Mali yoksul ve petrolü olmayan bir ülke. Stratejik önemi sınırlı olan bir çöl ülkesi. Batılı ve modern bir ordu (Fransız ordusu) El Kaide’nin de içinde bulunduğu cihat yanlısı güçleri kovmak için bir yıldırım harekatına başladı. O zamandan beri yerel seçimler düzenlendi ve yerel bir sivil iktidar kuruldu. Ancak merkezi hükümetin askerlerinin (halka karşı) uyguladığı budalaca hareketler, askeri başarısızlıkları ve (cihat yanlılarının ülkenin büyük bir bölümünü ele geçirdiği) ayaklanma sonrası siyasi süreci yürütememesi nedeniyle, kurulan yeni iktidar ve onun Batılı 'kurtarıcısı' arasında anlaşmazlıklar var.
 
Fransa, çürümüş ve işe yaramayan bir iktidarı finanse etmekten bıktı ancak onu “terörizme karşı savaş”ta yalnız bırakamaz. Çünkü bunun cezası bu savaş alanının tamamen kaybedilmesi manasına gelecektir.
 
Fransa, yerel yönetimlere 'yabancı'
Yerel yönetimler ise Batılı koruyucuları tarafından sürekli 'çiğnenmekten' yoruldular. Onların, sürekli yerel yönetimlere ne yapmaları gerektiğini söylemesi bir rahatsızlık sebebi. Öte yandan Mali'nin realitesine yabancı olan Fransızlar, yerel yönetimlerin her kabile, fraksiyon ve milis grupla masaya oturabilmesine de anlam veremiyor.
 
Ve bu esnada El Kaide topraklar kazanıyor, kaderine terk edilmiş köylüleri kendi ülküsüne bağlı insanlar haline getiriyor, askerin uyguladığı şiddetten memnun olmayanları ve bu hareketlerin mağdurlarını kendi bayrağı altında bir araya getiriyor, yabancı askerlerin varlığından ötürü kayıplar yaşayan insanların zayiatlarını telafi ediyor.
Mali bizim Afganistan'ınımız
Bu hikâye, 2001’den beri Afganistan’da yaşanan hikaye ile çok benzeşiyor. Askeri bir başarı, buna müteakiben başarısız bir yeniden yapılanma ve bir ayaklanmanın (Taliban'ın) daha tecrübeli ve siyasal anlamda daha becerikli bir şekilde kademeli olarak geri dönüşü. Aslında Mali’de çok daha fazlası var, en azından kuzey kısmında. Mali, bizim Afganistan’ımız. Fransız ordusu oraya daha çok angaje oldukça oradaki durum daha da kötüye gidiyor ve savaşmaya geldiği o gücü daha da kuvvetlendiriyor:
 
Kuzey Tuareg’lerinin ve Arapların bir kısmını ayartıp kandırdıktan sonra ülkenin merkezinde aşamalı bir biçimde Pöl (Fulani/Fula) halkını kazanan ve kendi davasına ortak eden silahlı bir cihadizm gerçeği var.
Hata kimin?
Hata kimin? Beş yıllık bir manda yönetiminin ardından önümüzdei yaz yeniden seçilmek için kampanya yürütmekte olan Mali Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keïta, hatanın Fransızlara ait olduğunu dile getiriyor. Fransızlar ise, “off the record” bir biçimde hatanın İbrahim Boubacar Keïta’ya ait olduğunu belirterek; Keïta'nın ülkenin kuzeyindeki bazı silahlı (cihat yanlıları dışındaki etnik) gruplarla barış anlaşmasını hayata geçiremediğini, savaşlar nedeniyle sarsılmış olan bölgenin yeniden inşası için ayrılan parayı başka yerlere harcadığını, Mali ordusunu yeniden tesis etmek için bir şey yapmadığını, pusular, operasyonlar ve havan saldırıları nedeniyle büyük bir kayıp yaşayan MINUSMA*'ya sırtını dayadığını ve ülkenin merkezini İslamcılara taşeron olarak verdiğini ileri sürüyor.
Mali hükümeti politik 'bekaret' peşinde
François Hollande’ın Timbuktu sokaklarında Serval operasyonundan yalnızca bir ay sonra -ki bu operasyon Mağrib El Kaidesi'nin gücünü kırmıştı- bir özgürlük kahramanı olarak yürüyüş yapabilmesinden beri (Şubat 2013) epey zaman geçti. İbrahim Boubacar Keïta’nın Mali’de demokratik reformlar ve ülkenin kuzeyindeki Tuareg gruplarıyla cesurca bir barış yapma umudunu somutlaştırmasına ise çok uzağız. Artık zaman "suçlama oyunu" zamanı. Bu oyun başarısızlıklarda ve kötüye gidişlerde sürekli bir başkasını suçlamayı içeriyor.
 
