Cumhurbaşkanlığı himayesinde organize edilen 3. Arapça Okuma ve Kültür Günleri etkinliği, üç kıtanın Müslüman ülkelerinden gelen ilim adamlarının katılımıyla sona erdi. 2-11 Mart tarihleri arası İstanbul Üsküdar’da bulunan Bağlarbaşı Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşen bu etkinlikten azami ölçüde istifade etmeye çalıştım. Etkinlikle ilgili notlarımı paylaşmadan önce kısa bir giriş yapmalıyım:

Türkiye, halkı Müslüman tüm ülkelerin kalpten dua ve temennilerine mazhar ülke olarak gün geçtikçe daha büyük ümitlerin ilgi odağı haline gelmektedir. “Gönül coğrafyası” dediğimiz İslâm topraklarından gelip, duygu ve düşüncelerini Anadolu kıtasının emniyet ve selameti içinde ifade imkânını bulmak ve paylaşmak, 3. Arapça Kitap ve Kültür Günleri’ne katılan coğrafya insanımızın da dillendirdiği ayrı bir imtiyaz ve memnuniyet oldu.

Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarından katılan çeşitli alanlarla meşgul ilim adamları, hazırladıkları metinleri paylaşırken büyük heyecan ve samimiyet gösterdiler. Türkiye’den büyük ümit ve aksiyon bekledikleri her hallerinden belli, genelde Arapça konuşan katılımcılardan güzeller güzeli Arap lisanını dinlemekse istisnai bir keyif ve lezzetti. “Resmi tarih”in insanımıza dayattığı Arap imajı bir kez daha etkisizleşirken, gücünü samimi pratiğinden alan hasretli bir iklimden geldikleri anlaşılıyordu.

Üç kıta insanından gelen selâm ve itibar yanında, etkinlik boyu birçok konuşma metninde ismi rahmet ve minnetle geçen Sultan Abdulhamid, besbelliydi ki heybetinden zihinlere açık işaretler çakıyordu. Bu hissiyatı selâmlayıcı, anlayıcı ve gayesine ulaştırıcı olması beklenen misyonuyla Türkiye, işte bu iklim ve zemine merkez hüviyetiyle, gereken hareket ve hamle kabiliyetini daha güçlü ve süratle göstermek borcundadır.

Etkinlik Muhtevasından
İlk dinlediğim isim, Fransızların Afrika’da yıllar önce sömürgeleştirdiği ve Arapların “sahili ac” dediği Fildişi Sahilleri’nden Dr. Konati Erna oldu. “Fildişi’nde Şahsiyet ve Toplumu Muhafaza Bağlamında İslâmî Medreseler” başlıklı konuşmasında Erna, Türk insanıyla yeniden tanıştıklarını söylerken, Yüksek İmam Meclisi Başkanları Ebubekir Furfana’nın babasından bahsetti: Furfana’nın babası, oğlu Mısır’a İslâm’ı öğrenmek üzere yola çıktığında, “Oğlum, önce Allah’a, sonra size güveniyoruz. Gidin dinimizi öğrenin, gelin bize öğretin!”

Etkinliğe Katar’dan katılan Dr. Ömer El-İcli, “Osmanlı Devleti’nin Arap coğrafyasında Sömürgecilere Karşı Rolü” hakkında konuşurken, “Osmanlı tüm Müslümanların devletidir. Şeyh Casım El-Sanni, Sultan Abdulhamid’in izin ve rızasıyla Katar’ı kurmuştur. Nitekim Abdullah bin Faysal da, Musul’da evsiz yaşarken Sultan Abdulhamid’in himmetiyle reis oldu. Osmanlı olmasaydı Arap aşiretleri birbirini yiyecek kadar ileri gitmişlerdi” dedi.

Arnavutluk’tan gelen ve ülkesine adını veren Albani’nin torunlarından olduğunu ifade eden Prof. Dr. Adriyatik Deryai, Osmanlı hâkimiyetinde de kaybetmedikleri Arnavut dili tabakalarını Ortaçağ’a kadar geri götürürken günümüze gelen bazı kelimelerden bahsetti: “Pambug-pamuk, kuzu-kusi, bey-beg…” Deryai, bütün Balkanlarda “Ahmed-Ahmet, Ramadan-Ramazan, Fikret-Fikrete” isimlerinin hâlâ kullanıldığını söyledi.

Lübnan’dan katılan Ali Osman Ceradi ise konuşmasında, “Doğuşundan Kanunlaşma Sürecine Hanefi Mezhebi” bahsini işledi. Ebu Hanife’nin herhangi bir kitap yazmadığını İmam Hasan Ebu Ziya’dan nakleden Ceradi, Hanefiliğin ilk kitabının, “El Usul ve’l Emel” adıyla Kadı Ebu Yusuf tarafından yazıldığı ifade etti. İbn-i Hasan eş-Şeybani ise Hanefi fıkhını kaleme almış. Ebu Hanife’nin meşhur talebesi Ebu Muhammed ise Cürcaniyye adlı bir başka kitapla bu mezhebe dair kayıtlar almış. Ve daha birçok eser…

Hadis-i Şeriflere Numaralarıyla Ulaşılacak
Afganistan’dan gelen Naim Eşraf, dikkat çekici ve oldukça zahmetli bir çalışmadan bahsetti. Bugüne kadar bilinen tüm sahih hadislerin numaralandırılarak –Kur’an ayetlerine verildiği gibi- bir araya getirildiğini ve uluslararası ölçekte Müslümanların ilgi ve takibine sunulacağını söyledi. Mekke’de bulunan Müftiyuş-şeyh Muhammed el-Taki Osman nezaretinde, Müslüman ülkelerden hadis uzmanlarının da katılımıyla oluşturulan bu proje 2003’te başlamış. Ve alınan ortak kararla Pakistan Karaçi’deki Cami’u-d Darü’l Ulum mezunları tarafından oluşturulan heyet, binden fazla müsned hadis, 17 bin senedli, 300 bin yoldan icazet almış hadisleri bir araya getirmiş. Bu arada El-Müdevvenet’ül Camii adlı hadis külliyatının ilk cildi, 3. Arapça Kitap Fuarı’nda teşhir edildi.

