Türkiye son yıllarda, mantıklı ve akıllı politikası ile ekonomik kalkınma, sosyal kentleşme, medeniyet ve kültür gibi alanlarda muazzam ve diğer ülkelere de örnek olacak bir standart elde etti. Türkiye, İslâm Ümmeti’ni birleştirmek için galibiyet dolu tarihi ve güçlü duruşuyla İslâm düşmanlarına karşı tarihî bir remz olma özelliğini şahsında parıldatıyor. Türk toplumu da her ne kadar tarihinden ve kültürel kodlarından koparılmaya çalışılsa da, Batı bu konuda bir türlü muvaffak olamıyor. En küçük bir kıvılcımda Türkiye tarihî kodlarına geri dönüyor. Daha güçlü bir Türkiye’nin nasıl bir dünya otoritesi olacağını da sizler tahayyül edin. Bu durumda bile Batı’yı korkutmaya ve ürkütmeye muvaffak olurken; daha da güçlendiği takdirde Türkiye, tüm mazlum toplumları, tüm Müslümanları birleştirerek dünyada yeni bir medeniyet kurmaya, dünyaya yeniden adalet dağıtmaya namzettir!

Türkiye, geçmişte yaşanan tüm zorluklara rağmen dünya siyasetinde şerefli ve dik bir duruş gösteriyor ve bu şerefli duruşu, özellikle İslâm coğrafyası ile alâkalı konularda daha çok ihtimam göstererek sergiliyor. Türkiye bugün dünya devlerine kafa tuttuğu ve onlara karşı dik durduğu gibi ilerleyen süreçte de geçmişte olduğu gibi tüm Müslümanları kucaklayan Osmanlı olmaya devam edecektir.

Türkler, Batı’nın zalim sömürüsünü, Müslüman devletlerin üzerinden kaldırmıştır ve kaldırmaya gayret etmektedir. Müslüman toplumların gözü kulağı, tek ümitleri olan Türkiye'ye odaklanmıştır ve bu inkâr edilemez bir gerçektir. Afrika ve Arap toplumlarının ruhen ve kalben tüm sevgisi Türkiye ile birliktedir ve mazlum Müslümanların tek sığınağı Türkiye'dir. Başta İslâm toplumları olmak üzere tüm mazlum milletlerin duası Türkiye iledir.

Türkiye'nin önümüzdeki süreçte, ümmete hizmette geri kalmış diğer Müslüman ülkelerin kaynaklarını da kullanarak bu ümmete önderlik etmesi gerekiyor ve bu bir zaruret. Çünkü tüm dünya Türkiye’yi bekliyor, tüm dünya Türkiye’yi çağırıyor. Kendi kaynaklarının yetersiz kaldığı noktalarda Türkiye, hamiliğini yaptığı diğer Müslüman ülkelerden destek almalı; bu ülkeleri de o desteği vermekten geri durmayacak şekilde cesaretlendirmeli, birleştirmeli ve bilinçlendirmelidir. Şunu söyleyebiliriz ki Türkiye, ümmetin birliği için çok güzel adımlar atıyor ve inşallah da muvaffak olacaktır.

Buradan Türk hükümetine ve Türk halkına bir mesaj da göndermek istiyorum:

Ey Osmanlı torunları!

Ey kahraman sultanların torunları!

Batılı devletler tarafından özünden koparılmaya çalışılan İslâm Ümmeti’nin, yıllardır Siyonist İsrail’in işgali altındaki Mescid-i Aksa’nın, ümmete zarardan başka bir şeyi dokunmayan Suudî Arabistan ve idarecileri tarafından yalnızca ticarî bir argüman olarak görülen Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere gibi mukaddes toprakların kurtuluşu size bağlı! Üzerlerindeki zulmün kaldırılması için sizleri bekliyorlar.

Ey Fatih Sultan Mehmed Han’ın torunları! Sizler ki geçmişte bu ümmet için adaleti ve güvenliği sağladınız. Bugün aynı ümmet, kurtuluş için sizi bekliyor! Dünya, Anadolu’dan gelecek gür sâdaya hasret yaşıyor!

Son olarak yüce Rabbimden, ülkemiz Sudan’ı ve bütün Müslüman ülkeleri; özellikle de Türkiye'yi ve asil halkını tuzak kuranların şerli tuzaklarından korumasını niyaz ediyorum.

Kılıçlar tek başına kaldığı sürece kırılmaya mahkûmdur. Ne zaman ki kılıçlar birleşir, işte o zaman sağlam kalır ve kendisine sallanan kılıçları kıracak kudrete erişir!

Türkiye’ye ve Türk halkına selâm olsun!
 
Baran Dergisi 669. Sayı