Tasavvuf, bilgiyi ve bilmeyi var olmanın ilkesi, insanı da bilginin ve bilmenin öznesi yaparak insan hayatının tümünün ilâhî bilgiyle şekillenmesini istemektedir. Bu yüzden tasavvufta Allah’ı bilmek ve tanımak, kişinin kendini Allah’ta yok/fenâ etmesiyle gerçekleşir. Tasavvufta insanın "mutlak ben”i ortaya koyması "yokluk” bilgisiyle gerçekleşir. "Yok olma” bilgisi, hayat ve varoluş ile alakalı bir bilgidir. Yani Allah’ı tanıma ve "O’nda yok olma”nın hakikatidir. Bu yokluk varlık olarak tamamen silinmek değil "beşerî ben”i hiçleyerek "bekâ” bulmak ve Allah’la yeniden dirilmektir. Tasavvufta bilgiyle elde edilen "mutlak ben” olmadan insanın “kişilik kazanması” mümkün değildir. Yani önemli olan insanın mahv/yok olma bilgisine sahip olmasıdır, yoksa nahv/gramer bilgisini edinmesi değildir. Eğer insan mahv bilgisine sahipse engin denizlere korkusuzca dalıp orada en değerli inci mercanları (bilgileri) toplayabilir.

Bilgi, insan hayatının özüdür. Hiçbir insanın hayatı bilginin dışında değildir. Hangi çağda, hangi kültür ve medeniyete ait olursa olsun her insan bilgiyle yaşamaktadır. İster balta girmemiş ormanlarda ister teknolojik ve ilmî gelişmelerin ortaya konduğu imkânlarla yaşasın fark etmez. Farklı dünyalara sahip her iki insan da bilgiyle hayatını sürdürmekte ve varlık bulmaktadır. Aynı şekilde dünyanın en insancıl, en merhametli, en fedakâr insanıyla en zalim, en dayatmacı ve en kan dökücü insanı da benzer şekilde bilgiyle hareket etmektedir. Bu çerçevede bilgiyi dînî, gayrıdînî diye bir sınıflandırmaya gitmek de kitâbî bilgiye muhalefettir. Hangi yolla alınırsa alınsın bilgide esas olan yaratılan tüm varlıklara verdiği faydadır ve onları iyiye, doğruya, huzura götürmesidir. Bunları yerine getiren bilgi, doğru bilgidir.

Eserin ana temasını oluşturan, tasavvufta hedeflenen bilgi, yaşanan ve olunan şeydir. Çünkü insanın kendini yeniden ihyası ya da var olması aslında bilme veya anlamanın ötesinde bir varoluştur.