Birçok kültür ve medeniyetin kabartma, heykel ve resimlerinde görülen asa, ezoterizmde(1)pek çok şeyi ihtiva etmekle birlikte, esas itibariyle belirli bir majikal gücü(2)sembolize eder. Bununla birlikte, manyetik etkilere de yön verebildiği düşünülmektedir.İngilizcede asa mânâsına gelen Wand kelimesi aynı zamanda, kısa ve sihirbazların kullandığı çeşitli materyallerden yapılmış çubuk biçimlerine verilen addır. 

Wand kelimesi, İngilizce lûgatta “duvar”, “sihirbaz değneği”, “(reader) okuma kalemi”, “asa”, “orkestra şefinin çubuğu”, “çubuk” ve “değnek” mânâsınadır…“Sihirbaz değneği” mânâsı üzerinden söylenebilecekler bir tarafa, “orkestra şefinin çubuğu” mânâsı çok dikkat çekmektedir. “Beste yapan kimse, besteci” ve “bir orkestrayı yöneten kimse, orkestra şefi” mânâsında olan Maestro, elindeki çubuk veya asa ile, duyulur fakat görünmez olan müzik notalarını nasıl da sevk ve idare ediyor; öyle değil mi? Maestro bir çeşit sihirbaz mı ne? Müzlerin sevk ve idaresinde kullanılan asa!.. “Müz, (Fr. muse; Sanat tanrıçası) Mousai sözcüğünden gelir. Bu sözcük etimolojik olarak, akıl, düşünce, yaratıcılık yeteneği gibi anlamlara gelen “men” kökünden gelmektedir. Müzler Yunan mitolojisinde, ilham tanrıçaları, ilham perileridir”(3) … Tedaisi, İBDA Mimarı’na musallat olan Telegram işkencesi!.. Bu arada hemen şunu da söylemek gerekir ki, müze kültürü paganist bir kültürdür. Herhangi bir eşyaya itibar fetişizme kapı aralar. Bu da gayr-i İslâmî bir durumdur. Diğer taraftan, Ayasofya Camii’nin (Fetih Camii) niçin müze olarak kalması istenmektedir, onu da bu çerçevede düşününüz.

Wand kelimesinin “duvar” mânâsından hareketle, asa üzerinden “sur” veya “beden” mânâsına ulaşmak mümkün gözükmektedir. Sur veya beden mânâsından İBDA mânâsına, oradan da Anadolu mânâsına kadar ulaşmak sanırım saçma olmaz… Üstad Necip Fazıl’ın “Gençliğe Hitabesi”nde geçen “Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koymandır” sözünü hatırlamanın tam yeri! Bu arada hemen şunu da söylemek gerekir ki, hâlihazırda Anadolu’nun kalbinin attığı yer olan Suriye’de cereyan eden anlaşmazlıkların çözümü için sahici bir hakem ihtiyacı had safhadadır. İBDA Mimarı’nın, meâlen, “Her şey Şam’da düğümlendi”(4), sözü bu mânâda çok mühim bir sözdür. Bu söz, Şam’ın “Ben” mânâsından mülhem, “Her şey Ben’de düğümlendi” şeklinde de okunabilir.Bu söz aynı zamanda, “Bâtının zâhire çıktığı bir zamandayız” sözünün “sûret mânânın aynıdır” çerçevesinde delillendirilmesidir. İBDA Mimarı’nın “Ölüm Odası”ndan: 

“İslâm âlimlerinden çok kimsenin rivayet ettiği bir Hadîs’ten: “Şam, Allah’ın yeryüzünde seçtiği yerdir. Kullarından seçtiği kimseyi de Şam’a çeker!”… Seyyid Mustafa Nur: 559: Kaptan Gusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise): MÜMALAT-I ŞAM-Şam’ın izin vermesi… Romen dilinde, VİİTOR İSLÂM-İstikbâl İslâmındır: 843: ŞAM ZUHURATI… TETABUK-I ŞAM-Şam’a uygun düşmek: 1843: DERVİŞ MUHAMMED-332 mührü. (Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan ve farkediliş tarihi 31 Aralık 2014 olan!)(5)

Not: İBDA Mimarı, “Haliç Kongre Merkezi’nde “Adalet Mutlak’a” Konferansı’nı verdikten kısa bir zaman sonra, “Derviş Muhammed-332 Mührü”ne yeniden kavuşuyor. “Adalet Mutlak’a” Konferansının ana teması ise, “Yeni dünya düzeni kurulacaksa bizde diyoruz ki buradan başlasın!” şeklinde özetlenebilir.

