Türkiye'nin Libya ve Doğu Akdeniz politikası üzerine daha evvel görüşlerimi ifade etmiştim. Tekrar aynı mesele çerçevesinde bazı mevzulara temas edeceğim. Bildiğiniz gibi Başkan Erdoğan hakkındaki görüşlerimi başbakanlığı döneminden beri dile getiriyor ve takdir ettiğimi söylüyordum. Bunların bir çoğunun da isabetli olduğunu zamanla seyrettiği politikalar ve Türk halkının teveccühü gösterdi. Maalesef bir meselede, Kürt meselesinin çözümünde Erdoğan, sorunu kökünden halletmek noktasında yetersiz kaldı. Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti rejiminin Kürt halkının geleneğinden kaçan tavrını belli ölçüde devam ettiriyor. Kürtler, Türkiye'deki en kalabalık azınlık grup, bu halkın neredeyse tamamı Müslüman. Bu mesele hem Türklerin hem de Kürtlerin Müslüman olmasından dolayı Kürtlerin gelenek ve tarihî haklarına saygı göstermek sûretiyle çözülebilir. Kürt meselesi dışındaki yaşananlara baktığımızda Erdoğan'ın asla bir düşman ajanı olmadığını, bağımsız birisi olduğunu söyleyebiliyoruz. Ayrıca düşmanlarının gücüne mukabil hayatta kalmayı ve hükümetini temizlemeyi başardı.

Türkiye her geçen gün İslâmî bir idareye daha çok yaklaşırken şunu asla unutmamalıyız; Müslüman Türk İmparatorluğu, herkese saygı gösteren ve tüm mazlumları muhafaza eden bir devletti. İspanya'da katliama uğrayan Yahudileri dahî kurtarmış, göçmen olarak topraklarına getirmiş ve onlara saygı göstermiştir. Ermenilere de saygı göstermiştir. Elbette bu sözünü ettiğim gruplar da Türklerin hukukuna saygı göstermişlerdir. Erdoğan böyle bir rejim inşa etmek istiyorsa, öncelikle içeriden başlayarak tüm mazlum halklara kol-kanat germelidir.

Türkiye, binlerce Suriyeli savaşçıyı, Libya hükümetine ve halkına destek vermek için Libya'ya götürdü. Sayılarını tam olarak bilmiyorum. Savaşmak konusunda tecrübeli bu askerlerin Libya'ya götürülmesi avantaj sağlayacak bir adımdı ve müsbet neticeler doğurdu. Bu Suriyeli savaşçılar Şam rejimine muhalif kişiler ve Suriye hükümeti tarafından marjinal olarak tanımlanıyordu. Suriye devlet başkanı Beşar Esad'ı ve etrafındaki bazı şahısları tanıyorum. Milliyetçi bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapı temelde doğru pozisyonda konumlandı ve geçmişte siyonizme karşı direnişi destekledi. Benim Amerikalılarla olan meselemde başta benim yanımdayken daha sonra korkmuşlardı. Ürdün Kralı Hüseyin o dönemde bize yardımcı oldu. Kendisi Arap liderler arasında beni ve diğer direnişçileri korumak adına en cesur davranan liderdi. Diğer Arap liderler korkaklık yaparken o cesur davrandı. Karmaşık bir adamdı.

Türkiye'yi yakında büyük bir güç, bölgenin temel gücü olarak göreceğimizi düşünüyorum. Bu güç, başta Müslümanlar olmak üzere tüm insanları koruyacaktır diye ümid ediyorum. Buna Şiiler de dahil. İran'ın yüzde 90'ı Şiilerden oluşuyor. Buradaki gençler de emperyalistler tarafından provoke ediliyor.

Türkiye'nin NATO ülkeleriyle askerî istişare ve işbirliği yapmasının kendisine hiç bir faydası yok. Yunanistan'ın da bir NATO ülkesi olduğunu unutmayalım. Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınırların var olmasının meşrû bir zemini olmadığı gibi bir gerekliliği de yok. Tarihî olarak bu sınırlar meşru değil; fakat şu anda bu sınırlara saygı göstermekte fayda var. Aksi takdirde ortaya çıkan çatışmanın bir galibi olmayacağı gibi Türkiye'ye büyük zararı da olabilir. Amerikalıların ve NATO üyesi diğer emperyalistlerin Başkan Erdoğan'ı sevdiklerini düşünmüyorum. Unutmamalıyız ki onu bir darbe ile iktidardan indirmek ve öldürmek istediler. Başarılı olamadılar; fakat hâlâ aynı noktadalar. Buna rağmen Türkiye de hâlâ bir NATO üyesi. Bu tenakuz devam ederken tam olarak neler yaşandığını bilmiyorum; fakat net olan şu ki Batı Akdeniz Yunanistan'ın tarafında. Akdeniz'de Türkiye'nin adaletsizliğe uğradığını biliniyoruz. Esasında Yunan halkı insancıldır ve Yunanlar II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında komünist saflarında çok mücadele verdi; fakat ben adaletin tarafındayım. Elbette bir Müslüman olarak da gerçek bir Müslüman olduğunu düşündüğüm Türkiye devlet başkanının tarafındayım.

