Selahaddin Eyyubi, büyük komutan!.. H. 532/ M. 1138 yılında Tikrît’te doğdu. Babası Necmeddin Eyyûbi bu sırada Selçuklular’ın Tikrît valisiydi. Musul Atabeyi İmâdüddin Zengî ile dostluk kurmuş olan Necmeddin Eyyûbi, onun isteği üzerine Selahaddin Eyyubi’nin doğduğu sene aşiretiyle birlikte Tikrît’ten ayrılarak Musul’a gitti ve İmadeddin Zengî’nin hizmetine girdi. Seçkin bir ortam içinde iyi bir eğitim gören Kudüs Fatihi, genç yaşlarında Haçlılar’a karşı yapılan seferlere katıldı ve Dımaşk şahneliğine kadar yükseldi.

Yirmi altı yaşındayken Büyük Komutan amcası tarafından eğitilmek üzere kendi hizmetine alındı. Mısır'ın güçlü aşiretlerinden Banu Ruzzaiklerin ele geçirilmesinde Fatımi halifesinin yanında savaştı. Daha sonra Haçlı ordusunun elinde bulunan Mısır'daki Bilbeis şehrinin ele geçirilmesinde görev aldı. Bilbeis'in ele geçirilmesinden sonra karşılaştıkları Haçlı ordusuna karşı amcasının ordusundaki süvari birlikler ile elde ettiği başarılar sayesinde iyice parlamaya başladı.

Selahaddin Eyyubi 1171'de Mısır'da Şii Fatımi Devleti’ni yerle bir etti ve Bağdat'taki Abbasi halifeliğine bağlılığını duyurdu. Böylece Mısır’ın tek yöneticisi Selahaddin Eyyubi oldu. İslâm dünyasındaki iki başlılık son buldu ve Mısır’daki Şii Fatımî sözde halifeliğini yıkarak İslâm dünyasındaki siyasî yapıyı değiştirdi. Artık İslâm dünyasında tek bir halife vardı. Müslümanların, azılı köpek sürüsü olan Haçlılara karşı yek vücud olmasına sebep olmuştu bu hamle.

Selahaddin Eyyubi, Nureddin Mahmud Zengi’ye hayatı boyunca bağlı kaldı. Ancak Nureddin Mahmud Zengi vefat ettikten sonra Eyyubi Devleti’nin kurulması ve devletin bekâsı için kontrolü sağlamak zorundaydı. Fakat Nureddin'in yerine geçen oğlu İsmail, Selahaddin Eyyubi'yi tanımadı ve işbirliğine yanaşmadı. Mısır’daki zengin tarım topraklarını mali dayanak olarak kullanan Büyük Komutan, Nureddin’in çocuk yaştaki oğlu adına naiplik talebinde bulunmak üzere küçük ama çok disiplinli bir orduyla Suriye’ye hareket etti. Ama çok geçmeden bu talebinden vazgeçti.

1177 yılındaki Montgisard Muharebesinde Kudüs kralı IV. Baudouin'e yenildi. 1186’ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır’daki tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeye girişti ve İslâm birliğini tekrar kurdu. Zamanla asil, cömert, erdemli, kararlı bir hükümdar olarak meşhur oldu. O zamana değin iç çekişmeler ve yoğun rekabet yüzünden Haçlılara direnmede güçlük çeken Müslümanların maddi ve manevi açıdan güçlenmelerini sağlamıştı.