Görelim mevlâm neyler, neylerse güzel eyler… Bu arada, İngilizce lûgatta Staff olarak geçen asa’nın kısa değil uzun tasarlandığı ve belirli bir statüye sahip insanlar için bir yardımcı unsur olarak kullanıldığı sözkonusudur. 

Eski Mısır tradisyonunda Thoth’un asası, tıpkı kadüsede olduğu gibi, spiral biçimde iki yılanın sarılı olduğu bir asadır. İkiz yılanlar, yarı uyku halinde enerji olan, Kundalini, Yılan Ateşi’nin uyandırılması anlamını içeriyor. Diğer tüm Mısır tanrıları ve tanrıçalarının ellerinde asaları olmadan görmek mümkün değil. Asanın toprağa yakın olan ucu kuyruk sokumu, gökyüzüne yakın olan kısmı ise gudde-i sanevberi veya epifiz bezi ile de ilişkilendirilmektedir. Kozalaksı bez veya Epifiz bezi’nin tepe veya taç çakra, -ki rengi mor veya eflâtun’dur-, halka, “delik” veya “Abdülhakîm Koltuğu”, terazi, “horoz”, akaşa, “levh-i mahfuz” ve nefs ile de ilişkili olduğu üzerinde daha evvel durmuştuk. 

Asa aynı zamanda peygamberler, gizemciler, tarikat liderleri, krallar, rahipler ve askeri otoriteler tarafından da sıkça kullanılmıştır. Meselâ Peygamberlerden, ilk insan ve ilk peygamber olan Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’ın cennetten getirdiği asa başta olmak üzere, Hazret-i Musa Âleyhisselâm’ın “yalan -yılan- yutan” asası, Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm’ı ölüyken dahi ayakta tutan asası ve hassaten, bütün kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Allah Resûlü’nün mübarek asaları malumdur. Bazı asaların üzerinde yer alan “halka” mânâsını mündemiç “kozalak” figürü, epifiz bezini (Gudde-i Sanevberi ki bu mevzuda bir yazı dizimiz yayımlandı Baran Dergisi’nin evvelki sayılarında) sembolize ederken, asa, belkemiği (kuyruk sokumu veya acb-üz-zeneb, ki bu mevzuda da yine Baran Dergisi’nde bir yazı dizimiz yayımlandı), Kadüse’nin orta sütunu olan omurilik ve en üstünde, kozalaksı bez veya epifiz bezi ile betimlenmiştir. Epifiz bezinin iki kaşın tam orta noktasında konuşlanan nefs(6)ile de ilişkili olduğu adı geçen yazı dizilerinde etraflıca işlenmiştir. Belkemiğine yâni asaya iki tarafından dolanmış “çifte (ikiz) yılan” -Kadüse- olarak sembolize edilmiştir. Sözkonusu sembol, farklı kültürlerin tüm ezoterik sistemlerinde kullanılmıştır.

Yine daha evvel söylendiği üzere iki yılan “su” ve “ateş” olarak, omurilikten yukarı spiraller çizerek yükselir. Bu, düalitenin bir başka anlatımıdır. Bu durum, mikrodan makroya kozmosun enerji dönüşümünü de anlatır.Birbirine dolanmış olan çifte yılan, aynı zamanda DNA sarmalı olarak da yorumlanmaktadır. Bu şekil bir sarmalın bize, İBDA fikriyatındaki vida sembolü üzerinden pek çok şey tedai ettirdiğini söyleyelim. Meselâ sarmaşık, rüya, bitki, nebat, secde, namaz, miraç, ledün, seyr-ü sülük, kişisel menkıbe, nefs terbiyesi vs. 