Erdoğan, Türkiye'deki Amerikan ve İsrail ajanlarını temizlemeye çalışıyor. Bunların bir kısmını cezaevlerine gönderdi. Kürt hareketinin lideri de hâlâ cezaevinde... Fakat Kürtlere legal siyasî alanda serbestlik sağlanmalı. Kürtlerle alakalı meselelerde Türkiye masada olmalı ki, Kürt milliyetçileri emperyalistler tarafından manipüle edilemesin. Aksi takdirde Müslümanlara karşı savaşa çekiliyorlar. Öte yandan Şam yönetimi ve Rusya da Suriye'de Kürtlere kol-kanat geriyor, yardım ediyor ve tesir ediyor.

Türkiye, gerçek bir Müslüman ve dürüst birisinin liderliğinde olağandışı hadiseler ve şartlarla yüzleşiyor. Erdoğan ve etrafındaki Türk vatanperverleri resmî olarak iktidarda olmaktan öteye geçmek ve memleketlerini dış işgale karşı gerçek mânâda özgürleştirmek için yoğun çaba sarfetmeli. Elbette Türkiye'nin NATO'da olmasının kendisine sağladığı bir takım avantajlar vardır. NATO ile köprüleri atmanın o kadar kolay olmadığını ben de biliyorum. Fakat bu sorunun bir an evvel masada çözülmesi gerekiyor.

Ümid ediyorum Türkiye, 1971'de geldiğim dönemden çok daha güçlü bir hâle gelerek bölgenin temel gücü olacaktır. Çünkü bütün dünyanın gerçek Müslüman bir devlete, bir büyük güce ihtiyacı var. İsrail'in müttefiki olan Yahudi menşeili münafık Suud'un hâli meydanda. Bütün Arap rejimleri İstanbul'da kurulacak bir merkezin etrafında toplanmak ve Başkan Erdoğan'ın müttefiki olmak zorunda. Sadece mukaddes Filistin topraklarının değil, ondan evvel Mekke ve Medine'nin mukaddes topraklarının da hürriyete kavuşması buradan geçmektedir. Müslümanların tüm mukaddes beldeleri bugün Amerikan emperyalizminin ve siyonizmin kontrolünde olan yönetimlerin elinde. Bunların başında Suudi Arabistan geliyor. Arabistan'da samimi Müslüman olan bir çok prensliğe mukabil güç Yahudi asıllı bir ailede toplanmış vaziyette. Bu prensliklerin bir kısmı rejime muhalefet ediyor.

Her zaman söylediğim gibi neler olacağını bilmiyoruz; fakat ümidimiz hep dünyanın daha iyi bir hâle gelmesi yönünde. Dünyanın en zengin ülkesi olan Venezüella'nın içinde bulunduğu vaziyet malûm. Emperyalist saldırılar, yönetim hataları ve hükümet içindeki yozlaşma ile bu yozlaşmanın çok önemli seviyelerde artarak tüm yönetime sirayet etmesi sebebiyle berbat bir duruma geldi ülke. Sadece ordu ve silahlı bir takım devrim yanlıları hükümetin yanında.

Anlayışıma göre gerçek İslâm, tüm insanların haklarını müdafaa ve muhafaza eden bir rejimdir. Ne yazık ki bugünkü Müslüman rejimler, bu yönde hareket etmiyor. Başta Arap rejimleri olmak üzere tüm Müslüman rejimlerin emperyalizm ve siyonizmden bağımsız hâle gelmesi gerekiyor. Erdoğan gerçek Müslüman bir vatanperver olmasına rağmen hâlâ tam bağımsız bir Türkiye inşa edemedi. Erdoğan'ın İslâm ortak paydasında tüm unsurları bir araya getirerek bunu temin etmesi gerekiyor.

Türkiye'deki iyi insanlarla ve avukatlarımla irtibat ve dayanışma içinde olmaktan gurur duyuyorum. Hayatıyla hepimiz için bir rol model olan rahmetli Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun davasına sahip çıkmalıyız.

Allahü Ekber!

Tercüme: Faruk Hanedar

27.06.2020

Baran Dergisi 703.Sayı