Hispanyola, Porto Riko’nun batısında, Küba ve Jamaika’nın doğusunda yer alır. Venezuela ile deniz sınırı vardır. Adanın batı kısmında Haiti bulunur. Dominik Cumhuriyeti Avrupalıların Amerika kıtasında ilk oluşturdukları yerleşimlerdendir. 11 milyon nüfusa sahip ada devleti, Karayipler bölgesinin en hızlı büyüyen ekonomisi olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca Latin Amerika kıtasında ekonomik gelişme açısından yedinci sırada yer almaktadır. Başkent Santa Domingo, Karayipler’in en önemli ticaret limanlarından birine ev sahipliği yapıyor. Ayrıca ülke, Karayipler’in en popüler turistik mekanlarından birisidir. Turizmin yanı sıra yetiştirilen başlıca ürünler; tütün, şeker, muz, kahve, kakao, pamuk, pirinç, mısır, fasulye ve patatestir; bunun yanında hayvancılık faaliyetleri de yaygındır.

Üç yüzyıldan fazla süren İspanyol sömürgeciliğinin ardından, Dominik halkı 1821’de bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlık hareketinin lideri Jose Nunez de Caceres yeni ülkeyi, o dönemde Kolombiya, Venezuela ve Ekvador’u içine alan bağımsız Büyük Kolombiya’nın parçası yapmayı amaçlamaktaydı. Ancak yeni bağımsızlığını kazanan ülke, Fransız sömürgesiyken 1804 yılında bağımsızlığını kazanan komşusu Haiti tarafından ilhak edilmiştir. 22 yıl sonra, Dominik Bağımsızlık Savaşı’nda kazanılan zaferle bağımsızlık elde edilmiştir. Sonraki 70 yılda ülke çoğunlukla iç karışıklıklarla uğraşmak zorunda kaldı ve bu süreçte İspanyol sömürge yönetimine kısa süreli bir dönüş oldu. 1865 yılında yapılan Restorasyon Savaşı ile yeniden bağımsızlık kazanıldı. Bu tarihten itibaren, 1916-1924 arasında yaşanan 8 yıllık ABD işgali dışında ülke bağımsızlığını korudu. Her Latin Amerika ülkesi gibi Dominik de emperyalist aktörlerin uzun süren zulmüne maruz kaldı. Dominik Cumhuriyeti’nin başkenti olan Santo Domingo da sömürge yönetimlerinin Amerika’daki ilk başkenti olmuştur. Takip eden ilk yıllarda adada yüz binlerce insan katledilmiş ve bu katliamlar Katolik Rahip Bartolome de Las Casas’ın Kızılderili Katliamı adlı eserinde anlatılmıştır.

Türkiye ile Dominik Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin Karayip ve Latin coğrafyasına yönelik açılımlarının ardından ivme kazanmıştır. Santa Domingo Büyükelçiliği’nin 2013 yılında, Dominik Cumhuriyeti’nin Ankara Büyükelçiliği’nin de Eylül 2019 itibarıyla hizmete açılması bu açıdan önemli bir göstergedir. İki ülke arasındaki ticari ilişkilerde 2000’li yılların ortalarından bu yana çok büyük artış yaşanmıştır. 2005 yılına kadar 10 milyon doların altında seyreden toplam dış ticaret hacmi, 2008 yılında 56 milyon dolara yükselmiş ve takip eden yıllarda hep artış eğiliminde olmuştur. Nitekim 2018 yılında dış ticaret hacmi rekor bir seviye yakalayarak 101,6 milyon doları Türkiye’den Dominik Cumhuriyeti’ne ihracat, 14,9 milyon doları ithalat olmak üzere toplamda 116,5 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.

İsrail 1948’de kurulduğunda, İsrail’i tanıyan ilk devletlerden biri Dominik Cumhuriyetidir. Dominik Cumhuriyeti, İkinci Dünya Savaşı sürecinde Nazi Almanya’sından kaçan Yahudilerin sığındığı cennet olarak nitelendirilmektedir. Bölgede Küba ve Venezuela ile diplomatik ilişkileri olmayan İsrail’in aynı bölgede Dominik Cumhuriyeti ile stratejik ilişkileri bulunmakta. 1980’e kadar Dominik Cumhuriyeti’nin Kudüs’te bir büyükelçiliği bulunmaktaydı. Kudüs’te bulunan büyükelçilik o dönemde Tel Aviv’e taşınmıştı. Ancak eski ABD Başkanı Donald Trump’ın da etkisiyle, Dominik Cumhuriyeti Tel Aviv’de bulunan büyükelçiliğini tekrar İsrail’in başkenti olarak kabul ettikleri Kudüs’e taşıma kararı aldı. Bu karar Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını göstermektedir. Bugünkü rakamlara göre çok az Yahudi’nin yaşadığı bilinen Dominik’te, yaşayan Yahudiler elit Yahudilerdir. Devlet adamları, akademisyenler, iş adamları gibi geçmişten bugüne Dominik Cumhuriyetine yön veren Yahudiler bölgede aktif olmuşlardır. Özellikle finans ve bankacılık sektöründe yoğun yer aldıkları görülmektedir.