İlim ve Edeb, Medrese ve Zaviye Çizgisi
Suriye’den katılan Mahmud Duğaym, Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi’ni tanıtırken, Katar’dan katılan bir başka isim Mahmud el-Halili, “İslâm Vakıfları ve Eğitim Arasındaki Bağ” mevzuuna temas etti. Endonezya’dan katılan Muhammed Yahya M. Harahap’ın mevzuu “İslâm Medeniyetinde Medreselerin Önemi” olurken, Dağıstan’dan katılan Şihabuddin Hüseyinov, “Dağıstan Medreseleri ve Önemli Alimleri”ni tanıttı. Etiyopya’dan Muhammmed Zeyn Nur, “Tarihteki Etiyopya Alimlerinin İslâmiyeti Yayması” hakkında konuştu. Organizasyon’da rol alan Semerkand grubundan Yusuf Alarçin, “Halidi Maarif Kurumları ve Eğitimdeki Rolü”nden bahsederken Endonezya’dan Fas’a kadar çeşitli dönemlerde inşa edilmiş bütün medreselerde Mevlana Halid Bağdadi Hazretleri’nin ilim ve edebi, fıkıh ve tasavvufu biri diğerinden ayrılmaksızın metodlaştırarak İslâm medeniyetine kazandırdığına dikkat çekti. Aynı çizgiye, başka günlerde söz alan birkaç ilim araştırmacısının da vurguladığına şahit oldum. Mevlana Halid Bağdadi Hazretleri’nin mürid ve talebelerine verdiği talimat ve vasiyetle, coğrafyaya dağılan herkesin medreseleri tekke ve zaviye ruhuyla birleştirmek, medreseye girip ilim talebelerine dini derinliğine tahkik usûlünü öğretmek ve gelişerek gelenekleşen bu yolda Ehl-i Sünnet’in iman, ilim ve amel ölçülerini talebe-mürid dinamikliğine kavuşturduğunu öğrendim.

Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun Eserini Hediye
3. Uluslararası Arapça Kitap Fuarı ve Kültür Günleri etkinliğine eli boş gitmemeliydim. Hiç olmazsa bazı konuşmacılara birer kitap hediye etmeliydim. 22 ülkeden 300 kadar ilim adamı, araştırmacı ve akademisyenin katılımıyla on gün süren sunumlarda bazı misafir konuşmacılara Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Başyücelik Devleti-Yeni Dünya Düzeni adlı eserinin Arapça ve İngilizcesini takdim ettim. Eser, Makedonya Üniversitesi kütüphanesine, Arnavutluk Üniversitesi kütüphanesine, Katar, Fildişi Sahilleri, Lübnan, Sudan, Hindistan, Pakistan, Özbekistan, Uganda gibi ülkelerden gelen değerli konuşmacılara hediye edildi. Müellifi Mirzabeyoğlu’na selâm ve muhabbetlerinin iletilmesini isteyenler oldu. Unutmadan misafir konuşmacılarla iletişimde bana yardımcı olan tercümanlardan Ahmet Abdulbari, Muhammed Sıddık, Suriyeli Tarık Hakan, Yasin Karanfil kardeşlerime teşekkür ederim.

Negatif Bir Not
Doğu Anadolu’dan etkinliğe katılan bir grup medrese hocasıyla bir aradayken, farklı saatlerde gerçekleşen diğer oturumların birçoğunda rastladığım gibi, dinleyici katılımı maalesef çok düşüktü. Buna gösterebileceğim sebeblerin başında, Üsküdar Belediyesi’nin büyük ölçüde hazır bulduğu/konduğu, Semerkand-Mostar grubu ve Türkiye Yazarlar Birliği İst. Şb. Bşk. Mahmut Bıyıklı’nın ise ciddi emek ve katkısının olduğu, Cumhurbaşkanlığı’nın himayesiyle büyük saygı uyandırmış İslâm milletleri arası bir faaliyetin çok da yüksek ilgi -basın dahil- görmemesi. Nice eğitim ve kültür kurum/kuruluşu, böylesi nadir bir etkinliğe sosyal organizasyonlarla dahil olmayarak müthiş bir enerjiyi berhava ettiğinin farkında mı acaba? Gereken seviyede tanıtım ve katılım fırsatının kaçmasına sebep oluş bir yana, gelen konuşmacıların da incitildiğinden kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye, büyük ve donanımlı organizasyonlara ev sahipliği yapabilecek tecrübeye sahipken, coğrafyasında -silahlı kuvvetleri dahil- tüm unsurlarıyla hoş ve saygın karşılanıyorken, gereken hassasiyetten hiçbir surette taviz verilmemeli. “Büyük Türkiye”nin gördüğü coğrafi karşılama, merkezi nitelikte karşılık bulmalıdır. Buradaki negatif durumu da, gölgede kalmaması gereken tüm etkinlik ve faaliyetlerin değer ve şuuru adına arzedeyim. 

Baran Dergisi 583. Sayı