İsrail’le ilişkiler ikinci kâtip düzeyine indirildi, bu olumlu bir adım. Fakat bu siyaset, “Ortadoğu’da İsrail’e yer yoktur!” stratejisinin bir adımı olmazsa gel-geç cinsinden bir tavır olur ve ileride geri adım atmayla sonuçlanır.
İsrail, Türkiye Cumhuriyetini fazla ciddiye almıyor ve Mavi Marmara için özür dilemeye yanaşmıyor. İsrail, Türkiye Cumhuriyetinin ümüğünün ABD ve Yahudiler tarafından sıkıldığını bildiği için özür dilemeye yanaşmıyor. Gerçek maalesef budur.
Türkiye Cumhuriyeti ve onun sözde muhafazakâr hükümeti, Allah Resûlünden beri Müslümanların stratejisi olan “Ortadoğuda İsrail’e yer yoktur!” anlayışında olmadığından, İsrail için bir tehdit oluşturmaz. Buna “one minute”ci Tayyip Erdoğan da, Abdullah Gül de, Ahmet Davudoğlu da dâhildir. Bu kişiler İsrail’i ve Yahudileri sevmezler ama Allah Resûlünün buyruğunu da “reel-politik” bulmazlar. Biz, “hemen İsrail’i yok edin” demiyoruz ama adım adım olsa da siyasetimiz Ortadoğu’da bir çıbanbaşı ve İslâm âlemine saplanan bir hançer olan İsrail’in o bölgeden çıkarılması olmalıdır; bu hususta siyaset, strateji ve taktik sahibi olunmasıdır. Bu stratejiyi gerçekleştirmek hangi Selahattin Eyyubî’ye, hangi Kumandan’a nasip olur, inşallah yakında görürüz. Ama şu bir gerçek ki, boğazına kadar ABD sömürgesi olan, 100’den fazla ABD üssüne yataklık eden ve AB kapılarında yalaka bir ülkenin İsrail’e ciddi bir mânâda tehdit olamayacağı açık. Demek ki önce kendi içimizde kurtuluşa ermemiz lazım ki, çevremize faydamız olsun. Önce Batı ve ABD boyunduruğundan kurtulmalıyız.
Şunu açık yüreklilikle söylüyorum: Şu an Türkiye İsrail için Suriye kadar bile tehdit değildir. Bu sözümde hiç abartı yoktur. Bugün Amerika, Türkiye’deki rejimin yıkılması için operasyon düzenliyor mu? Hayır!.. Bugün Suriye’de Amerikan üssü yokken Türkiye’de var mı? Evet!.. Bu iki sorunun cevapları yer değiştirmeden iddiamdan vazgeçmem.
“İsrail bizi ciddiye almıyor” dedik; çünkü Türkiye ABD’nin kontrolünde ve fazla ileriye gidemez. Zaten Türkiye’nin İsrail’e karşı duracak ne siyasî, ne askerî, ne de ekonomik gücü vardır. En mühimi Türkiye’nin Batıcı rejimi, İsrail’i bölgeden çıkarmak isteyen bir anlayış ve siyasete sahip değildir. Zaten Tayyip Erdoğan da hemen “biz antisemitist değiliz!” der. Kardeşim bırak antisemitistliği, sen Ortadoğu’da İsrail diye bir çıbanbaşının varlığına razı mısın, değil misin, onu söyle? Eğer razı değilsen buna karşı sürekli bir duruşun var mı, onu söyle?
Heron ve hörelenmek… İsrail’in heronlarını al, askeri ittifaklar yap, ondan sonra İsrail’e hörelenmeye kalk. Tabiî ki ciddiye alınmazsın. On heronun 4’ü arızada, 3’ü düştü, 3’ü faalmiş.
Hem İsrail’i koruyacak “füze kalkanı” projesini uygula, hem de İsrail’e hörelen! Bu nasıl iştir?
Şunu da belirtelim ki, kukla rejimlere karşılık halkın ve halkın örgütlerinin İsrail ve ABD’ye karşı ayrı bir hissiyatı ve nefreti vardır; Türkiye halkının da ABD ve İsrail nefreti yüksektir. En son Mısır halkının İsrail büyükelçiliğini basması hadisesini yaşadık, ellerinde Türk bayrağı olması da enterasan.
Devletlerarasında mütekabiliyet-karşılıklılık esastır. Sen de uluslararası sularda İsrail gemisini bas ve 9 İsrailliyi öldür veya Gazze ambargosunu denetleyen bir İsrail savaş gemisini batır da görelim. BM adına Filistin’de görev yapan bir Türk binbaşısı İsrail tarafından öldürülmüştü. Ne oldu?
AKP hükümetine sesleniyorum: İsrail ve Amerika olunca bu millet arkandadır, sağcısı-solcusu elbirlik olur ve senin arkanda durur. Yeter ki sen kıvırma. “B planım var, olmadı C planım var” hikâyelerini bırak, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu idealine uygun davranmanın yollarını ara. Bütün İslâm âlemi Büyük Doğu idealinin Başyücelik modeline ihtiyaç duyarken, bu mevzulardan uzak duran ve Necip Fazıl’ın şahidi İBDA Mimarına sessiz kalan AKP’den gerçek bir kurtuluş beklenemez. AKP bu haliyle, ne Türkiye’ye ne İslâm âlemine bir şifa ve çözüm olamaz. “Reel-politik” bile Büyük Doğu-İbda idealine ihtiyacı gösterirken, Batıcı-seküler hayat tarzı içinde muhafazakâr takılan ve inkılâpçı Necip Fazıl’a ihanet edenlere yazıklar olsun. Ki bunlar, Erbakan Hoca’nın antiemperyalist tavrına da düşmandırlar.        




Baran Dergisi 244. Sayı