Ben Kudüslüyüm. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği okudum, 1984’te mezun oldum. Kudüs’e döndüğümden beri burada inşaat mühendisi ve mimar olarak çalışıyorum.

Trump’un açıkladığı anlaşmaya “Yüzyılın Anlaşması” ismini verdiler; çünkü 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı, Balfour Deklarasyonu’nda, Filistin toprakları üzerinde Yahudilere bir “vatan” verileceğine dair söz verdi. Bu anlaşma Balfour’da verilen sözün devamı mahiyetindedir. Yahudiler kendilerine hep bir “vatan” aradılar ve gözleri hep Filistin topraklarının üzerindeydi. Mevzubahis deklarasyondan sonra da İngilizlerin yardımıyla Filistin’i işgal ettiler.

İngilizler sinsi bir şekilde, Avrupa’daki Yahudileri Avrupa ülkelerinden atmak, onların fitnelerinden kurtulmak için onlara “vatan”, para ve silah verip Filistin’de İsrail “devleti”ni kurdurdular. İngilizler 1948 yılında Filistin’in %78’ni Yahudilere, kalan kısmını da kukla Şerif Hüseyin’in oğullarına verdiler ve perde arkasından Ürdün Krallığı’nı yönettiler. Bu krallık, Yahudileri korumak ve onlara Arap memleketlerinin yolunu açmak amacıyla kuruldu. Bildiğiniz gibi hem Ürdün’deki Haşimîler hem de Suudi Arabistan’daki Suud ailesi İngilizlerle birlikte olarak hilafete ihanet ettiler. Arapların elinde, Filistin topraklarından kalan % 22’lik kısmın içinde ise Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze şeridi vardı. Bu topraklar ise 1967 yılında yine İsraillilere teslim edildi ve böylece Filistin’in tamamı İsrail’in eline geçti.

Birleşmiş Milletler de bu %22’lik kısımdaki İsrail varlığını “işgal” olarak nitelendirdi ve o heyette Filistin hakkında 80 karar alındı; fakat hiçbir karar uygulanmadı. Bu arada İsrail bu bölgede (Bati Şeria, Kudüs ve Gazze) yerleşim alanları inşa ederek kalan %22’nin %30’unu da yuttu. Bu süreçte Filistin’de çok fazla ev yıkıldı. Çok fazla Filistinli mağdur oldu.

Trump geldi ve bu yutulan bölgelerin İsrail “devleti”ne ait olduğunu tanıdı. Kalan kısımların güvenlik sorumluluğunun İsrail’in elinde kalacağına ve Filistinlilerin elindeki toprakların Arap ülkelerine açık bir sınırı olmayacağına ilişkin bir karar verdi. Yani burayı büyük bir hapishaneye çevirdi. Mescid-i Aksa’nın yalnız Müslümanların ibadet yeri değil, bütün dinlerin ibadet yeri olacağını ve burada herkesin ibadet edebileceğini, Kudüs’ün ise İsrail’in başkenti olacağını ve hiçbir zaman bölünmeyeceğini söyledi.

Plâna göre Filistinlilere ekonomik destek sağlanacak, bu desteği ise Körfez ülkeleri verecek. Evlerinden kovulan Filistinli mülteciler kendi bulundukları ülkelerde kalacak ve Filistin’e dönemeyecek.

Bu anlaşmada sanki bir düğünde gelin olmadan nikahı ilân ettiler. Gelin kabul etmiyor; fakat gelinin akrabaları, damat ve damadın ailesinden korktukları için kızı yalnız bıraktılar. Bütün dünya bu bâtıl nikaha şahittir! Dünyada, güçlü olmazsanız eğer ne kadar haklı olursanız olun, kimse sizin hakkınızı tanımıyor! Bu sebepten biz ve samimi kardeşlerimiz bu anlaşmalara karsıyız. Çünkü Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa sıradan bir arsa değil! Bu arsa İsra ve Miraç’ın mübarek arsasıdır! Hz. Ömer’in fethettiği, üçüncü kutsal mescidin arsasıdır! Selahaddin Eyyübî’nin Haçlılardan kurtardığı mukaddes beldedir! Sultan Abdulhamid Han’ın canını, kanını ve ömrünü uğrunda feda ettiği Kudüs’tür!

Bu anlaşmada en tehlikeli kısım, Mescid-i Aksa’nın hem Yahudiler hem de Hristiyanlar için olduğunun ilan edilmesi. Biz yarın hiçbir Yahudi’yi Aksa’dan kovamayacağız.

Arap devletleri Filistin davasını gündemlerinden düşürmüş, Amerika’ya yaranmak için Filistinlileri satmış durumda. Arap ülkelerindeki halklar da baskı altında yaşıyorlar, ağzını açan hapse atılıyor veya kim vurduya gidiyor. Arap ülkelerindeki yöneticiler ve liderler maalesef bugün Amerika’nın kuklası ve Yahudilerin ajanları pozisyonundalar.

Daha önce Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiklerinde de İslâm ümmeti dağınıktı, bölünmüştü ve günümüze benzer durumlar baş gösteriyordu; fakat Selahaddin Eyyübi, Allah’ın izniyle Kudüs’ü Haçlı işgalinden kurtardı ve İslâm âleminin birleşmesine vesile oldu.

Biz Filistin halkı olarak burada her zaman nöbetteyiz, Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı korumak için elimizden geleni yapacağız. Bu zamana kadar pes etmedik, bundan sonra da pes etmeyeceğiz.

İsrail, Filistinlilere çok para teklif edecek vatanlarını unutturmak için; fakat biz memleketimizi satacak değiliz. Bizde toprak kanla kazanılır ve son damla kan akmadan kimseye verilmez.

Ürdün kralına, Sisi’ye, Esad’a da rüşvet verdiler, mülteci Filistinliler ülkelerinde kalsın ve buradan vazgeçsin diye; fakat buradan dünyanın muhtelif yerlerine giden hiçbir Filistinli buradaki davasını unutmadı ve gittiği her yerde mücadelesini sürdürdü, karşılık bulmasa da burada yaşananları dünyaya anlattı. 

İşte Filistin’in hâli bugün ortada. Orayı asla terk etmiyoruz! Direniyoruz… Zaman zaman saldırılar oluyor, İsrail askerleri çok fazla Filistinliyi öldürdü bu zamana kadar ve bunlar sivildi. Sebepsiz yere gözaltına alıp işkence ediyorlar; fakat vazgeçmiyoruz. Biz, bu mânâda Türkiye’den ve Türklerden destek buluyoruz. Türkiye devlet olarak elinden geleni yapıyor ve Türkiye halkı da her mecrada bize desteklerini ifade ediyor. Diğer İslâm devletleri de bir an önce Türkiye’ye destek olmalı, Türkiye’nin etrafında toplanmalı ve hilafet tesis edilmelidir. Bu hem Filistin’in hem İslâm ümmeti içerisinde zulüm gören tüm mazlumların kurtuluşa ermesi hem de halkı Müslüman olmasına rağmen Batı’nın kuklalığını yapmaktan çekinmeyen rejimlerin yıkılması demektir…

Baran Dergisi 682. Sayı