine böyle devam etmesi gerektiğini anlamamak ve dini birtakım ilim kılıklı cehaletlerin emrine vermek ne idraksizlik!.. İşte kötü bid’at örneğinin ta kendisi ve çağ dışı olmak yerine çağ içi en (modern) şekli!..

*Ramazanda, ilim dedikleri, hakikatte birbirinin yanlışını çıkarmaya memur bilgi tezgâhtarlarının hatası şuradan bellidir ki, bir kerecik olsun tayinleri doğru çıkmamış ve bildirdikleri gün daima önceye değil, 1 gün sonraya gelmiştir. Önceye gelseydi, diyebilirdik ki, Müslümanlar hilâli 1 gün sonra gördü; ya evvel görenlerin gözleri neye tesadüf etti? Hilâl yerine bir gök taşı mı? Bu meselede anlayışsızlık yürekler acısıdır; ve Bayram gününe dek uzandığı için Müslümanları haram günde bile oruç tutmaya zorlayıcıdır. Eskiden, haberleşmenin zor olmasına ve her mıntıka kendi görgü şahitlerine dayanarak iş görmesine rağmen bozulmayan düzen, şimdi Filipinlerde bile hilâl görünse bir anda dünyaya yayılabileceği mesut şartlar içinde bedbahttır. Niçin öbür İslâm ülkelerinde ilme itibar yok da bizde var? Zaman ve mekân dışı yaşıyoruz da onun için… Asıl ilim, ilmi anlamaktır.

*Hadis emri, “Oruca hilâli görmekle başlayınız ve eğer görmek mümkün olmazsa Şaban ayını 30 gün sayarak ertesi günü Ramazan kabul ediniz!” meâlinde iken, bu işte gayretkeşlik, budala bir nâdânlıktan başka bir şeye yorulmaz.

*Havanın açık bulunduğu şartlarda hilâli görmemek mümkün olamaz; bütün dünyada da bu kapalı olması imkânı düşünülemez... O halde bunca basit bir işte bu gaflet ne demek ola?.. Dünyanın bir yerinde iki Müslüman ve adil şahit “gördük!” der demez gerçekleşecek ve o anda bütün İslâm âlemine yayılabilecek bir vâkıa üzerinde bu çekişme abestir.

*Şeriatte, mevkiin en yüksek yerine çıkıp göğü tarassut eden iki âdil Müslümanın şahitliği yeterlidir. Ramazan içinde de büyüyen ayın kaçıncı gününü kaydettiği belli olacağına göre Şevval’in ilk gününü tespit kolaylaşmaktadır. Bütün zorluk bazı kamerî aylarının 29 çekmesinden doğmakta ve bunun çaresi de aynı rüyete dayanmakta… O halde?

* Bu şartlar altında Müslüman Türk’e vazife, intibaksızlık görüldü mü, son gün oruç tutmayıp Bayram çıkar çıkmaz ilk ve son olarak iki günü kaza etmek… Birinde “ya geç kaldımsa” öbüründe “ya haram güne tesadüf ediyorsam?” kaygısı…

*Bu şekilde rüyet, “Kifâyet Farzı” olarak vacip…

*Siz farz ve vâciple alıp vereceği olmayanlara göre değil emriyle oruç tuttuğumuz Allah’ın gösterdiğine göre iş görünüz. Bu bahiste bilgiçlik ve müneccimlik iddialarına itibar olmadığı en eski devirlerden beri İslâmi bir ölçü…

Bilgi

*Hicretin ikinci yılı farz kılındı. Kâinatın Efendisi Medine’ye bağlı 11 aylık hayatlarında 9 Ramazan idrak ettiler ve bunların dördünde 29, beşinde de 30 gün hesabiyle oruç tuttular…

Ceza

*Tutulamayan orucun kazası güne gün, kast ile bozulanın da 1 güne aralıksız 60 gün… Yahut 60 fakiri sabah-akşam doyurma şekli… Keffaret mecburiyeti…

Bozmaz

*Unutularak oruç bozucu fiillerden birini işlemek, yemek, içmek, orucu bozmaz. Hatırlayınca kendine gelmek, ağızdakini tükürmek ve oruca devam etmek icap eder.