Hermes ile ilişkilendirilen kadüsedeki çifte yılanlı asadan farklı olarak, bugün Tıp sembolü olarak kabul edilen Asklepios’un Bergama’daki Asklepionlarda (Hastahane; ki, haste’nin “isteme” mânâsı üzerinden “dua” evi, dolayısıyla da şifahane “tapınak” olduğu anlaşılır) görülen başları aynı dairevî kapta süt içen iki yılan sembolünün adı Eskülap olarak kaydedilmiştir. 

Not: Süt, rüyada ilmin sembolüdür. Dünyanın ahirete nisbetle bir rüya olduğu düşünüldüğünde, dünyada da ilmin sembolü olarak görülmesi gereken süt, hem zâhirde ve hem de bâtında “birbirinin aynı” keyfiyetini haiz olarak, “suret mânânın aynıdır” esprisine de yataklık eder. Üstad Necip Fazıl’ın Gençliğe Hitabesi’nde söylediği, “Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik...”in hangi kaynaktan beslenmesi gerektiğini de buradan anlayınız. En son ki Milli Eğitim Bakanı’nın, (Ziya Selçuk), yeni neslin çift kanatlı yetiştirilmesi gerektiğinden söz etmesini nasıl okumak lazım gelir, doğrusu ben bilemedim!

Tıb sembolü Kadüsedir.Tıp kelimesinin orijinini aldığı Teb (Thebai) şehrinin toteminin ise yılan olduğu söylenir. Diğer taraftan tîb, koku mânâsınadır. Koku denildiğinde ilk akla gelen şey ise, Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’ın cennetten dünyaya getirdiği ud kokusudur. Diğer taraftan, Allah Resûlü’ne dünyada sevdirilen üç şeyden biri güzel kokudur. Diğerleri ise kadın ve “gözümün nuru” dediği namazdır.

Not: Tıb kelimesinin iştikakları mevzumuz açısından çok dikkate değerdir. Meselâ “gölge” mânâsına Tıb’, İBDA Mimarı’nın “Ölüm Odası”nda, ebced tevafuku üzerinden, “duanın Allah tarafından kabul edilmesi” mânâsına İsticabe kelimesiyle de örtüşen bir mânâdadır. Aynı ebcedle İhtibas kelimesi, “hapsolunma, habsetme” mânâsınadır. Diğer taraftan Tıb’, “nehir mânâsınadır ki Nehr kelimesi, lûgatta “boğazlamak”, “namazda sağ eli sol el üzerime koymak” ve “sadr, göğüs” mânâsınadır. Nehr’in mânâlarından hareketle de Besmele, başlangıç, Büyük Doğu ve onun yürüyen hâli İBDA mânâlarına ulaşılır... “Tabiat” ve “yaradılış, huy” mânâsına Tıba’ kelimesi bir yana, üzerinde bulunduğumuz horoz mevzusuyla da doğrudan ilişkili olarak, Tıbb kelimesi, lûgatta “güzel koku” mânâsınadır. Esas ilginç olan şudur ki, meâlen, “Aralarında birleşmelerine engel perde var” Mutlak Ölçüsü’nün yer aldığı RAHMAN Sûresi’nin 20. Âyeti ile, Tıbb kelimesi arasındaki ebced tevafuku ayrıca dikkate değer.(7)

Thebai kelimesi, teba olarak okunabilir mi? Thebai kelimenin sırrı, Te ve Be harflerinde mi saklıdır? Thebai kelimesi ile tıb kelimesi arasında nasıl bir ilişki vardır? 

Thebai kelimesini Teba olarak okumak mümkünse eğer, o hâlde bunu “halk” olarak da okumak mümkün gözükmektedir. Hâl böyle olunca sözkonusu kelime, “başlangıç” mânâsına İBDA ile de ilişkili gözükmektedir. 

Modern dünyada kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü Asklepios (Aesculapius)’dur.Asklepios’a göre hekim veya doktor, yılan gibi dilsiz olmalı, kimsenin sırrını başkasına söylememeli, sabır ve sükûnet içinde çalışmalıdır. 