Bunu 24 Ekim’de -iddia edilene göre- tam 11 Malili askerin Fransız ordusunun ülkenin kuzeyinde düzenlediği bir operasyonda öldürülmesi meselesinde de açıkça gördük. Merkezi hükümet, askerlerinin öldürülmesine sert tepki gösterdi ve ülkedeki Fransız varlığının 'daha işgalci' bir hal aldığını ileri sürerek bundan rahatsızlığını ortaya koydu. İslam'ı destekleyen gruplara mensup rehinelere ve esirlere uygulanan şiddet kriz sebebi oldu. Öte yandan Fransa, öldürdükleri Malili askerlerin cihat yanlısına dönüştüklerini ileri sürerken, Mali hükümetinin 'esirlerin öldürüldüğü' iddiasını ise manipülasyon olarak nitelendiriyor.
Ne mandacılık, ne yetenek, ne de nitelik
Bu süre içerisinde bütün bu isyan karşıtı savaşlar kaçınılmazdı. Devlet otoritesinin sağlanamadığı ülkelerde gerçekleşen bu savaşlar, yalnızca ele alıp çözmeye çalıştıkları sorunu daha da büyütmeye yarayarak son buldular. Çünkü problem yalnızca Sahel**’de şu anda ortalama yoğunlukta bir seviyede bulunan cihadist tehdit değil. Problem şu ki, Batılı ordularda ne mandacılık, ne yetenek ne de müdahale ettikleri devletleri yeniden düzenlemek için gereken vasıf mevcut değil. Mali de aynı Afganistan’da olduğu gibi Sahel’deki krizin reaktörünün merkezi, kalbi. Buna karşın, cihat yanlılarının varlığı genelde çok maliyetli oluyor. (Merkezi hükümette) yozlaşma hızlanırken, hükümet ülkeye gelen yabancı (asker) varlığını kendilerine ek bir güç olarak görüyor. Elitler kendilerini 'sorumsuz' addederken, siyaset bir manipülasyon arenası haline geliyor.
 
Fransız ordusu artık ne yapacağını bilmiyor. Bir işgal ordusu olarak görülürken, gereksiz kayıpları önlemek için saklanmak doğru bir yol mu? Öte yandan pusu riskine karşı düşmanı korkutmak için vahşi akınlar düzenlemek ise Ekim ayında Nijer'de dört Amerikan askerinin canına mal oldu.
 
...
 
Temmuz ayında Genelkurmay Başkanı Pierre de Villiers’in istifasından* beri (Emmanuel Macron tarafından “yeniden tanımlanan” bütçesinde bir düşüş olmasından yakındığı için) bilhassa para eksiliyor, Fransız ordusu ise yeterince kuvvetini artırmış durumda. Haklı olarak, general de Villiers’in de 8 Kasım’da yayınlanan bir kitapta açıkladığı gibi Fransa önümüzdeki on beş senede de Sahel’de olacak. Amerikan ordusu Afganistan’da 16. yılında ve orayı terk etmeleri hiç olmadığı kadar uzakta görünüyor.
 
* BM'nin Mali'de bulundurduğu askeri güç.
** Burkina Faso, Kamerun, Çad, Gambiya, Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya ve Senegal gibi ülkeleri tamamen veya kısmen kapsayan bölgenin adı.
 
Kaynak: Mepa News