*İnzal olmaksızın öpmek…

*Uykuda ihtilâm olmak…

*Cünüplük… (elde olmayan)

*Ağız içi balgamı yutmak, burun akıntısına boğaza çekmek…

*Kulağa su kaçırmak…

*İstenmeden boğaza toz veya duman girmesi…

*Boğaza sinek kaçması…

*Ağızda kalan lezzetlerin tükürükle yutulması…

*Dişlerde kalan yemek artıklarının nohut tanesine varmayacak kadarını yutmak.

*Dışarıdan susam tanesi kadar bir maddeyi, lezzeti olmamak şartiyle çiğnemek…

*Dıştan ilaç sürünmek, vücuda akıtmak…

*Bıyık ve sakal yağlamak…

*İstemeden kayyetmek… Ağız dolusu olmadan…

*Gelen kayyin kısmen ve cüz’i, geri gitmesi…

*Ağıza parmak sokup az miktarda kayy getirmek…

*Hacamat olmak…

*Bozmayı düşünmek…

*Günah işlemek…

Bozar

*Yenilen ve içilen her şey…

*İçe çekilen duman… Hususiyle sigara dumanı…

*Buruna çekilen her şey… İlaç ve enfiye…

*Madenî veya nebatî, ne olursa olsun bir şey yutmak

*Kulağa yağ damlatmak…

*Dışarıdan boya vesaire gibi bir karışım olan tükürüğü yutmak…

*Yağmur, dolu ve kar yutmak…

*Ağız ve burun yıkarken suyu boğaza veya genze kaçırmak…

*Ağız dolusu gaseyan…

*Zaman hesabında yanılarak oruç bozucu bir fiilde bulunmak…

*Kadın veya erkekte edep yerlerine pamuk veyabez cinsinden de olsa dışarıdan bir şey tıkamak…

*Niyetlinin mazur ve mecbur olarak orucunu bozacağı bu benzerleri fiillerde kaza, gününe gün olduğu halde, bile bile bozanlara keffaret icap eder; unutma hallerindeyse oruç bozulmamışken bozuldu sanıp yemekte devam ederlerse, o günün kazasından başka bir borç altına girmezler…

*Uykuda bir insanın ağzına bir şey koymak ve damlatmak ve yine uykuda veya baygın bir kadınla cinsi temas, oruç bozucu olmak mahiyetini değiştirmez ve fiilden sonra farkına varanın kazasını gerektirir. Fail ve farkında olan, günahtadır.

Mekruhlar

*Başından beri kaydettiğimiz üzere, bir vazifeyi kendi oldurucu şartları içinde belleyip, bozucu şartları, yani (antitez)leri üzerinde fazla kurcalayıcı olmamak ve onları hesaplamaktan müstağni kalmak yegâne yol… Körün nelere bakıp nelere bakmayacağı üzerinde öğüt almaya ihtiyacı yoktur. İslâm’da vazife aşkı ise o vazifeyi zayıflatıcı her şeye karşı kör olmak gibidir. Hangi Müslüman, kendisi oruçsuz da olsa, uyuyan veya baygın yatan zevcesiyle fiilen temas edebilir ki, böyle bir iş vukuunda hükmün ne olacağına merak etsin?.. Böyleyken ihtimaller ve imkânlar âlemi, şeriate her şeyi hesap etmek zorunu yüklüyor ve fıkıh ilmi, mikroplarda uğraşan bir (bakteriyolog) misali, kendi (tez)inin yanında bütün (antitez)leri toplamak ve göstermek borcu altında kalıyor. Bu kaydı başa aldıktan sonra orucun mekruhlarını sıralayabiliriz. İlk tespit hatırlanması ve yapılmaması gerekirken, yapılması ile orucu bozmayacak gaflet fiillerinin büyük kısmı… Mekruh…

*Boğaza kaçırmadan yemek tadmak… Mekruh…

*Sakız ve benzerlerini çiğnemek...

