8 Temmuz 2005 Cuma günü Sayın Salih Mirzabeyoğlu hücreye kondu. Bu, 1999 yılından beri Mirzabeyoğlu’nu dördüncü yok etme teşebbüsü...

Birincisi... 5 Aralık 1999’da 1000’e yakın askeriyle Metris Cezaevi’ne saldıran güçler, tarihte eşi- benzeri görülmemiş bir hezimete uğramış ve per-perişan geri dönmüşlerdi. Altmış İBDA bağlısı karşısında yüzlerce esir ve bir o kadar yaralı bırakan güçlerin asıl amacı, Salih Mirzabeyoğlu’nu yok etmekti.
İkincisi... 25 Ocak 2000’de, tüm ateşli silahlarını Cezaevindeki bir koğuşa yönelten ve daha önceki ağır hezimetin baskısıyla aylarca maket binalarda tatbikatlar yaparak gelen güçler, çetin direnişle karşılaşmasına rağmen, katliama yol açmak istemeyen Mirzabeyoğlu’nun anlaşması üzerine onu teslim aldı; ama öldüresiye darp etti ve o hâlde mahkemeye çıkarttı. Ama Salih Mirzabeyoğlu Napolyon’un “ Benim varacağım yere doğru yolda dünyanın bütün güçleri bir araya gelse bana bir şey yapamaz… O noktaya vardığımda  da, bir zerre bile bile beni yok etmeye yeter” (S.M. Hikemiyat. Sh. 12) sözünü hatırlatırcasına mahkemede de teslim olmadığı yargılayan tarihî savunmasını yaptı.
Üçüncüsü… 25 Ocak 2000 tarihinden itibaren Kartal Özel Tip -Labaratuvar- Cezaevi’nde, yalnız kaldığı hücresinde 150 gün aralıksız Telegram (Zihin Kontrolü) adlı işkence ve yoketme programına tâbi tutulması ve iki kere şehâdet eylemine başvurması… Allah’ın izniyle burada da Salih Mirzabeyoğlu’nu teslim alamadılar ve yok edemediler.
Dördüncüsü… 8 Temmuz 2005 Cuma günü, üçer kişi kaldığı odasından alınarak, yine yoketme gayesiyle tek kişilik hücreye konması. Kartal Cezaevi’nde , Bakanlığın izniyle 1,5 yıldır yanına adam verilmesine ve Bolu F tipi’nde de 3,5 yıldır odasında 3 kişiyle kalmasına rağmen, İnfaz Dosyası’nın Yargıtay’dan gelmesi dahi beklenmeden Bolu Savcılığı’nın emriyle apar-topar hücreye alınması, Salih Mirzabeyoğlu’nu yoketme teşebbüslerinin bir yenisi idi.
Salih Mirzabeyoğlu’na bu yapılanlar, Allah Resûlü’ne yakıştırılan “İbnüz-Zebiheyn- İki boğazlanmışın oğlu” vasfını hatırlattı bize; veraset dâvâsının çetinliği…
Salih Mirzabeyoğlu’nun hücreye konması kanunların geriye yürümesidir. Mirzabeyoğlu, 1998’in son günlerinde yakalandı ve 2 Nisan 2001’de 146/1’den idam cezası aldı. Halbuki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve bunun infazı daha sonra … Yeni TCK ve İnfaz Kanunu tarihi, 1 Haziran 2005… Nasıl olur da, 28 Aralık 1998’de yakalanan bir kişi, 1 Haziran 2005’de çıkan bir yasaya tâbi olur? Bu apaçık kanunun geriye yürümesidir. Ne kadar kitabına uydurulmaya çalışılırsa çalışılsın, ne kadar yasa çıkarılırsa çıkarılsın, bu gerçek değişmez. 1998 nere 2005 nere? Demek ki, bu devletin hukuk namusu bu kadarmış!.. “Şu suça bu kadar ceza verilecek!” diye yasa çıksın, sen de o cezaya bakıp suç işle, devlet seni 7 sene sonra çıkan yeni bir yasaya tâbi kılsın! Olacak şey değil! İdam cezasını kaldırıyorsan, o zamanki yasalara tâbi kılacaksın; bilhassa mahkumun aleyhinde olan ve onu her gün öldürecek olan farklı bir caza ve infaz sistemi uygulayamazsın! 7 sene sonra çıkarılmış ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve infazını, yedi sene önceye şâmil edemezsin! TC’nin “kanunları geriye yürütme” sabıkasının timsali şehidimiz İskilipli Âtıf Hoca’yı da rahmetle hatırlayalım.
