Acaba diyorum, bu mahzun ve üzgün ümmet üzerine bir kere daha Allah (cc) için, ulu öndersiz bir hicret olayı yazılır mı?

Ufukta böyle bir işaret var mı dersiniz, yok mu dersiniz bilemem ama ülkemizde hicretin anlamının hiç kalmamış olması, İslâm coğrafyasında yaşananlar içimde böyle bir his doğuruyor. Bu ulu yolculuğun, ilâhî vahiy ile gerçekleşen o kutsal seferin, gün ve tarihi takvim yapraklarına küçük harflerle yazılmasa, onu bile hiç hatırlama imkânımız olmayacak.

Allah Resûlü’nün Hicreti bir tarih ve takvim başlangıcı olduğu kadar başka bir ikazı yapmaktadır bizlere: Hicret, kendi ülkelerinde dinini yaşama ve yaşatma bakımından zorluk ve işkencelere maruz kalanlara, İslâm’ı yaşama ve ilâhî emr-i bi’l-ma’rufu tebliğ edebilme uğruna yurtlarını terk edebilmeleri için ilahî bir ruhsattır aynı zamanda.

Yüce Nebî’nin doğup büyüdüğü mukaddes belde Mekke’yi terk etmesi, elbette bir peygamber de olsa kolay değildi. İlâhî vahiy gelmemiş olsaydı, peygamber efendimiz bile belki gitmeyecekti.
İlk önce başta kendi kızı Hz. Rukiye ve damadı Hz. Osman olmak üzere, Abdurrahman bin Avf , ibni Mes’ud ve diğerleri ile beraber 16 kişiyi Habeşistan’a göndermek suretiyle süreci başlatmış ve ilk dış siyasetin de kapısını aralamıştı.

Şu bir gerçektir ki, Ulu Nebî peygamberliğinin yanında Allah vergisi bir metanet ve bugün “Dışişleri politikası” diye isimlendirilen “hariciye” siyasetinde bir dâhi idi.

O zaman Habeşistan’ın başında “Eshame” vardı. Habeşistan’ın başına kim geçerse ona “Necaşi” denirdi. Mağdur Müslümanları, bu ilk muhacirleri çok samimi olarak karşılayan Habeş hükümdarı bu zattı. Zaten Siyerciler Medine hicretinden önceki devreyi ikiye bölmüşler, Mekke devrinin beşinci yılında 16 kişi ile başlatılan bu ilk sefere (Recep 615) ilk Habeş hicreti adını vermişlerdir. İkinci Habeş hicreti ise nübüvvetin yedinci yılında 90 kişiyle yapılmış olup başlarında emir olarak Hazret-i Ali’nin büyük biraderi Cafer ibni Ebu Talip görevlendirilmiştir.

Bundan sonraki süreçte ise; müşrikler iyice azmışlar, önce Resûlullah’ın amcası Ebu Talib’i araya koyarak Efendimizi bu davadan vazgeçirmek istemişler, olmayınca da büyük işkence metodları icad ederek zulme başlamışlardı. Son Akabe görüşmeleri iyi neticelenince de nurlu şehir Medine yolu açılmış oldu.

Mekkeli müşrikler önce küçük aile reislerinden ve köle, cariye gibi insanlardan başlamışlardı işkenceye. Habbab, Bilal, Ammar, Yasir, Sümeyye gibi kimselere gücü yetiyordu zalim kâfirlerin.
Artık zulüm ve işkenceler çekilmez hâle gelmiş, ufukta bir göç (hicret) görünmeye başlamıştı. Allah’ın elçisi gitmek isteyenlere Habeşistan’dan sonra bu sefer Medine’yi işaret etmişti.

Hele, müşrikler Habbab’ı çırılçıplak soyarak kıpkırmızı yanan kömürler üzerine yatırmak sûretiyle sırtının tamamını kömürlerle yakarken bir yandan da “Muhammed’i inkar et, ona kötü sözler söyle” diye bağırıyorlardı. Habbab yine de “o yüce Nebî’ye inandığını, Allah’ı tek, peygamberi hak bildiğini” haykırıyordu, o kızıl kömürler üstünde.

Bilal ve Ammar, Sümeyye ve Yasir gibi ilk öncülere sıra gelmeden, gelelim bu sene yeni Hicrî yılımızın tarihî geçmişine ve bugünün bilinen tarihine…

Bu sene 1438 yeni hicri yılımız, Ekim ayının ikisi 2016 Pazar günü başladı. Yani 1 Ekim CUMARTESİ AKŞAMI HİCRİ YILBAŞIMIZDI. Başımız üzerinde yeri vardır. Kutlu olsun.

Allah celle celalühü tüm Müslümanların yeni hicri yılını mübarek etsin. Ümmet unutmasın ki, bu yeni yıl asla Noel babanın miladî takvimindeki yeni yıla benzemez. Cumalarımız, Bayramlarımız, Hac ve Oruçlarımız bu HİCRİ AYLAR ÜZERİNDEN yazılmış olup Allah tarafından başlattırılan hicret olayı ile özleştirilmiştir.

Mecburiyetten dolayı, doğum tarihini, ölüm tarihini, emeklilik, askere gitme, evlenme, boşanma gibi sosyal hayatla ilgili tarih notlarını miladi takvime göre düzenler ve uygularsınız amma, madem ki Müslümansınız öyleyse bu Hicrî takvimi, hicri ayları bilmek zorundasınız.

Baran Dergisi 508. Sayı