Dilsiz olmak? Lâl olmak? Kırmızı olmak? Kırmızının “red” kökünden olması ve Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’ın hatası yüzünden, halifeliği görünsün diye sürgün edilmesi! 10’dan sonra 11 sayısının varlığı ve 12’nin mucize beyanı olarak belirmesi!.. Tedaisi, “Mehdiyi hamil 10 süvari”… Süvarilerin 10.sunun Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri olması ve 11.sinin Üstad Necip Fazıl, 12.sinin ise İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu olarak kaydedilmesi!.. Tedaisi, İBDA Mimarı’na rüyada gelen mânâ: “12 sığır yavrusundan biri mucize beyanıdır.”  

Not:11 Eylül 2018 vurgusu çerçevesinde düşünüldüğünde 11’in “dilsiz sayı”(8) olması çok ilginçtir. “İddet müddeti” çerçevesinde düşünüldüğünde de çok ilginç neticelere varmak mümkün gözükmektedir. En başta, Mutlak İrade’nin tecellisine veya müjdesine şahidlik edeceğimizi tedai ettirdi. 11’in “büyük hata”(9) olarak değerlendirilmesi de çok ilginçtir. Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’ın hatası yüzünden dünyaya sürgün edilmesini hatırlatmakla birlikte, -ki bu hata, halifeliği görünsün diyedir-, 11 Eylül sonrasında olacak olanlar, “İstikbâl İslâmındır” mânâsına mutabık bir çerçevede cereyan edeceğini düşündürmektedir. “İddet müddeti” bittiğinde Halifeliği görünsün diye cennetten dünyaya sürgün şeklindeki bir düşünce, olsa olsa mucize olur! Allah her şeye kadirdir, kaadirdir. Suret ve mânâ ilişkisi çerçevesinde düşünüldüğünde ise, yani “suret mânânın aynıdır”, dolayısıyla da “mânâ suretin aynıdır” şeklinde bir okuma yapıldığında, “Bâtının zâhire çıktığı bir zamandayız” esprisine de uygun olarak, “İstikbâl İslâmındır” mânâsının zâhir olacağına dair bir düşünce daha baskın durmaktadır. 

Tıbbın asa ile temsil edilmesi, tababet tahsilinin kısa sürede öğrenilmeyip, ihtiyarlayıp asaya dayanıncaya kadar hekimin öğrenmeye ve tecrübe kazanmaya gereksinim
duyduğunu belirtmek için olduğu söylenir. Diğer taraftan asa, iyilik tanrılarının remzidir. Yılan ise kötülük tanrılarının alameti. Asaya sarılmış yılan, iyilik ve kötülük ilahlarının bir araya gelmesi demektir.(10)Bu mevzu, kötülüğü temsil eden Deccaliyyet (nefs) ve iyiliği temsil eden Mehdiyyet (ruh) ile de doğrudan ilişkilidir. Kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefsin varlığına misal teşkil edebilecek olan Telegram ve “İstikbâl İslâmındır” mânâsına yataklık eden İBDA Mimarı!

Büyük kafa sorusu: “Hayatı öğrenmek mi, yoksa değiştirmek mi?”

“Bu temel sorunun ayırımında, iki kökte toplu, varlığın ve bilginin ilk prensiplerini arayan “teorik düşünce” sistemleriyle, hareketin ilk prensiplerini araştıran “pratik düşünce” sistemleri tasnifi var... Birinde, insana kendini empoze eden mücerret meseleler ve eşya ve hadiseleri tasarruf verilerinin kendisine nisbet edileceği “ideal değerler” araştırması, diğerinde ise eşya ve hadiseleri tasarruf ve onları verimlendirmeyi temel alan “aktüel değerler” araştırması... Biri ruhçu, diğeri maddeciliğe geçit veren iki yaklaşım. Oysa bizzat “değer”, bir şeye kıymetini veren ve kıymet tayin eden ruha nisbet işidir; ayrı mesele.

“Maddeci, kemal halini bulmuş bir sistem ve anlayış buudunda, Büyük Doğu Mimarı'nın hülâsalandırdığı bir ifade ile şöyle konuşur:

“Artık felsefe devri geçmiştir. Bir şeyi anlamak, onun künhüne nüfuz etmek, fikirle mücerretleri kuşatmak diye metafizik bir sıkıntıya yer kalmamıştır. Pratikte eşya ve hadiseleri tasarruf, onlara tahakküm ve onları verimlendirme devri açılmıştır. En iyi anlayış ve tam kavrayış, elektriğin ne olduğunu bilmek değil, onu bir nakil üzerinde ve bir ampul içinde zaptetmektir. Hiçbir kafa humması, mide gurultusundan aziz değildir. Mutlaka mefkûreleştirilmesi gerekli bir şey aranıyorsa o da makinedir.”

