Bir oluşumu ya da hareketi veya o hareketin liderini değerlendirirken, akademisyeninden araştırmacı yazarına kadar kahir ekseriyetin doğru değerlendirme miyarlarından mahrum bulunduğunu ve bilhassa hareketlerin liderlerinin nazariyelerini öncelemediklerini görmekteyiz. Fikir namusunu hiçe sayan basma-kalıp ifadelerle bu tarz bir tasnife tâbi tutulan liderlerden birisi de Kunta Hacı’dır. Kadirî Şeyhi olan Kunta Hacı, çizdiği profilin dışyüzüne bakılarak pasiflikle ve dolayısıyla Rusların adamı olmakla suçlanmıştır. Fakat serdettiği fikirlerin ve kullandığı ifadelerin bu suçlamalar ile örtüşür yanı yoktur. Bu vesileden faydalanarak Kunta Hacı’nın portresini çizmeye çalışacağız:

Halidî nisbetine sahip Şeyh Şamil Moskof’a esir düşmüş, İmamet Devleti yıkılmış ve savaştan bitap düşen Çeçenler başta olmak üzere Kafkas milletlerinin kahramanca sürdürdüğü cihad (Ruslar buna “Müridizm” diyorlar) inkıtaa uğramıştı… Fakat felaketin üzerinden birkaç sene geçmeden Kafkasya’dan yükselen Kelime-i Tehlil ve “Hû!” zikirleri büyük bir uğultu ile Saint Petersburg Kışlık Sarayı’nın ahizelerini titretmeye başlamıştı bile.

Kunta Hacı Kişiyev’in 1790’ların sonunda Çeçenistan’ın Melchu-He köyünde dünyaya geldiği tahmin edilmektedir; babasının ismi Kişi, anasınınki ise Hedi… Kunta ismidir, müridleri arasında Kişin Hacı, Mübarek Hacı gibi isimlerle anılmıştır. Çocukluğu hakkındaki bilgiler muğlak. Buluğa erdiğinde Nakşî Şeyhi Zandaklı Gazi Hacı’nın sohbetlerinden feyzlendi, bir rivayete göre ise Nakşîbendî yolunda icazet aldı. İki defa hac farizasını icra için yola koyuldu. Birkaç yüzyıl öncesine kadar hac yoluna çıkan insanlar uğradıkları illerde ilim öğrenmek ve ticaret gibi işlerle de meşgul olmuşlardır; Kunta Hacı da Bağdat’ta ve muhtelif yerlerde ilim tahsil etti. Bağdat’ta uğradığı Abdülkadir Geylanî Hazretleri’nin türbesinde kendisine bir haller geldi; üveysilik yoluyla Kadirî tarikatinde irşad izni aldı. Çeçenistan’a döndüğünde Ruslarla cihad devam etmekteydi; bu vasatta Kunta Hacı vaaz vermeye ve etrafında birçok insanı toplamaya başladı. Kunta Hacı’nın ününün hızla yayılması bazı işgüzar hocaların şer oklarını celbetti; Şeyh Şamil’e Kunta Hacı’nın aleyhinde konuştular ve Kafkas imamı, Kunta Hacı’nın Vedeno Kalesi’ne getirilmesini buyurdu. Şeyh Şamil’in sert mizacını bilen Kunta müridleri bu duruma oldukça üzüldülerse de Kunta Hacı onları teskin ederek yanına birkaç müridini alıp Vedeno’ya vardı. Şeyh Şamil, Kunta Hacı’ya iftira atan hocaları çağırdı ve O’nu fıkhî ve itikadî bazı meselelerde sorguya çekmelerini istedi. Sualleri büyük bir incelikle cevaplayan Hacı’ya en sonunda cehrî zikirden sordular; Hacı ise “Bana her birinin içinde bebek bulunan on beşik getirin cevabı göstereyim” dedi. Şeyh Şamil’in emri üzerine beşikler geldi, Hacı beşiklerin arasında cehrî zikirle dolaşmaya başladı ve belli bir süre sonra bebekler de “Allah” diye zikretmeye başlayınca, hocaların hasetçi olduklarını hakikati görmeleri gerektiğini beyan eden Şeyh Şamil, zaten veli veliyi tanır ölçüsünce veli olduğunu bildiği Kunta Hacı’yı işlerinde muhayyer bıraktı. Kunta Hacı hafî zikir ehli ile cehrî zikir ehli arasındaki ayrılığın lafta olduğunu şöyle beyan buyurmuştur: “(…) Bu kimse, tarik-i Nakşibendî ile Allah’a ulaşmış ve kendisine O’nun bereketi ve gizli nimetleri verilmiştir. Bu kimse dinini sesle izhar etmekle ve cehrî zikir lisanı ile halkı hidayet etmekle görevlendirilmemiştir. O gizlice zikir yapar ve sesli zikir yapanların sesleri ona eşek sesinden daha çirkin gelir. O kişi cehrî zikri kabul etmez, çünkü Allah’a karşı hayâsından sesini yükseltemiyor ve cehrî zikir yapanları da kendisiyle bu bakımdan kıyaslıyor. Bu kimse için cehrî zikir yapanların hâli gizlidir. Bu yüzden onları kabul etmemekle kendi açısından son derece haklıdır ve bundan dolayı günaha girmez.” Fakat bazı tarihçilere göre birtakım siyasî ayrışmalar yüzünden Şeyh Şamil, Kunta Hacı’nın vaazlarını yasaklamış ve Kunta Hacı da üç sene sonra dönmek üzere Mekke-i Mükerreme’ye, ikinci haccına gitmiştir.