*Kadına sarılmak, öpmek…

*Tükürüğünü ağzında biriktirip yutmak…

*Kan aldırmak… Hacamat…

*Meşakkat verici işler…

*Ağız ve buruna zaruret fazlası su çekmek…

Sünnetler

*Sahura kalkmak…

*Sahuru geç yemek...

*İftarı geciktirmemek…

*İftarı hurma veya su ile başlatmak…

*Bellibaşlı iftar duaları…

Mübah Kılan Şeyler

*Müminde fiilen oruç tutmamayı mübah kılıcı 8 hal sayılmıştır.

*Hastalık, yolculuk, zor altında olmak, gebelik, emziklilik, korkulu açlık, kaygılı susuzluk, düşkün ihtiyarlık…

*Hastalık: Her nevi kudret kesici maraz… Hastaya bakan da aynı müsaade içinde…

*Yolcu: Devrimizin ulaştırma imkanlarına göre hiçbir zorluk çekmese de müsaadesine sahip…

*Zor altında olmak: Kötülük gelebilecek biri tarafından cebredilmek…

*Gebelik: Açlığın gebeye ve çocuğuna zarar vermesi hali…

*Emziklik: Anneyi zaif düşürmek ve çocuğunu besleyememek durumu…

*Korkulu açlık…

*Kaygılı susuzluk.

*Düşkün ihtiyarlık: Açlık ve susuzluğa dayanıklılığını kaybettirici bitkinlik…

*Böyleleri ya kaza, yahut hallerinin devam takdirinde fidye verirler…

*Fidye Ramazan başında da sonunda da verilebilir.

*Fidye, oruç tutulamayan her güne karşılık, Fıtır Sadakası miktarınca bir fakire doyumluk para ödemektir. İhtiyarlıktan gayri özür hallerinde mani geçince kaza etmek icap eder. Fidye, sonradan imkân kazananların borcuna karşılık olamaz. Borcun imkân ve avdet eder etmez bizzat ve bilfiil ödenmesi lâzımdır.

*Oruç kazalarında, keffaret cezasında olduğu gibi kesintisiz gitmek şart değildir. Dinlene dinlene, kaza günlerini atlata atlata gidilebilir.

*Kazalarını yapamayan ve fidyelerini veremeyen namazda olduğu üzere, ölümünden sonra iskat yapılmasını vasiyet etmelidir. Vâcip… İlâhi rahmet bu noktaya kadar kapılarını açmıştır. Fakat rahmet kapıları açık diye sağlığında vazifeden kaçmak iman ve vicdana sığmaz.

*Nafile oruçlarda ziyafet, hem ziyafet sahibine hem de davetliye oruç bozma cevazını verir.

Fetvâlar

*Niyetliyken orucunu bile bile bozan biri, hangi şart altında keffaret dışı kalabilir? Elcevap: Hilâli gördüğü halde şahitliği kabûl edilmeyen kişi…

*Geceden niyetlinin farz orucu tutulmakta iken nafile oruca hangi şart altında dönebilir? Elcevap: Eğer o kişi geceden mükellef olmadan niyet edip gündüz teklif çağına ve bülûğa ererse…

*Hangi oruçludur o kimse ki, orucunu kasıtla bozduğu halde kendisine kaza bile gerekmesin? Elcevap: Üzerinde kaza var zannedip sonradan olmadığını anlayan kimse…

*Hangi zevc ve zevcedir onlar ki, mukim ve sıhhatle oldukları halde oruç zamanı ve cebir olmaksızın birleştirir de birine sadece kaza ve öbürüne keffaret icap eder? Elcevap: Fecir vaktini birinin bilip öbürünün bilmediği kimselerdir ki, bunlardan bilmeyene kaza bilip de bildirmeyene de keffaret icap eder.