Ruhçu da, üstüne atılan toprağın üstüne çıkan ruhun hakikatini, Büyük Doğu Mimarı'nın hülâsalandırdığı bir ifade ile şöyle belirtir:

“İnsan başını fare kafasından ayıran tek haslet ve haysiyet, fikir... Mücerret fikir... Arayıcı, tarayıcı, çırpınıcı, çatlayıcı fikirdir. İşte bu türlü arayışın yolda bulduklarıdır ki, bugünkü teknolojiyi doğurdu. Fakat durak ve gaye onlar değil, öteler, öteler, ötelerin ötesi ve sonsuzluk... Eğer mücerret fikir olmasa ve her şey hayvanî bir insiyaka bırakılsaydı, arz cazibesi kanunu bulunur muydu?.. Siz; 21. asra doğru sarkan teknik küfür, insan saadetini ruhu hadım etmekte arar ve onu bağırsak yoluna doğru iterken, atom bombanızın bile eşiti olamayacağı patlamaya belki 21. asırda şahit olacaksınız.”

“Evet; bu pratik değerlerle iş görüşün insanoğlunu getirdiği açmaz, ancak “pratik değerler”le “ideal değerler”in hakikatlerini üstün bir kök hakikatte toplayıcı ve ahenkli bir tarzda birleştirici mesut neticeyle çözülebilir... Ama o ne?.. İşte bütün mesele; İslam'a muhatap anlayışı temsil eden Büyük Doğu sistemini idrak etmek gerek.”(11)

“Hayyat-Terzi. Dikiş diken sanatkar: 620: Kureyşî… Telkif-Telkin etmek: 620: Ta’mik-Derinleştirmek. Derin kesmek. İnceden inceye araştırmak; Esasına varacak usulde olmak… Hayye-Yılan. Çoğulu, “Hayyat”: 1023: Salih Mirzabeyoğlu… Kaz-Makas: 28: Harf sayısı… Mihrat-Her yıl derisinin soyulması adet olan yılan; hayat: 850: Mirrih-Uzun ok; “Pertev oku” derler. Bir yıldız ismi… Pertev-Ziyâ, ışık. Atılma, sıçrama, hız: 613: Derviş Muhammed… “Mirrih-Mirruh-Merih”: Koç Burcu yıldızı, unsuru Ateş, vücutta tesir yeri Baş-Kafa, cinsiyeti Erkek-Müessir, simya’da Kül etme safhası… Akreb Burcu, unsuru Su, yıldızı “Merih”, vücutta tesir yeri Üreme Organları, cinsiyeti Dişi, simya’da Ayırma… Muhayyer-İlmî şeyler arasında seçim yapabilme: 1850: Ruhamî-Mermerden yapılmış; “Abdülhakîm Koltuğu” hatırda”(12)

 
Dipnotlar
1-Ezoterizm, Yunanca kökenli bir kelimedir. Ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstad tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterizm bir din veya bir inanç sistemi değildir. 

