İntihal, bir başkasına ait bir fikri, düşünceyi ya da kavramı sahibine atıfta bulunmadan kullanmaya yani akademik hırsızlığa verilen isim. Tabiî intihal sadece akademide olmuyor, müzikte, sinemada, edebiyatta her alanda görülebiliyor. Ancak “akademik intihal” mevzuunda araştırmalar mevcut. Meselâ en son Boğaziçi Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma haberlere düştü. Şöyle: “Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, yüksek lisans ve doktora tezlerinin yüzde 34’ünde “ağır intihal” yani bilimsel hırsızlık yapıldığını ortaya koydu. Vakıf üniversitelerinde intihal oranı yüzde 46 seviyesine çıkarken kamu üniversitelerinde bu oran yüzde 31 oldu. Bilimsel çalışmaların “orijinal” olup olmadığını gösteren benzerlik indeksinde de dünya ortalaması yüzde 15 iken Türkiye’de bu oran yüzde 28.5 çıktı. “Akademik yazı kalitesi” ile ilgili bir çalışma yürüten Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Politikaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (BEPAM) bu kapsamda 2007-2016 yılları arasında yazılmış 470’i yüksek lisans ve 130’u doktora tezi olmak üzere 600 tezin incelenmesini tamamladı. Bu tezlerin 477’si kamu, 123’ü vakıf üniversitelerinde yazılmıştı ve 89’u İngilizce ve 511’i de Türkçe idi. Tezlerin incelemesinde “turnitin intihal programı” kullanıldı ve programın her bir çalışma için ayrı ayrı belirlediği benzerlik indeksi kullanıldı.

Yapılan çalışmanın ne kadar orijinal olduğunu ifade eden benzerlik indeksinin dünyada kabul edilen seviyesi yüzde 15 iken Türkiye’de yapılan tezlerde bu oran yüzde 28.5 çıktı.

Bu da Türkiye’de yapılan akademik çalışmalarda ortaya yeni bir şey konamadığı ve çalışmaların sıklıkla bir birini tekrar eden araştırmalar olduğunu gösterdi. Çalışma kapsamında İngilizce tezlerin benzerlik indeksi yüzde 24 iken, Türkçe tezlerde bu oran yüzde 29 oldu. Kamu üniversitelerinde benzerlik oranı yüzde 28, vakıf üniversitelerinde ise yüzde 31 çıktı. Bu da kamu okullarında yazılan tezlerin daha iyi durumda olduğunu gösterdi.

Çalışmanın amacı intihal olmamasına rağmen araştırma sırasında yüksek intihalli tezler görmezden gelinemeyecek kadar çok olunca bu tezler intihalli olarak işaretlendi. Araştırma sonucunda 207 tezin, yani tezlerin yüzde 34’ünün yüksek intihalli olduğu ortaya çıktı. Kamu okullarında intihalli tez sayısı 150 iken (yüzde 31), vakıf okullarında bu sayı 57 (yüzde 46) oldu. Yüksek lisan tezlerinde intihalli olanların sayısı 173 (yüzde 36) iken, doktora tezlerinin sayısı 34 (yüzde 26) oldu. İngilizce tezlerde bu sayı 25 (yüzde 28) ve Türkçe tezlerde 182 (yüzde 35) oldu.”
Bu haber Türkiye’de neden bir şeylerin hep yanlış gittiğinin en açık göstergesi... Çünkü bu şu demek: Akademide görevli “hocaların” ekranlarda, gazetelerde, kürsülerde gördüğümüz, ilmine saygı duyduğumuz adamların yüzde otuzu “hırsız”.

Bu “cehaletin” son örneğini de yine bir Profesör’de gördük. Celal Şengör, hiç alanı olmayan tarih konusunda bir padişahın, Fatih Sultan Mehmed’in, “Hristiyan” olduğunu fütursuzca söyleyebildi mesela. “Böyle şeyler konuşuluyormuş” vezninde. Bu örnek aslında Türkiye’deki akademilerin geldiği durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. Ekranlarda birbirleriyle tartışanlar arasında da “bilimsel intihalciler” var mıdır, bilmiyoruz mesela?

Çalışmayı yapan araştırmacı Dr. Ziya Toprak, öğrencilerin tez yazmayı, akademisyenlerin de tez yazdırmayı bilmediğini söylüyor. “Türkiye’de hiç bir üniversitede yazıyı bilgi üretmenin ana aracı olarak gören bir Akademik Yazı Merkezi’nin bulunmadığını” söylüyor ve ekliyor:

“Ülkemizde maalesef ciddi boyutlarda etik sorunlar bulunmaktadır. Kuşkusuz bu araştırmada ortaya çıkan intihal vakaları arasında bilmeden intihal yapanlar vardır. Ancak araştırmanın bulguları yüksek intihalli tezler ile ilgilidir. Yani ciddi seviyelerde intihal söz konusudur. Burada bir ya da iki satır ya da bir paragraftan söz etmiyoruz. Bilerek yapılan intihaller bunlar, bu da ciddi bir ahlak sorunu olduğunu düşündürtmektedir.”

Düşünün yılda 25 binden fazla tez yazılıyor Türkiye’de. Bu tezlerin her 3 tanesinden bir tanesi intihal. Ve bu tezleri yazanların yani yüksek lisans ve doktora programlarında eğitim görenlerin çoğunluğunun ana gayesi “kariyer”. Yani para kazandığı işte daha da yükselip “daha çok kazanmak”. Peki ya ilim? Akademi diyoruz ya hani?

İşte o mevzuda iş çatallaşıyor.

Asıl mesele de gözden kaçıyor. Çünkü asıl sorulması gereken soru: Dünya çapında bir meseleye çözüm üretmiş, sosyal bilimler, fen bilimleri veya sanat alanlarında idealist olarak çalışan akademisyenlerimiz var mı?

Varsa ürettikleri tezleri neler?

Misal “iyi” örnek üzerinden verilir ya?

Var mı böyle bizim üniversitelerimizde yetişmiş, dünya çapında tezler üretmiş, hatta uygulamaya koymuş “ilim adamları”? “Sanat adamları”?

Hadi dünya çapını geçtim, Türkiye çapında diye daraltalım?

İntihal olmayan bir tez, yani ülkedeki tezlerin yüzde yetmişi, ne diyor, ne iddia ediyor, neyi savunuyor, neyi ispatlıyor?

Bu tür araştırmalar var mı? Varsa neden “intihaller” kadar gündem olamıyor? Öyle ya yüzde otuzu intihalse, yüzde yetmiş gibi yüksek bir oran “orijinal” oluyor. Orijinal “doktora tezleri” mesela hiç araştırılmış mı?

Bilmiyoruz. Bilmediğimiz gibi “intihal” kadar gündeme dahi getiremiyoruz. Gündeme gelirse daha da utanç duyulacağı için olmasın sakın?

Baran Dergisi 575. Sayı