26 Ocak Cuma Müslümanların ilk kıblegâhı Kudüs’e seyahat etme imkânına kavuştuk. Bu seyahatte müteessir olduğum birkaç hâdiseyi aktarmak gayesiyle bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.

***

“Kulu M.......’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid- i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur.”

Hamd Kudüs-ü Mukaddes’i bereketli kılan ve orada birçok peygamber yaşatan Allah’a olsun. Salat ve selam ise Allah’ın Kudüs-ü Mübarek’i ayaklarıyla bereketlendirdiği oradan Mirac’a çıkarttığı biricik Rasûlü’ne (s.a.v.) olsun…

***

İstanbul Atatürk Havalimanı’nda çoraplarımıza kadar sıkı bir kontrolden geçtikten sonra, Tel Aviv uçağına bindik. Takriben iki saat sonra bir anons, “Tel Aviv Havaalanı’na hoş geldiniz”. Düşünmeden edemedim, gerçekten Yahudilere hoş gelmiş miydik? Anons yapıldıktan sonra inişler başladı. Kafilemiz kontrolden bir kişi hariç sıkıntısız bir şekilde geçti. Tam dışarıya doğru adım atar atmaz, heyecanla yükselen bir ses “topraklarınıza hoşgeldiniz!” Kim bu adam demeye kalmadan tanıttı kendini Filistinli Ahmed, “Ben Ahmed Ajyanî. Filistinliyim, buralar atalarınızın ve sizin topraklarınız, sizi otele ben götüreceğim”. Hep işitiyorduk İslâm dünyasının zilletten kurtulmak için bizi beklediğini; bu sözler ispatı kabilinden oldu. Oldu olmasına da, biraz gururlanma ile beraber biraz da boyun büküklüğü... Bu teveccühü hak edebiliyor muyuz?

Bu hisler içinde otobüse bindik; ama otobüs hareket etmiyor. İçimizden bir kişinin hâlâ kimlik vesâir kontrolleri bitmemiş. Sonradan Ahmed Ajyanî’den öğreniyoruz ki, İsrail bunu hemen hemen her Müslüman kafileden bir kişiye yapıyormuş. Yaklaşık 45 dakikalık bir uğraştan sonra, o bir kişi de çıkış kapısında beliriyor ve nihayet hareket edip otele geçiyoruz. İki saatlik bir uykunun ardından sabah namazını Mescid-i Aksa’da kılmak için yola çıkıyoruz. Zaten otelimizle Mescid-i Aksa arası yürüme mesafesi ile 10 dakika. Mescid-i Aksa’ya giden yollar pislik içinde, İsrailli belediye bu bölgeye zerre hizmet vermiyor. Mescid-i Aksa’da, “kıble mescidi” denilen yerde namazımızı eda ediyoruz…

 

***


Cuma namazı için Mescid-i Aksaya yol alıyoruz işgalci İsrail askerleri kapıda kontrol yapıyorlar ve bütün çantalarımızı arıyorlar. Aradıkları şey bir silah, bıçak vesairin yanı sıra Türk bayrağı! Arama bittikten sonra, kafile başkanımız Sinan Hoca’yı ikaz ediyor İsrail polisi; “eğer Mescid-i Aksa’da kafileden biri bayrak açarsa pasaportuna el koyarız!” Türk bayrağının onlardaki mânâsını daha iyi anlıyoruz. O bayrak Müslüman Anadolu’yu, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun deyişiyle “beklenen ve gözlenen” bir milleti simgeliyor. Korkuları da bunun için büyük.

Cuma namazını Kıble Mescidi’nde eda ettik. İkindiye kadar birkaç yer gezdik. Meryem validemizin makamına geldik, tam çıkarken İstanbul’da tahsil görmüş, Aksa’nın tadilat işleriyle ilgilenen Filistinli M. Ajyanî, iyi bir Türkçe ile şunları söyledi: “Kudüs işgal altında, Mescid-i Aksa’ya giriş çıkış saatlerini onlar belirliyor ve burayı kurtaracak sizlersiniz! Bunun için bayraklarınız bir silah telakki ediliyor!” Ve omuzlarımızdaki yükün ağırlığını hissettim. Üstad Necib Fazıl’ın şu noktalaması geldi hatırıma:

“Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!”

Dua ettim içinden, “Ya Rabbi bize bu yükü kaldıracak güç ver, bizi intikamına me’mur et! Amin.”

***

İkindiye Kubbetü’s Sahra’ya, Filistinlilerin yoğun alaka ve teveccühüyle giderken Filistinli bir ihtiyar, “Hoş geldiniz, ne zaman halife çıkartacaksınız, ne zaman bizi işgalden kurtaracaksınız!” sözleriyle mesuliyetimizi yine hatırlattı.
Mescid-i Aksa’ya giderken her yerde Türk bayrakları gözümüze çarpıyor. Mescid-i Aksa çevresi bakımsız ve sefil, hayat pahalı; Müslümanlar pahalılıktan bıksın, topraklarını satsın ve burayı terk etsinler diye. Müslümanların ise buna hiç niyeti yok. Filistinliler Osmanlı’ya ihanet etti safsatasına değinmenin tam yeri. Kıble Mescidi’nde bir kurşun izi. Söylenilene göre, Osmanlı’ya ihanet eden Şerif Hüseyin’e ve oğluna cami çıkışı “siz nasıl Osmanlı’ya ihanet edersiniz?” diye sıkılan kurşunun izi. Şerif Hüseyin’in oğlu burada öldürülmüş.

Akşam namazını da herkesin Mescid-i Aksa diye bildiği Kubbetü’s Sahra’da kıldık. Mescid-i Aksa, 144 dönümlük bir arazidir ve içinde birçok mescid vardır. Kubbetü’s Sahra da bunlardan bir tanesidir. Yani resimlerde “Mescid-i Aksa” sanılan mescid, Aksa içindeki birçok mescidden bir tanesidir. Namazı kılıp yatsıyı beklemeye koyulurken M. Ajyanî, İsrail asker ve polislerinin uyuşturucu vasıtasıyla Filistinli gençleri ve bilhassa genç kızları bağımlı hâle getirdiğini ve gençliği ifsad ettiğini söyledi. Şunu müşahede ettik ki hakikaten İsrail bu emelinde başarılı da olmuş, uyuşturucu kullanımı yaygın. Gençler, her İslâm beldesinde olduğu gibi moda kölesi haline getirilmiş.

*

Bütün bunları yazarken Mahmud Efendi Hazretleri’nin şu sözü aklıma geldi: “Mescid-i Aksa bugün kimlerin elindedir? Yahudilerin. Neden? Çünkü orada bulunanların büyük çoğunluğu, oraya namaz kılmaya gitmiyorlar da ondan.” Peki niçin gitmiyorlardı? Çünkü mânâsından bihaber idiler. Bu mânâyı da ancak Allah-u Teâlâ’nın ayetlerini ve Son Nebi’nin (s.a.v) hadislerini tam müşahede ederek; yani Ehl-i Sünnet vel Cemaat yoluna sarılarak ve tabii ki bu topraklara gelerek yani aynel yakin ve hakkal yakine ulaşarak kavrayabiliriz.

Meymune Validemiz Peygamber Efendimiz’e “Ey Allah’ın Resulü! Bize Mescid-i Aksa hakkında hükmün ne olduğunu bildirir misiniz?” diye sordu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de buyurdular ki, ‘Oraya gidin ve içerisinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.”

*

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Yolculuk ancak şu üç Mescitten birisine ibadet için olur. Benim şu Mescidime, Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Aksa’ya”.

Baran Dergisi 578. Sayı