İsrail, kurulduğundan bu yana yalnızca komşuları ile değil birçok bölge ve aktör ile yakından ilgilenmiştir. Özellikle Afrika kıtasında Etiyopya, Kenya Tanzanya, Nijerya, Uganda gibi jeo-stratejik ehemmiyete sahip devletler ile ilgilidir. İsrail’in ilgilendiği bölgelerden bir diğeri de şüphesiz Latin Amerika kıtasıdır. Ancak, İsrail alışılmışın dışında farklı bir dış politika tutumu sergilemektedir. Uluslararası ilişkilerde bir devletin çoğu kez kullandığı strateji merkez–çevre yöntemidir. Devletler bulunduğu coğrafyanın merkezinden çevreye doğru bir ilişki ve gelişme sürdürürken, İsrail’in uyguladığı dış politika tam aksine çevreden içeriye, merkeze doğru bir stratejidir. Bu açıdan İsrail geniş çevre politikası ile yalnızca sınırında bulunan Orta Doğu ülkeleri ile yetinmemiştir. Okyanus ötesine uzanan bir dış politika ağı oluşturmuştur. Özellikle Uluslararası Örgütler (BM) içinde gerçekleşen oylamalar, kararlar, çalışmalarda da kendine göre çevre olan ülkelerin desteğini almaktadır. Aynı zamanda İsrail, uyguladığı soft-yumuşak güç politikası ile bir kamu politikası da geliştirmiştir. Ve bu politikayı Dominik üzerinde etkili bir şekilde denemekte. 2010 yılında 300 bin insanın öldüğü Haiti depreminde İsrail Haiti’de ilk sahra hastanesini açan, yardımlar yapan devlet olarak ayrıca öne çıkmaktadır. İsrail, geçmişten beri süregelen Haiti–Dominik sorunlarını hem oluşturan ve inşa eden pozisyonda yer alırken, diğer yandan iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların da arabuluculuğunu üstlenmektedir. İki devlet ile de yakından ilgili politikası İsrail’in Hispanyola adasını ne kadar önemsediğini göstermektedir.

Türkiye’nin özellikle 20 yıldır Balkanlar’da ve Afrika’da uyguladığı yumuşak güç politikası (TİKA, YTB, Kızılay, Yunus Emre Enstitüleri) araçları, İsrail’in de uyguladığı bir yöntemdir. İsrail, Dominik ve Haiti’de yumuşak güç politikası ile varlığını sürdürmektedir. Nitekim, İsrail’in Orta Amerika’ya açılımının Dominik üzerinden olduğunu belirtmek doğru olacaktır. ABD’nin arka bahçesi olarak nitelendirilen Latin Amerika bölgesi, son 20 yıldır ABD ekseni ve etkisinden yavaş yavaş çıkmaktadır. Soğuk Savaş dönemi sonrası gelişmeye başlayan ve bölgede öne çıkan Dominik Cumhuriyeti de bu ülkelerden biridir.

Yahudilerin yanı sıra İslamiyet’in bugünkü Dominik Cumhuriyeti topraklarıyla ilk temasının 16. Yüzyılın başlarından itibaren Hispanyola Adası’nı işgal eden İspanyolların Afrika kıtasından buraya çalıştırmak üzere getirdikleri Müslüman köleler aracılığıyla gerçekleştiği tahmin edilmektedir. O dönemde bölgede sömürge yönetimine karşı yürütülen ayaklanmaların Müslümanlarca başlatıldığı bilinmektedir. Günümüzde Merkezi başkent Santo Domingo’da bulunan Dominik Cumhuriyeti İslam Dairesi (Circulo Islamico de Republica Dominicana) ile Santiago De Los Caballeros’da bulunan Dominik Cumhuriyeti İslam Merkezi (Islamic Center of Dominican Republic), ülkede Müslümanlara yönelik faaliyet gösteren kuruluşlardır. İnsamer’in rakamlarına göre; Dominik’te nüfusun yüzde 70 kadarının Hristiyan, yüzde 28’lik kesiminin herhangi bir dine mensup olup olmadığı bilinmezken yüzde 2’lik kesimi diğer dinlere mensuptur.

Tüm bu bilgiler, İsrail’in Dominik’te ne işi olduğunu açıklamaktadır. Tipik bir Yahudi geleneği ve Yahudi diplomasi perspektifi ile yeni dünyada hedef ve planlarına sadık bir şekilde çalışmalarını sürdüren İsrail yakın gelecekte bu bölgede de etkisini artırmayı arzulamaktadır.

Görüş: Mustafa Kökmen