Sen kanunları yedi sene geriye yürüt, bir günde öldüremediğin bir insanı her gün öldürecek ve diri diri toprağa gömecek hücresine ebedi olarak tık ve ondan sonra da niye insanların kolları bacakları kopuyor de!.. Salih Mirzabeyoğlu’na, Telegram adlı işkenceyle Kartal Cezaevinde yalnız kaldığı hücresinde parçalara bölüp yutmaya kalkmadın mı? 150 gün aralıksız olmak üzere 7 ay işkenceyi uygulamadın mı? Bunu emekli orgeneral Kemal Yavuz, emekli albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve emekli binbaşı İhsan Güven gibilere sorun! (emekli Binbaşı İhsan Güven, şimdi mevta) Tüm bu işkenceleri, o zaman cezaevleri genel müdürü ve şimdinin Yargıtay üyesi, cebinden “Cumhuriyet” gazetesi eksik olmayan Brejnev lakaplı Ali Suat Ertosun, “ölürlerse ölsünler!” diye alkışlamadı mı? Yine o zamanların cezaevleri genel müdür yardımcısı ve Allahsızlığını da ikrar eden Yılmaz Sağlam, “devlet 15 yaşında kız gibidir, cezaevlerine girer 70-80 kişiyi de öldürür!” demedi mi? İş makineleriyle girdiğiniz cezaevlerinde mahkumun kopardığınız kolu, daha sonra şehir çöplüğünde köpekler sürüklerken bulunmadı mı? Bunlardan daha büyük terör, bunlardan daha büyük terör kışkırtıcılığı olur mu? Ondan sonra bombalardan neden insanların kolları, bacakları kopuyor, de! Bütün bunların sorumlusu kim acaba?
Yeni TCK’nın cezaevleri ile ilgili maddeleri, içerideki İBDA’cıların dile getirdiği hukuksuzlukların düzeltilmesi değil de, aynen yasalaşarak işkencenin hukuka uydurulmasıdır. İBDA-C tutsakları tarafından hangi keyfilik ve zulüm eleştirilmiş ve “hukukunuzda dahi bu yok, hukukunuza uyun!” ihtarı verilmişse, o hususlar yasal dayanağa kavuşturulmuştur; yani işkence kitabına-kanununa uydurulmuştur. Anlaşılan yasa yapıcılar, İBDA-C üyelerinin hukuk mücadelesi ile ilgili şikayet ve taleplerini karşılarına almışlar, bire bir kanun yapmışlar; mahkumu kobay yapma hususunda bütün açıklarını kapatmaya çalışmışlar…
Salih Mirzabeyoğlu neden 5 yılda 4 kere öldürülmeye çalışılmıştır? Can alıcı soru budur!..
Salih Mirzabeyoğlu’nun kimliği, bu sorumuzun cevabını açık eder.
“Mehd” kelimesinde kâinatı toplayan, İslâm’a Muhatap Anlayış’ı yenileyen, İslâmcı mücadeleyi hedeflendiren, istikametlendiren, dost ve düşman kutuplarını işaretleyen mehdi vasıflı Salih Mirzabeyoğlu, bu kadar düşmanlıkları çekecek ve bu kadar düşmanlıkların da üstesinden gelecek bir vasıf ve yaratılışta. Allah Resûlüne verasetin gereği olarak… Bizim ise insan-müslüman oluş vesilemiz şu temel tercihtedir: Kimin safındayız, kimin askeriyiz? Mehdinin mi, Deccal çetesinin mi?
Irak’ın faturasını ödeyen İngiltere’ye taziye ilanı verecek kadar hainleşen Fettoş gibilerin, Mirzabeyoğlu hücrede diye sevinecek o… Çocuklarının, kına yakacak AKP’lilerin, Anadolu insanından 57 çeşit vergi 430 çeşit harç (haraç) alanların, yabancılarla işbirliği yaparak ülkenin kanını emenlerin, kapısının önünden arabası çalınan vatandaşı, “ben nereden bulayım!” diye tersleyen, bu hâliyle neredeyse hırsızlarla ortak çalışıyor imajı veren polislerin, askerinin başına çuval geçirilir sesi çıkmaz ama zırt-pırt türban hakkında konuşan milletten alınan vergilerle maaşını alıp millete horozlanan generallerin olduğu ülkede…
Ekonomik, siyasî ve gayri ahlakî terör estirdiği, çalıp çırpmanın, hainliğin, yalakalığın, satılmışlığın, demagoji yapmanın revaçta olduğu ülke… Ve yaşanır bir ülke için, yaşanmaya değer bir hayat için bütün bu olumsuzluklara karşı direnen Salih Mirzabeyoğlu…
Artık insanlar iki kampa ayrılmak zorundalar. Bir yanda her ne pahasına olursa olsun, her ne şekilde olursa olsun mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nu yok etmeye ve öldürmeye niyetli bir grup… Diğer yanda ise, her ne şekilde olursa olsun, her ne pahasına olursa olsun, mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nu yaşatmaya ve davasını meydan yerine dikmeye niyetli bir grup… 
“Karar” sizin!..
Aylık Dergisi 11. Sayı
Ağustos 2005
Gözden geçirilme tarihi: Mayıs 2014