İş işe, adam adama bağlı... Ve örgüt iradî katılımla oluşuyor... İnsanlar yolda ve zorda tanınır,  bir çileli yol üzerinde yürürken herkesin karakteri, çapı, direnci, kültürü vs. ortaya çıkar. İnsan tanıma da böyle olur. Yoksa iş, surat tanıma değil, fikir ve aksiyon tanımadır. İmanlı ruhlar birbirini gıyabında tanır ve sever. Herkes işine devam eder ve herkes işinde ve yerinde güzeldir. Taş yerinde ağırdır, derler...
Bizde abicilik yoktur; aksiyonda feraset ve basiret sahibine tâbîlik vardır. Kimse de olmadığı mânânın maliki görünemez.
Şehidler perde ardına geçerken, kalanlar kadroyu oluşturur, denenmiş imanlı ruhlar. Hiçbir şekilde nefsiyle zuhur etmeyecek, almaya değil, vermeye talip çileli ruhlar; her dem eğitime ve gelişmeye açık, her dem kendini yenileyecek ve böylece davasını zenginleştirecek ve hiçbir zaman ihtiyarlamayacak “genç” ruhlar...
İkbal peşinde koşanlar şu parti, şu dernek ve şu vakıf etrafında nefsini yellerken, ne kendine ne davasına bir katkısı olmazken, gerçek akıncılar kozasını örer ve tıpkı GÖLGE’nin çıkışında söylenen “dava çilekeşinin hamurkârlığını yaptığı gençliğe; “Nerdesin?” feryadına aksi seda gibi tekrarlayıcı “nerdesin?” cevabıyla değil: “murad edilenin GÖLGE’si kabul edilebilirsek burdayız hedefimiz ASLI gibi olmaktır” ifadesindeki gibi  kendi zuhuruyla tebâruz eder... Kendinden zuhurun muazzam örneği AKINCI GÜÇ (İBDA) bizden bunu bekler:
“İhtilalci-inkılapçı bir dünya görüşü için teşkilat, ihtilal vasıtası olduğuna göre, ilk önce “ideolocyayı yayacak, sürdürecek ve hakim kılacak kadronun yetiştirilmesi” onun için temel gayedir. Mensuplarını iş içinde eğitmek ve hareket adamlarını hareket içinde bulmak... Kısaca iktidarı ele alacak kadroyu yetiştirmek...”
“İkbâl yolları” deyince aklıma Yakup Kaldırım geldi. 12 Eylül öncesi İstanbul İl Akıncılar Başkanı iken GÖLGE kadrosu ile çalışıyordu ve bu durumdan rahatsız olan “Partili” Şevket Kazan, Yakup Kaldırıma telefon açıp “İkbaline yazık etmemesini” söylüyordu. S.çsınlar ikbâl yollarına, aziz davayı harcayıcı yalaka tavırlarına. Ankara’dan adam ayartmaya bakıyorlar!..
Bolu F Tipinde iken bir pişmanlık yasası çıktı. Nefs pusuda her zaman. Bazıları buna uydu ve gelin görün ki, o esnada ceza indirimi yasası çıktı ve pişmanlığa müracat edenlerden önce biz çıktık. Onlar da verdikleri pişmanlığın pişmanlığı ile ortada kalakaldı. Gönül saati durmuş bir  “saatçı” 3-5 ay önce çıktı. Değer miydi? Hani derler ya, “ne oldum demeyeceksin, ne olacağım diyeceksin”... Allah sonumuzu hayır etsin, istikamet üzerine ayağımızı sabit kılsın. Amin.
Teşkilat ve kadro...
Teşkilat tabeladan ibaret değil, herkesin iş ve eseriyle ortaya koyduklarıdır. Kadro ise, iş içinde eğitimde şahsiyetleri tebaruz eden, seçkinler, çilekeşler, gerçek müminler topluluğu... İçtimaî dayanışma ruhunu tesis edebilenler, ruhî kenetlenmeyi sağlayanlar; değişik ocak ve teşkilatla, değişik platformlarda olabilirler... Gaye – hedef birdir, ortak refleksler verilir; ruhî kenetlenmenin vasıtası İslama Muhatap Anlayıştır, dünya görüşüdür.
Asla nöbet yerini bırakmayan ve ancak kanun tepelendiği zaman kanun yollarını düşünmeyecek olan içtimaî dayanışma ruhunu sağlayan ve gerektiğinde yeraltına inebilecek bir yapı ve disiplin gayesi belirtenler... Üstad’ın ve Kumandan’ın fikir, sistem ve teşkilat hususundaki tavsiyelerine uymayanların içler acısı halleri meydanda; “değdiği her şeyi kendine döndürebilecek bir kadro ve anlayışı” ile, bu kişilerin seçim sonrası “gençlik politikası” arayışları ve güya bizden yardım istemeleri... Onbaşı kültürlü “particiler”...
Duvarına ahbesin resmini asıp kapısına da TC’nin bayrağını çekip miskinler tekkesi hâline gelen, siyaset ve aksiyon yerine, hadis kitapları okumayı faaliyet sayan, hadisleri de kendi miskin anlayışına âlet eden “particiler” tabela teşkilatı olarak kalmaya mahkûmdur.
AKP’ye oy verme gerekçesi olarak, enflasyonun düşmesini gösteren “İslâmcı Abiler”in İslamcılığı da on başı kültürüdür!..
Tüm İslamcı artıklarıyla “beraber” bir tekme de sen at yıkalım bu köhnemiş düzeni!..



Baran Dergisi 34. Sayı