“İnsan ne ile yaşar?” sorusuyla çoğumuz karşılaşmışızdır. Bu soruya muhatap olmuş kimseler de, kendi fikrî birikimlerine dayanarak türlü türlü cevaplar verebilir. Tecrübelerimiz, birbirinin aynısı olmadığı için ruhî hâlimiz ve tepkilerimiz de çeşitlilik gösterir. Bu soru üzerine meşhur Rus romancı Lev Tolstoy kitap yazmıştır. Tavsiye ederiz.

Bu sorunun cevabını merak etmiyorsak, nelerin önceliğimiz olduğunu bilmemiz yararımıza olacaktır. İnsan yeryüzündeki ömrü müddetince karşılaştığı her durumdan etkilenir, az yahut çok... Yaşadığı olaylardaki yapılan hatalardan ibret alır, tercübe kazanır ve bir daha o hataya düşmemek için gayret eder. Etmesi lâzımdır. Lakin bu tecrübe sahibi insanı, aklı selim olarak lanse edersek daha isabetli hareket etmiş oluruz. Çünkü bir takım insanlar yaşanılan şeylerden bırakın tecrübe almayı, yaşadığı o şeyi dahi unutuyor. Akıl bulanık zihin ise meşguliyet yurdu olmuş...

Karışık bir hâlet-i ruhiye içerisinde idame ettirmeye çalıştığımız hayatlarımız mevcuttur. Rotasız gemiden farksız bir konumdayız sanki. Ortada kalmışlık duygusunun endişesi ve korkusu ile hareket eden günümüz insanı, kendini bir taifeye katmak durumunda oluyor. Bu taifeler kimi vakit “marjinal” de olabiliyor. "İnsan fıtratı boşluk kaldırmaz" kaidesinin gerektirdiği sebepten dolayı... İnandığımız şeyleri bazen sorgulamıyoruz. Nitekim Cenab-ı Hakk Kur’an'da şöyle buyurur: "Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı emrinize amade kılmış (hizmetinize sunmuştur). Yıldızlar da O’nun emriyle boyun eğdirilmiş (insanlara hizmetkâr kılınmıştır). Şüphesiz ki akleden bir topluluk için bunda dersler vardır."(1)

Ayrıca, “Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz.” (2)

Akletmenin ne denli mühim bir şey olduğunu mukaddes kitabtan okumaktayız. Artık günümüzde yaşadığımız olaylar o kadar çok ki, akletmekten aciz kalıyoruz. Ve düşünme yetisi kaybedildiği için serden yaşanıyor hayatlar. Etrafımızda kayıp giden hayatların çeşitli hikâyeleri vardır elbette. Ateizm bunlardan biridir ve artık günümüzde modernlik çatısı altında inançsızlık pompalanmaktadır. “Ben Ateistim!” demek gururlu bir hâlmiş gibi gözümüze sokuluyor. Hâlbuki bu insanların ekserisi evvel hayatında din-i mübin insanlardı. İbadetlerini ve taatlerini yerine getirme konusunda fazlasıyla hassasiyet sahibiydiler. Nasıl oldu da hassasiyetine düşman bir insanlığa dönüştüler? Bu soruyu her ferdin kendi vicdanına sorması elzemdir. Çünkü İslâm teslis inancında olduğu gibi ruhbanlık barındırmaz. Dış dünya ile ilintili bir hayatın muhtevasını içerir. İslâm, içinde bulunanları mamur ettiği gibi çevresinde bulunanları da mamur eder. Yanı başımızdaki hâdiselere karşı hassasiyet sahibi olmalıyız. Yolda yürürken zarar veren bir taşı bile yoldan çekmenin mükâfatını veren İslâm bu denli ince iken absürt absürt yaşamak akıl kârı mıdır?

Zaman geçiyor, olaylar değişiyor ebedi hayata doğru yol alıyoruz. Diktiğimiz her fidanın yeşermesi zaman alabilir; lakin o fidan büyüyüp yeşerince bizlere serinlik ve esenlik verecektir. Bizleri takip eden olgulardan kaçmak ne mümkün! Ne gözleri kapamakla gece olur, ne de kafayı kuma gömmekle olanlardan kaçılır.

Kaynaklar

1-(16/Nahl 12)

2-(37/Saffat 138)

Baran Dergisi 710.Sayı