Büyük Komutan Selahaddin Eyyubi, şahsına münhasır askerî dehası ile çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askeri otoriteyi sağladı. 1187’de Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Bu arada Kudüs Kralı ölmüş yerine Lüzinyanlı Guy geçmişti. Selahaddin Eyyubi, yeni Kudüs kralını ve ordusunu Kuzey Filistin’de Tiberya yakınlarındaki Hıttin'e kadar getirmeyi başardı. Hıttin kuyularıyla meşhur bir yerdi. Büyük Komutan her detayı en ince ayrıntısına kadar hesaplamış ve çok önceden kuyuları ele geçirmişti. Haçlıların bir damla dahi su almasına fırsat tanımamış olacaktı bu şekilde. Kudüs Kralı’nın ordusu günlerce süren yürüyüşten sonra 4 Temmuz 1187’de tükenmiş bir halde Büyük Komutan ile karşılaştı. Yol ve geçen zaman sebebiyle susuz kalan Kudüs Ordusu kuyuların hayaliyle gelmiş ama gördükleri manzara ile daha da bitkin duruma düşmüşlerdi. İslâm ordusu çoktan kuyuları tutmuştu. Bu noktadan sonra geriye kaçmak gibi bir fırsatları da olmadı ve Büyük Komutan’ın karşısına istemeyerek de olsa çıkmak zorunda kaldılar. Hıttin Muharebesi'nde Büyük Komutan, Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy komutasındaki Haçlı ordusunu târumar etti. Haçlıların verdiği kayıpların büyüklüğü, Kudüs Krallığı’nın neredeyse tamamının düşmesine sebep oldu. Akka, Betrun, Beyrut, Sayda, Nasıra, Gaman, Caesarea, Nablus, Yafa ve Aşkelon üç ay içinde düştü. Şanlı Komutan, zalim Haçlılara en büyük darbesini, 88 yıl boyunca Frankların elinde kalan Kudüs’te 2 Ekim 1187’de; tekrardan burçlara şanlı sancağı dikerek indirdi.

Artık tekrardan Kudüs’te İslâm’ın sancağı dalgalanmakta ve Allah Azze ve Celle’nin Kur’an-ı Kerim’inde buyurduğu “çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksa” esaretten kurtarılmış durumdaydı. 461 yıl İslâm sancağı altında özgürce yaşanan bu mübarek belde 88 yıl Haçlı işgali altında kaldıktan sonra, Müslümanlar bu işgalin sona erdirilmesi için bütün güçleriyle gayret sarf ederken aralarından Selahaddin diye bir şanlı komutanın çıkmasıyla son bulmuştu.

Lakin yedi asırdan fazla İslâm’ın şeref ve izzetiyle yönetilen Kudüs’e, yediyüz otuz sene sonra azgın köpek sürüsünden daha beter halde Haçlılar geri geldi. 11 Aralık 1917`de Kudüs`e giren İşgalci İngiliz Ordusu`nun Komutanı Edmund Allenby, ağzından salyalarını akıtır bir vaziyette; Büyük Komutan Selahaddin Eyyubi’nin sandukasının baş kısmını tekmeleyerek “Kalk Selahaddin biz yine geldik” diyordu. Yedi asırlık bir kindi kustuğu, yedi asır sonra kazanılan zaferin kutlamasıydı bu. Neticede Kudüs’ü tekrar işgal etmişler ve çok kısa bir zaman sonra İslâm’ın emir erliğini yapan millete okkalı bir tokat indirmişlerdi. İslâm’ın şeref ve izzetini cihana yayan adam hasta yatağındaydı, hayati damarlarınıysa ellerindeki neşterle keseceklerdi. Nitekim çok geçmeden başarılı oldular. Ortadoğu’da iki tane Yahudi devlet kurmayı başardılar; bunlardan birine İsrail dediler bir diğerine ise...

Kudüs aynı kaderi tekrar yaşıyor. Tam 103 senedir esaret altında. Müslüman olduğunu iddia eden yöneticilerin, kralların gözü önünde Müslümanların kutsallarına, kızlarına, annelerine tecavüz ediliyor. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “...şu şartlar içinde bir müslümanın çıldırmaması için fevkalâde olması lâzımdır... Eğer çıldırmıyorsak, fevkalâde olmadığımıza göre, insan olmadığımızdandır; bunu gayet net söylüyorum. Nerede kaldı ki müslüman olmak!..” Evet, İslâm alemi yeni Selahaddinler’e hasret, İslâm coğrafyası paramparça, zulmün sesi artık arşa ulaşmaktan ziyade arşı delmekte. Lakin tüm bu girift gidişat, göz yaşı, dökülen kanlar, ödenen bedeller bizlere zamanın bizim zamanımızı beklemekte olduğunu gösteriyor.

Gözümüz Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün, İstanbul’un, Şam’ın, Kahire’nin velhasılı âlemin özgürlüğüne vesile olacak olan İslâm İnkılabında! Ayasofya’dan sonra Kudüs, tıpkı o dönemde olduğu gibi bugün de İslâm İhtilâl ve inkılabının eşik taşı; İslâm’ın yeni hakimiyet devresinin nişanesi olarak Müslümanların kendisini kurtarmasını bekliyor.

Baran Dergisi 716.Sayı