Değerlendirilmesi gereken bir çok hadise içinden, en ehemmiyetli olması hasebiyle İsrail devleti vasıtasıyla yapılan Siyonist saldırganlığından bahsetmek istiyorum. İsrail, bölgenin en büyük askerî kapasitesine sahip ülke ve sahip olduğu askerî güç sayesinde saldırganlık gösteriyor. İsrail, bu hafta, Suriye’deki varlığını o toprakları dış müdahaleye karşı korumak şeklinde izah eden İran gönüllülerine bir saldırı düzenledi. Bu saldırıda bir çok İranlı öldü. İran hükümeti, Suriye’de resmi güçlerinin olmadığını duyurdu. Buna inanmak istiyoruz; fakat biliyoruz ki maalesef İran Suriye’de. Devrim Muhafızları’ndan ve İran ordusundan Şiî gönüllüler burada bulunuyor. Hatta Suriye’de İran’ın bazı generallerinin öldürüldüğünü de biliyoruz. Resmi görevli olarak görünmüyor olsalar dahi bu İran’ın oradaki varlığını yok saymaya yetmez.

İran iç siyasetinde yenilikçiler ile devrimciler arasında bir mücadele yaşanıyor. İran’da halkın büyük bir kısmı rejimin bir takım uygulamalarından rahatsız. Devrimden bugüne bir takım değişiklikler olmasına rağmen İran’da açık bir Şiî iktidarı var. Burada Şiîliğin tarihî ve geleneksel olarak doğruluğu yahut yanlışlığından bahsetmeyeceğim. İran bölgenin tek bağımsız ülkesidir. Bu 1979’dan beri böyledir. Herkesin karşı olduğu bir İran İslâm Cumhuriyeti hükümeti var.

Şu bir gerçek ki; İsrail’in düşmanı olan kim varsa bizim dostumuzdur, İsrail’in dostları bizim düşmanlarımızdır. İsrail ile dost olan ve İsrail ile savaşana düşman olan, Müslüman olduğunu dahi iddia etse kesinlikle haindir.

Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ise dünyadaki gerçek İslâm ihtilâlini gerçekleştirecek olan Sünnî geleneğe mensup bir Müslüman. Müslüman Kardeşler ideolojisine yakın bir çizgiden geliyor. Bu adam, İran ile diplomatik ilişkilerde bir takım kazalara uğradı. Bazı meselelerde İran ile uyuşamıyor. Niçin? Bu onun hain olduğunu mu gösterir? O İranlıların düşmanı mı? Bu soruların cevabı tabiî ki “hayır”. İran ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iyi olmamasının sebebi, emperyalist saldırılara maruz kalan İran’ın, Birleşmiş Milletler çatısı altında ve başka platformlarda yapmış olduğu diplomatik hatalardan kaynaklanıyor. Şimdi ise tüm Müslümanların, bölgedeki Siyonist varlığına karşı birlikte mücadele etmesi gereken şartlardayız.

Erdoğan, ideolojik olarak İran’a son derece uzak bir çizgide. Çünkü İran’a göre İslâm ihtilâli Şiî temeller üzerinde yükselecektir. Buna rağmen diplomatik olarak iyi ilişkiler geliştirilen dönemler de oldu. Objektif olursak, şimdi de Türkiye’nin İslâm’ın doğru yolunu benimseyen Türk hükümeti ile Şiî İran İslâm Devleti arasında askerî müttefikliğe gidilmesinde bir engel yok. İran bu duruma objektif ve pragmatist yaklaşır. Nasıl ki, Türkiye’de hükümete karşı olan Kemalistler, komünistler ve Kürt milliyetçileri emperyalistlere karşı benim kardeşimse, hem Türk hükümetinin, hem de bu bahsettiğim unsurların bu anlayışa sahip olması, bu gerçeğin farkına varması gerekiyor. Keza, fevkalade bir insan olan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm farklılıklara rağmen İran ile ilişkilerini olabildiğince iyi tutmaya çalışıyor. Bahsettiğim askerî müttefiklik Suriye meselesini de kapsayabilir. Bu bazı şeyleri düzeltmek ve varlığını sürdürebilmek için önemli; çünkü İran’ın Suriye’ye müdahale etmesinin yanı sıra, rejim Rusya tarafından da destekleniyor.

Suriye’de, Hizbullah ve diğer Şiîler de savaşıyor. Öte yandan Suriye hükümeti içerisinde de Arap milliyetçileri ile Pers milliyetçileri yahut yanlıları diyebileceğimiz gruplar arasında bir rekabet var. Suriye hükümeti Arap milliyetçisi. Birleşik Arap milleti ideolojisini güdüyorlar. Bu ideoloji 1918 sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun teslim alınma sürecine tesir etti ve sonrasında da yükselişe geçti. Bu ideolojiyi savunan Araplar herhangi bir sınır problemi yaşamamalarına, geleneksel İslâm coğrafyasında istedikleri yere rahatça gidebilmelerine rağmen İstanbul’a, Sultan’a, Halife’ye karşı cephe aldı. Türklerin hâkimiyeti kaybetmesiyle cumhuriyetçi hükümet de hür masonlar aracılığıyla bir anlaşmaya sürüklendi ve parçalanma gerçekleşti.

Ben geleneksel İslâm’ı savunuyorum, Ehl-i Sünnet geleneğini. Bu Peygamberî ihtilâl er yahut geç gerçekleşecek, umarım bunu ben de görebilirim. Yaşadığım hayat boyunca bunun için çaba sarfettim, bunun kavgasını verdim. Müslümanlar, hangi nesebe mensup olurlarsa olsunlar Müslüman kimliği altında buluşmak zorundadır. Bu sadece Müslümanlar değil, bugün zulme muhatap olan Hıristiyan ve Yahudiler içinde önemlidir. Bunun için en önemli güç Türkiye ve ikincisi ise Şiî İran. Pers ırkçılığı, Türk ve Arap ırkçılığı ise bunun karşısındaki engellerden.

Tarihî olarak, Ruslar ile İranlılar arasında bir husumet vardır; fakat Ruslar, İran’a halkın devleti istemediği bir dönemde saldırmıştır. Bugün ise aynı cephede duruyorlar. Amerikan halkının paraları ise Müslümanlara karşı silahlanmak için kullanılıyor. Hülasa, İran’a gerçekleştirilen saldırı, bir kaza değil tehlikeli bir oyunun başlangıcıdır.

Bugün Filistin’de Müslümanlar şehid ediliyor. Orada şehid olanlar sadece Filistinliler değil. Ben de bir Filistinliyim ve bununla gurur duyuyorum. Başta Müslümanlar olmak üzere Hıristiyanlar ve hatta Yahudiler dahî Filistin’in mukaddes topraklarını Siyonistlere ve emperyalistlere karşı korumakla mükelleftir.

Allahü Ekber!

12.05.2018
Tercüme: Faruk Hanedar


Baran Dergisi 592. Sayı