*Ramazanda özürsüz ve kasıtla oruç bozanlardan keffaret dışı ayrıca bir örnek var mıdır? Elcevap: Vardır! Orucu içinde keffareti gerektirici şekilde bozulduğu halde aynı gün hastalanan ve mazereti sonradan gelen…

*Ramazan orucunu tamamen terketmiş olmasına rağmen kendisine kaza borcu bile düşmeyen kim olabilir? Elcevap: O kimse olabilir ki, yabancı memleketlerde İslâma girdiği halde oruç farizasını öğrenememiş ve sonradan bilmiş olsun…

*İşi sadece kaza borcu üzerine bırakmak ve kefaretten uzak kalmak için hangi yol vardır? Elcevap: Niyet etmemek… (Bu noktada, keffareti mucip fiili işlememek diye cevap verilseydi; bilmem, daha yakışıklı olmaz mıydı? Olmazdı; zira fıkıh bu inceliği mahfuz tutarak sualin zahirine cevap verir ve bu cevapla niyet etmemeyi teşvik mânası çıkmaz.)

İtikâf

*Mescide kapanmak, belirli bir müddetle bütün dış alâkaları kesmek, yalnız kendi kendisiyle kalmak ve Allaha bu hal içinde yönelmenin ibâdeti…

*Ekseriyetle oruçlu olarak yapıldığı ve Ramazanın son 10 gününe rastladığı için itikâfı, oruç ve bahsi içinde mütalâa etmek uygun…

*İtikâf, ferdin, öbür ibadetlerde genişliğine toplum mânasına mukabil, derinliğine kendine saplanma, dış cemiyetten kopup iç cemiyette Allaha yol bulma keyfiyeti…

*Esasen kalabalıklar içinde daima yalnızlığını hisseden ve bir nevi itikâf içinde yaşayan fert, dinî ve resmî itikâfta öz hakikatinin aranması usulüne kavuşur ve en haşin yalnızlık içinde kendisine şahdamarından daha yakın olan Mutlak Ferdi hissedebildiği kadar hissetmenin tatbikat zaman ve mekânını bulur.

*Öyleyse itikâf, Allah ile yalnız kalmanın dış ifadesi…

*Farkına varmadan kalabalıkta yalnızken, farkına varıp yalnızlıktan ulvî visali, mes’ut kavuşmayı dileme iradesi… Budur itikâfın ruhu…

*Mescit, genişliğinde cemiyeti, “mutekif-itikâf edici” ise, o çerçeve içinde derinliğine ferdi temsil eder ve bu nispet ikisini de birbirine yakınlaştırır…

*İçinde 5 vakit namaz kılınan cami veya mescitte ve niyetle olması şarttır. Tâ ki, itikâfçı hem cemiyeti karşısında bulsun, hem de ferdiyetinin zarı içinde kalsın…

*Kur’ân mescitlerde itikâf halinde bulunanları müjdeliyor.

*Allahın Sevgilisi her Ramazanın son 10 gününü itikâfa hasretmişlerdir.

*İtikâfın, vâcip sünnet ve müstehap ksımları var.. Aslında ihtiyarî iken nezrolunursa vacip, Ramazanın son 10 gününde sünnet, başka zamanlarda da müstehap…

*Vâcip ve müstehap şekiller için ille Ramazan şart değildir; istendiği zaman, istendiği müddetçe olabilir. Vâcip şekilde oruç şart ve müddet en aşağı 1 gün… Sünnet şekil zaten Ramazan içi olduğuna göre oruç tabiî… Müstehap şekilde oruç ve muayyen müddet şart değil; hatta birkaç saat için itikâf niyetiyle 1, 2, 3 saat camide kapalı kalıp bu müddeti kaza veya nafile namazla geçiren, birkaç damlacık da olsa itikâftan tadmış ve onu yerine getirmiş oluyor.

