Herhangi bir cemiyette ruhî muvazene varsa, muvazenesiz cemiyetlere doğru akın, feth ve sirayet hakkı doğar. Eğer biz fert ve toplum olarak ruhî muvazenesini kurmuş, inandığımız ile yaptığımız arasında bütün nisbetleri tesis etmişsek bizden mutlusu yok demektir. Dünyaya tepeden bakış bir Müslüman’a, bir Akıncıya yakışan tavırdır. Böyle bir ruh ve iman hâli kazanılınca, artık kurşunlar ve bombalar karşısında dik durur, değişen şartlarda bocalamaz, imanımızı hep üstün tutarız. Tabiî ki karar verirken ideolojimiz bize hep ışık tutar. Aksi halde aşk ve heyecanımız olmasına rağmen ideolojik şuursuzluktan dolayı nasıl karar vereceğimizi bilemez ve bocalamaya başlarız.

İnsan ve toplum meselelerini İslâmî bir ruh ve anlayışla değerlendirebilmenin “muhakeme usulü”ne ermek gerekir. “Muhakeme usulü”nü kazandıktan sonra gerisi daha kolay olur. Yapılan faaliyetler şahsî tatmin çerçevesinde kalmamalıdır. Hem dünya görüşümüze göre çözümleme yapmalıyız, hem de faaliyetlere nefsî ve caka için değil, şuurla katılmalıyız.

Çilesiz, dava ve dava adamlığı olmaz. Devlet, adama ayağı ile gelmez. Şu muhasebeyi her daim yapmalıyız ve oluş zorluklarını sıçrama tahtası bilmeliyiz: Disiplinli çalışma, nefs tezkiyesi, düşmanla çatışma, diyalektiklerin çelmesine takılmama, işkence, hapis ve şehadet vb.

Mutlak Fikri hayat geçirmek istiyorsak önce “Vasıta Sistem” özümsenmeli. İnanılan ideolojiye nisbetle iktidarı ele geçirmek için ise “ihtilâlin oluş tekniği” mevzularının bilinmesi gerekir. Bu mevzulara girmeden önce özellikle şunu söyleyelim ki, kendi içinde ihtilâl yapmayan yani kendini değiştirmeyen, toplumu da değiştiremez. Kendi içimizde olmadan, bu oluşu dışa doğru tamimleştiremeyiz. Önce kendi içimizde denge-kıvam kurmalıyız. Her örgüsü tezatsız bir dünya görüşünün penceresinde iç ve dış hadiselere bakabilmenin rahatına ermeliyiz.

“İhtilâl şuuru” ve bunun diri tutulması mevzu, dava idealine samimi bağlılık demektir. Zira İslâm inkılâbını gerçekleştirecek olanlar, o donanıma sahip olanlardır. Her an hedefi gözeten kadro elemanları, aynı zamanda karıncalar gibi çalışkan olmalıdır. Bir not düşelim: Aşksız ve heyecansız hiç bir şey olmaz, lakin işin çapına erilmeden, maddî ve manevî olarak pişmeden ne kadar heyecanlı ve tez canlı olsak da hedefimize ulaşamayız. Zira kapasitemiz olmadıktan sonra sadece gayret yeterli değil.

Siyasî bir karar alırken veya teşkilatlanırken ideolojik şuur gerekir. Örgüt iradî katılımla oluşur ve hatır-gönül değil, şuur işidir. Kitap okumayı ve beraberinde şuurlanmayı ertelersek, İslâm inkılabını da erteliyoruz demektir. Hem yüreğimizde hem cemiyette tehir ediyoruz mânâsına gelir. Hem inkılâbı istemek, hem de inkılâbın iç ve dış şartlarını yerine getirmemek, tutarlı ve samimî bir tavır değildir. İslâm ihtilâl-inkılâbı şapkadan tavşan çıkarır gibi sihirbazlık gösterileriyle olacak bir iş değildir. Onun için Kumandan’ın tavsiye ettiği şu duayı hatırlatmakta fayda var:

“Ya Rabbi! Bizi İslâm ihtilâl ve inkılâbının madde ve mânâ şartlarına erdir!”

İBDA’nın temel ölçüleri üzerinde kısaca duralım. İBDA Diyalektiği eserinin son bahislerinde geçiyor. Beş madde hâlinde sayılmış: 1) Sır İdraki, 2) Dışa Bakış, 3) Muradı Kestirebilmek, 4) Şehidlik Şuuru, 5) İşi Ehline Vermek. Bu mevzuların geçtiği levhanın başlığı ise “Memuriyetimiz-Mecburiyetimiz”. Bu levhada yer alan “İBDA’nın Tanıtıcı Vasıfları” ve peşinden gelen “Memuriyetimiz-Mecburiyetimiz” bahsi ezberlense ve içilircesine sindirilse yeridir. Dışa Bakış’ta, tasavvufî bir meşrep var iken aynı zamanda bir irfan dili de gerekir. Öyle ki artık Batı tefekkürü ve saldırıları da bizim yelkenimizi şişiren rüzgâr olur.

İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun İdeolocya ve İhtilâl eserinden, “Oluş Tekniği” mevzuunu özetleyerek işleyelim:

Birinci nokta: İhtilâlin gayesi olan ideolocya, çağımızda aynı zamanda ihtilâlin aracıdır da...

Teknolojinin imkânları devletleri de güçlü kılmış, buna karşın ideolojik mücadeleye çok hızlı ve geniş bir cepheye yayılma imkânını vermiştir. Çağımızda savaşa ve ihtilâllere “topyekûnlük” karakteri veren durum, ideolojik şuurlanmayı da teknik bir mevzu yapmış, “oluş tekniği” diye müstakil bir mevzu açmıştır.

İçtimaî ilişkiler, çağımızda karmaşık ve her zamankinden daha çok birbirini etkileyici olup, kısmî çözümlerle yürünemeyecek oluşu, ideolojik mücadelenin geniş bir cephede yürütülmesini gerekli kılmaktadır. Aslında gaye olan ideoloji, burada vasıta rolüne bürünmektedir. Ve BD-İBDA Mimarlarının neden ideolojik çapta zuhur ettiklerini de “ihtilâl hareketi” açısından idrak etmiş oluruz. Yani İslâm ihtilâl-inkılâbının hem gayesini hem vasıtasını ortaya koymuşlar.

İkinci nokta: “İhtilâl hareketi” açısından, usul, esas, hedef ve vasıta olarak planlanmasıdır... Yayın faaliyetlerinin rolü, fikri yaymak, gönüldaşlar arasında irtibat ve haberleşme, eğitim vesairedir. Güzel sanatlar şubeleri ise ihmal edilemez. Estetik idrak’e ise bütün dava mensupları sahip olmalıdır. Kaba elde güzel bir dava telkin ve tebliğ edilemez. Eylemlerde dahi itici değil, çekici olmalı. Kötü ile mücadele edilirken hedef kitlenin devşirilmesi söz konusu olmalı. Açıkgöz bir diyalektik, usta bir propaganda diline sahip olunmalıdır. Dost ve düşman kutupları işaretlenip hücum edilecek hedefler tesbit edilmeli; insanları kafalarından, gönüllerinden ve ellerinden yakalama metodu bilinmeli; idare mekanizmasının nerelerden ele geçirilebileceğine dair hesap edilmelidir.

Her nizam bir güç ister ve güçle ayakta durur. Hak ve Batıl arasındaki savaş dahi bir güçler dengesidir. Onun için geçmişte, “Kur’an sultanlar eliyle yürür” denmiş. “İhtilâl durumu”nu aşıp “ihtilâl hareketi”ne geçilme durumu ister istemez kanundışı yolu gündeme getirir ve karşı tarafın da kullanmasından dolayı şiddet kaçınılmaz olur. Mesela Mısır’da Mursi’nin devrilmesi bu hususun zaruretini gösterir. Buna göre örgütlenme doğar. Her türlü silahla mücadele ilkesi de her türlü şarta göre davranmayı icap ettirir. Mevzu, “Her şekle döndürülebilecek tarzda teçhizatlandırılacak” biçim şeklinde ifadesini bulur söz konusu eserde. Tabiî biz de burada meseleyi teorik olarak konuşuyor, tahlil ediyoruz. Siyasî mücadelelerin analizini yapıyoruz. Bunun haricinde kimseye kanundışı bir şeyin telkininde bulunmuyoruz. Legal bir yayın organının sayfaları buna uygun değildir.

İhtilâl ile savaş farklı şeylerdir. Savaş, iki ayrı nizamın çatışması olup, ihtilâl ise kendi içinde bir değişim yaşarken içerisinde yeni bir nizam kurma davasıdır ve bundan dolayı savaştan ayrı olarak ihtilâlin (halk hareketi) kendine ait hususî bir tekniği vardır. İktidarı ele alma ile iktidarı ele geçirme de farklıdır. Birinde sadece iktidara gelinir ve mevcut düzen yaşatılır. Ötekinde iktidarı ele geçirince alternatif düzene geçilir.

Kanun yolunun bütün imkânlarından faydalanmak gerekir. Bu ise rejimi benimsemek veya desteklemek anlamına gelmez. Ancak bu bir benimsemeye yol açıyorsa, “ihtilâlci şuur” eksikliğindendir, ideolojinin canlı tutulmamasıdır. Gerçek amacı unutup parti, dernek veya gazeteyi amaç edinmek de aynı şuur eksikliğidir. Bir kısım İslâmcıların böyle bir niyeti yok. Olanlarda da zamanla pörsüme ortaya çıkabilir, kendilerini tazelemeliler. Bu dava (BD-İBDA) ilk günkü tazeliğini koruyacak yetkinliktedir ve meşru bir temele dayanmaktadır. Bağlılarında zaman zaman pörsüme olsa da dava eskimez. Onun için Üstad Necip Fazıl, “eskimez, solmaz, pörsümez yeni” diye bize ilham ve işaret verir.


Baran Dergisi 623. Sayı

20.12.2018