Her yeni düzen eskisine göre kanun dışı(yasa dışı-illegal) dır. Yeni düzen kurulunca da ona karşı olanlar kanun dışı olurlar. İktidarı ele geçirenler, kendi iktidarını devirmek isteyenleri kanun dışı ve gayrimeşru görmüştür.
   Kanunların inanılan sisteme uygun olup olmaması mücadelede kanun yolu veya kanun dışı yolu seçimini belirler. Eğer bir rejim halkın iradî katılımıyla kurulmadıysa orada meşruiyet sorunu var demektir ve kanun dışı yol ahlâkî mükellefiyet olarak kendini gösterir. Bağlı olduğumuz inanç sistemi olarak şunu ayrıca vurgulayalım ki, meşruiyet için, halkın dili Hakkın dili olmalıdır.
   Mevcut düzene karşı olanlar her ne kadar kanun dışı yolu benimsemeseler bile düzen tarafından potansiyel olarak kanun dışı görülürler. Eğer bir tehlike arz ederlerse hukuk o kişi veya kişileri bertaraf etmeye yönelik düzenlenir. Hiçbir düzen kendi ideolojisi dışındakileri meşru görmez. Aynı şekilde düzene muhalif olanlar da yürürlükteki kanunları değil, kendi hukukunu meşru görür. Yani zıtların çatışması eşyanın kuralıdır.
    Meşruluğun kıstasının ise mevcut düzen değil, inanılan sistem olduğunu belirtelim. Bir şey yürürlükteki kanunlarca meşru görülür ama bizce gayrimeşru olabilir. Mesela zina kanunen suç değil ama bizim inandığımız sisteme göre gayrimeşru ve gayrikanunîdir.
  Demek ki, “kanunî-kanun dışı” tanımlamaları iktidara göredir ve bakış açısına göre meşruluğu tartışılır ve yer değiştirir.
   “Kim haklı ve meşru?” meselesi “hâkimiyet kimindir?” sualinin cevabıyla alâkalıdır. İslâma inananlar için bu sualin cevabı açıktır ve yönetimlerin meşruiyeti “hâkimiyet Hakkındır” esasına göre belirlenir.
   Askerî ve siyasî cebhelerin gerekliliği ve birbirlerinin mütemmin cüzü oluşu; iki kanatlı kuş misali vazgeçilemez oluşu, iktidarı ele geçirmek isteyenler için bu iki sahada teşkilatlanmayı mündemiçtir.
   Bugün PKK’nın askerî cebhesi olmasa idi, siyasî cebhesinin yüzüne bakılmazdı ve parti kapatma davaları ve yasaklarla işini bitirirlerdi. Fakat askerî cebheye yasak sökmüyor. Askerî cebhe bütün demokratik sınırlamaları aşarak, “ben varım, davam var!” diye haykırabiliyor. Silah sınır tanımıyor ve amaca hizmet eden tesirli bir araç rolü oynuyor. Bu tesbitler bütün siyasî hareketler için geçerlidir. Devletler de arkasında silah olan bir güçle kuruluyor ve böyle bir güçle yıkılıyor. Bazı silahlı hareketler başarılı oluyor, bazıları başarısız oluyor. Ama arkasında silahlı bir güç olmayan veya gücü ele geçiremeyen hareketin iktidar olma şansı yok. Eşyanın kuralı böyle…  Güç göstermeden iktidar olunamaz. Az kan dökülür veya çok kan dökülür, bu, direnişe göre değişir.
   Sivil direnişle iktidara gelen Gandi, İngilizlere karşı yapılan silahlı eylemleri de yan cebine koymuş ve işgalciyi yıpratarak iktidara gelmiştir. Neticede mevcut iktidarı devirecek bir güç meydana gelmiştir.
    Her şeyden önce gücü kullanan iktidardır ve karşıtlarına fazla bir şans tanımak istemez. Hukuku kendi isteğine göre düzenleyebileceği gibi gerekirse kendi koyduğu kuralları bile çiğner. O zaman kanun dışı yollar, aksiyonun gereği olarak değil, reaksiyon olarak da devreye girer  
 


Baran Dergisi, 260. Sayı