*İtikâfın şartları, niyet, cemaatli mescit, oruç ve kadında özür hali dışında olmak…

*Niyetin sade kalbden değil, lisanla olması lâzım… Lisanla belirtilmeyen nezir makbûl olamaz. Niyetlerde itikâfı yalnız geceli, yalnız gündüzlü veya geceli gündüzlü diye göstermek lâzım ve bu şekiller mümkün… Ramazanın sünnet itikâfını nezretmek de kabil… Ama esasında vazife olan nezr imkânsız…

*İtikâf yerlerinin en faziletleri, Mekke’de “Mescid-i Haram”, Medine’de “Mescid-i Nebevi” ve Kudüs’te “Mescid-i Aksâ”…

*İtikâf kendi müddeti içinde bölümsüz ve kesintisiz…

*İtikâf nezredip de yapmadan ölenin gün başına bir Fıtır sadakası borcunu karşılar. Vasiyet edilmiş olmalı…

*Kadın itikâf için zevcinden izin alacak…

*İtikâfta meşgale namaz, zikir, Kur’ân ve Hadîs okumak ve dinî eserler mütaalası…

*İtikâfı bozan âmil, hacetsiz camiden dışarı çıkmak ve kasdi cünüplük… Uyku halinde gelen cünüplük ne orucu bozar, ne itikâfı…

*Mütekif, dışarı ile zarurî bir temas ihtiyacı varsa onu ancak cami içinde görür ve tabiî hacet def’i ve abdest alma mecburiyeti dışında hiçbir sebeple cami kapısından çıkamaz.

*İtikâf mescit içinde hapsolmak değil, dünya hapsinden korunmak için mescide sığınmak işidir; ve bu bakımdan cami içinde ne tavır alınması gerektiği kendinden malûmdur. Cebredilmediği ibadeti yapan, onun edebini de takdir eder ve itikâfı bir saklambaç oyunu seviyesine düşürmez.

* Tekitli sünnet olan itikâf, hakkiyle yerine getirilmek şartiyle Allaha götüren batınî marifet yolunun çıkış noktası…

Fıtır Sadakası

*Zekât nisabına malik bulunanlara vacip olduğu halde orta derecede imkân sahiplerince de ihmali caiz olmayan ve ihtiyarî yardımların dışında tutulan, resmî, senelik, fukarayı hatırlama vazifesi…

*Aile reisi, evinde, hizmetçisi dâhil, kaç kişiye bakıyorsa veya bakımını üstlendiği kaç kişi varsa onların fıtır sadakalarını verir.

*Fıtır sadakası, vazife halinde Ramazan hediyesi olarak zekâtın küçük bir şubesidir ve adam başına muayyen miktarlarda buğday, arpa, kuru üzüm ve kuru hurma veya bunların bedelleri üzerinden verilir. Buğdayda 520 dirhem, yani takriben 1700 gram… 2 kilo kabûl etmek münasip… İşte bu hesapla aynen veya nakden ödenir. En pahalıları üzerinden vermek en hayırlısı…

*Fıtır sadakası mükelleflerinin en yakınlarından, mal ve imkân sahibi olanlar kendi ceplerinden verirler. İmkân sahibi olmayanlar da aile reisi tarafından…

*Fıtır sadakası buluğa ermemiş çocuk ve mecnun adına da verilmek iktiza eder.

*Niyet şart, fakat fakire bildirmek mecburi değil…

*Helâl ettirmekle mükellefiyetten kurtulunmaz. “Usûl ve füruğ” tabirinin belirttiği yakın akrabaya verilmez.

*Verilme vakti, Bayramın ilk günü fecrin tulû’undan Bayram Namazının kılınmasına kadardır. Daha evvel ve sonra da verilebilir…

*Herhangi bir özürle oruç borcu düşen yahut oruç tutmayan şahıs fıtır sadakasından âzâde değildir. Ödeyecektir.

*Bir sadaka birkaç fakire verilmek üzere parçalanamaz. Buna karşılık bir fakire topyekûn verilebilir.

*Fıtır sadakasının ölüm zahmetini ve kabir azabını hafifletici mikyasta sevabından bahsedilmiştir.

Necip Fazıl Kısakürek

İman ve İslâm Atlası

Sh. 167-182