İmam Şamil esir edildiği zamana denk gelen bir tarihte Çeçenistan’a dönen Kunta Hacı, vaazlarına devam etti ve mürid halkasının hızla genişlemesi, Kunta Hacı eliyle İnguş’ların İslâm’la şereflenmesi ve yapılan cehrî zikir toplantıları Rusların korkularını azdırmaya başladı. Rus komutanı, Kafkas Orduları Komutanı Prens Nikolay’a ilettiği raporlarda Kadirîlerin, Nakşîlere nazaran mutedil olduklarını, fakat Kadirî ağının kontrolden çıkacak derecede, hızla genişlediğini ifade ediyordu. Ruslar yeni bir cihad fetvasıyla karşı karşıya kalmadan önce cehrî zikri yasakladılar ve akabinde de Kunta Hacı ile önde gelen müridlerini tutukladılar. Böylelikle Moskof, kendi tabiri ile “Zikrizm”in önünü almış oldu.

Tarihi kendine göre yorumlayan edepsiz yeniyetmeler, Moskof uşağı Kadirov için tarihte misal arayacaklar ya; Kadirov’un politikası ile dışyüzden paralellik gördükleri veliye Rus ajanlığı isnad etmek piçliğini gösterebiliyorlar. Selefi ismiyle anılan Vahhabilerin asıl derdi Kadirov da değil, tasavvuftur. Kadirov’un da mensup bulunduğu Çeçenistan’daki sözde Kadirîler, Kunta Hacı’nın ölmediğine, dünyada gaib bulunduğuna ve Hz. Mehdi zuhur ettiğinde ortaya çıkarak Çeçenistan’da bir ordu kurup cihad edeceğine inanırlar. Bu bakımdan Batinîdirler; ve nasıl ki bir kısım Şiilerin –hâşâ- Hz. Ali’ye ilahlık atfetmesi O’nun büyüklüğüne halel getirmiyorsa Kadirov ve avanesinin bu görüşü de Kunta Hacı’ya halel getirmez. Kadirov Kunta Hacı’ya ilgi duyabilir, fakat ilgi duyduğu esasında Kunta Hacı değil, tahayyül ettiği karakterdir. Kunta Hacı’nın müridlerine söylediklerine bakılırsa, cihaddan bitap düşen halkı toparlamaya çalıştığı ve yeni bir huruç için de zaman gerektiğini anlayabiliriz. Mealen: “Böyle olacağını biliyordum. Halkı, açık alanlarda cehrî zikir çekmemeleri için bu sebeple uyarıyordum. Fakat biz erkenden bağırmaya başladık, Rusların şüphesini üzerimize çektik.” Kunta Hacı 1864’te tutuklanınca yaklaşık 3 bin kişilik Kadirî topluluğu protesto için zikre başladılar, Ruslara mürşidlerini bırakmalarını söylediler, Moskof tarafından red gelince topluluk Şali’ye doğru akın etti. Rus ordusu topluluğun önünü kesti, Kafkasyalılar ellerinde hançer ve kamalarla Rus ordusunun üzerine vardı lakin Ruslar gözünü kırpmadan topluluğu kurşuna dizdi. Bu olay “Şali Katliamı” veya “Hançer Savaşı” diye geçer. 1865’te ise Kunta Hacı müridi Tazu Akmirzayev isimli bir çoban, kendini imam ilan edip köylere mektuplar göndererek halkı cihada davet etti, fakat kendi köylüleri tarafından tuzağa düşürülerek Ruslara teslim edildi. II. Dünya Harbi’ne kadar aralıklarla Kadirîler Ruslara karşı ayaklanmışlardır.