2-“Kelime anlamında Maji’nin Türkçe karşılığı yoktur; en yakın yaklaşım sihir olarak belki düşünülebilir; büyü sözcüğü ise genelde Maji’nin karşılığı sanılır ama sadece sözlük karşılığıdır. Demek ki, Maji´ye Türkçe karşılık bulamıyoruz ama kavram olarak açıklayabilir ve anlamlandırabiliriz. Maji sözcüğü, Grekçe’dir; Magein; Megas büyük bilim anlamındadır veya en büyük veya ana bilim demektir. Maji Paleolitik çağlardan beri vardır, Fransa’da Aurigignac’da, Güney Afrika’da Buşmenler’de Majikal ayinlerin izleri bulunmuştur. Atlantis, Mu inançları dışında, bilinen tarihte Eski Mısır’da Maji çok geniş biçimde kullanılmıştır. Özellikle de Mısır Panteonu´daki tanrılara çok dikkat etmek gerekir; tümü belli majikal güçleri simgelemektedirler. Yine tüm Mezopotamya uygarlıklarında, Aztek, Maya ve İnkalar’da Majikal yaptırımlar çok geniş ve çeşitlidir. Majinin gücünden korkan ve insanın yeterince bilgilenmesini istemeyen Hristiyan Kilisesi, MS 364 Laodicea Konsülü’nde Maji’yi, matematiği ve Astroloji’yi yasaklamıştı. 525’de Oxia’da, 721’de Roma´da alınan kararlarla Maji Sanatı’nı bilmek ve kullanmak hakkı sadece belli bir rahip sınıfına verildi. Ama sonra, bu hak yanlış yola sapacak ve insanları yakan sapık bir inancın yani engizisyonun temeli olacaktır. Budizm’in tüm kolları majikal deneylerle doludur, Zen Budizm insanın sıradanlığını, kontr tepki olarak ele alır; Yoga her türünde Majikal terbiye enerji birikimini düzenler; Akapünktür bedendeki sağlıklı enerji akımını öğretir; şamanlar geçmişin en güçlü Majisyenleriydiler; Heraklit, Platon, Demosten, Pliny, Pisagor, Agrippina, Marcus Aurelius, Jül Sezar, Bruno, Paracelsus, Nostradamus, Lüther, Calvin, İbni Sina, İbni Rüşd, İbni Hud, Cübeyr, İbni Semah, Muhiddin Arabi, Mevlana Rumi, Hallac, Yunus Emre, Casanova, Don Juan, Meyer, Pascal ve daha sayısız isim Majisyen olarak tanımlanabilirler. Onların yaşamlarını okumak okuyucuya daha iyi bilgi verecektir.” (https://www.bilinmeyen.com/maji-sanati)

3-https://www.muz.se/pages/nedir

4-Şükrü Sak’ın “Zindan Konuşmaları” isimli kitabından.

5-http://www.barandergisi.net/olum-odasi-b-yedi/olum-odasi-b-yedi-daima-o-ve-ben-362-h2914.html

6-İBDA Mimarı’nın yüksek ifadeleriyle söylersek, “NEFS, şuna buna niyetiyle kullanılmadan önce, bir şeyi o şey yapan asıldır, zâttır…”

7-http://www.barandergisi.net/olum-odasi-b-yedi/olum-odasi-byedi-anadoluculuk-yeryuzu-mescid-kilindi-115-h423.html

8-Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi, (çev: Mustafa Küpüşoğlu), Alfa Yayınları, İstanbul, 2017, S. 187.

9-DİLSİZ SAYI:11… (On bir günahtır. On bir On Emir'i ihlal eder.)… On altıncı yüzyılda yaşayan sayıbilimci Petrus Bungus, “11'in ilahi hiçbir şeyle bağlantısı yoktur, ne bir araç ne de bir meziyet onun yukarısında ki şeylere ulaşamaz” diyecek kadar ileri gider. 11’in günahkârların ve kefaretin sayısı olduğunu düşünür. Ortaçağ teoloji yapıtlarında çok sık olarak “11 büyük hata”dan söz edilir. İhvan-ı Safa'da 11’e olumsuz bir çağrışım yükler; 10’dan büyük “dilsiz” asal sayılar zincirindeki ilk “dilsiz” sayı olarak görür.” (Anne Marie Schimmel, Sayıların Gizemi, s.187)

10-http://lovepeaceandharmony.org/profiles/blogs/asa-kozmik-asa-ve-kaduse-sembolu... Not: Derleyen: Hülya Tokdemir Reis… İlgili yazı Ferda Ercan Uyulan Hanımefendiden alıntılar içermektedir.

11-Salih Mirzabeyoğlu, Kültür Davamız –Temel Meseleler-, İBDA Yayınları, İstanbul, sh.

12-http://www.barandergisi.net/olum-odasi-b-yedi/olum-odasi-b-yedi-tasarruf-ahlaki-397-h3940.html



Baran Dergisi 609. Sayı