Kunta Hacı, esaret sırasında çok mihnet ve çile çekmiştir, ekmek alacak parasının dahi olmadığını, yaşlılığın getirdiği zorlukları, Rusça bilmemesinin verdiği sıkıntıyı ailesine yazdığı mektuplardan anlıyoruz. Ruslar 1897’de Kafkas milletlerini Osmanlı’ya göçe mecbur ettiğinde Kunta Hacı ve tutuklanan müridlerini de serbest bırakma kararı almıştır; fakat resmi evraklar bir not düşülmüştür: Kunta Hacı Kişiyev 1865’te öldü.
***
Kunta Hacı ile birlikte zindanda bulunmuş müridi Abdüsselâm Tutgiriyev, mürşidinin muhtelif hikmetli sözlerini derleyerek iki adet risale yazmıştır: Cevâbu’s-Sâilîn ve Hüccetü’l-Mürîdîn, Ecvibetü’l-Üstâzi’l-Müfîz li Mesâili’l-Mürîdi’l-Müstafîz. Tutgiriyev, risalelerin başında “müşrik Rusların” zulümlerinden bahsetmektedir; herhalde karşısındakinin müşrik olduğunu bilen bir hareket, ona maşa olacak şekilde pasifist olmasa gerek. En asgari mantık kaidesi bunu emrediyor, nerede kaldı vicdan? Biz de bu risalelerin Türkçe tercümesinden uygun gördüğümüz bazı bölümleri yazımızda kullandık.
***
Zalimlik ve velayet hususunda:
“(…) Ve Allah Teâlâ diyor ki: “Ben efendilerin efendisiyim ve padişahların padişahıyım. Her zorbanın kaderi de benim ellerimdedir. Ve bunlara rağmen kullarım bazı zorbalarından korktuğu kadar benden korkmuyorlar. Bir zâlim hükümdar üzerlerine yürüyüp, haramlara el sürüp vâcipleri terk etme gibi şeylere zorlasa, onlar onu daha yüceltir ve emir ve hükümlerine daha riayetkâr olurlar. Ancak kendilerine hak dini ve gerçeği gösterecek ve onları sırat-ı müstakime erdirecek evliyalarımdan biri aralarında çıkarsa, onu inkâr edip onunla alay eder ve ona tâbi olmayıp eziyet ettiklerini görürsün. (…) Bana dâvet edenlerin yolunu kesenin emellerini ben keserim.”
***
Rüyada kulun asi mi yoksa salih mi olduğunun belli olduğu hakkında:
“Melekler, kulun amel defterini, uyku ile çıkan ruhuna arz ederler. Eğer kul defterini okursa, halk onu şaki saysa da o kul saîddir. Eğer kul defterini okuyamaz, şaşkın kalırsa, insanlar nazarında saîd sayılsa da Allah katında şakidir.”
***
Müslümanın esaret altındayken ettiği ibadet:
“Esir düşmüş veya hapsedilenler sırf tasdik ve ikrardan başka ibâdet edemiyorlarsa bile, Allah Teâlâ onlara, sahip oldukları faziletler sebebiyle hacı, evliya, kurra, küçük yaşta amel edenin ve nâfile ibadetin sevabının mislini verir.”
***
Avamın ettiği duanın üç çeşidi olduğu, birinin doğrudan kabul edildiği, diğerinin avamın dua etmesindeki keyfiyetten ötürü cahilce istekler olduğu için ahirete tehir edildiği, bir diğerinin ise ne kabul edildiği ne de tehir edildiğini belirttikten sonra, velilerin duasının hangi durumda kabul olduğuna dair işaretle şöyle buyuruyor:
“Allah ehlinden olan havas ile Allah arasında bir perde yoktur. Onların duası, semanın parça parça düşmesi ya da daha büyük bir şey olsa bile reddedilmez. Ancak onlar sadece Allah’tan gelen ilham ile dua ederler. (…) duası hemen cevaplandırılır. Kesin ve doğru olan budur.”
***
Velilik taslayan birinin mürşid-i kâmil olup olmadığının ölçülendirmesini verip, keramet izharı hususunda dedikleri:
“(…) Fakat bu ölçü, yani tâbi olanların istikameti sadece zulüm ve fesat zamanında delil olarak yeterli olur. Adalet ve barış zamanında ise veli, insanların kalplerini tatmin etmek, kendini tanıtmak ve tâbi olmalarını sağlamak için bazı kerametleri gösterebilir.”
“Özet olarak keşfin sâdık olması için sahibinin amellerinin Peygamber’in (s.a.v.) getirmiş olduğu şeriata uygun olması şarttır. Aksi halde o kişi ölüleri diriltse ya da topraktan altın biçse bile keşfi kabul edilemez.”
***
Rüya bahsinde söyledikleri:

“Kişinin rüyasında gördüğü şeylerden bazısı Rahman’dan bir nasihattir, bazısı ise şeytan vesvesesidir.”

“Sabahleyin ya da güneş doğmadan evvel görünen rüyanın vuku bulması hemen olur, gece ortasında görünen rüyanın vuku bulması ise tehir eder, daha sonra vuku bulur. En iyi bilen Allah’tır.”

Ve gördükleri ilginç bir rüya:

“Rüyamda Rabbimi gördüm. Rebiulahir ayının son Cuma gecesinin son üçte birinde idi. Bana şöyle dedi: Dağıstan âlimlerinin çoğu ben, dinim ve Peygamberim ile alay etti, kelâmımı küçümseyerek ahkâmımı göz ardı ettiler. Onlara gücüm yetmez mi zannettiler? Şeyh Şamil’in imameti başladığından beri yaptıkları şeylerden mesuldürler ve ondan dolayı azaba çekilecekler. Çünkü onlar dinime karşı kâfirlerle işbirliği yaptılar. Bütün fiil ve amelleri yanımda kaydedilmiştir. Bugün kendilerine mühlet verilmiş ise de, elimde ihmal edilmeyeceklerdir. Allah onların yaptıklarından gâfil değildir.”

Baran Dergisi 635. Sayı