Anadolu’da bir söz vardır, karakteri de gösterir, “söz, senettir!” Ağızdan ne çıktıysa, odur. Bağlayıcıdır. Yunanca bir kelime var, “Lexis!” Hem kelime anlamına geliyor hem de kanun. Mesela “lex non scripta”, yazısız kanun demek. Fakat artık bu anlamında pek kullanılmıyor, “bir dil veya jargonun kelime dağarcığı” olarak kullanılıyor. “Lex Talonis”, bildiğiniz kısas anlamındadır. “Dura lex sed lex” ise “kanuna, zor, aleyhe de olsa uyulmalıdır” anlamında. Kanunların, kanunlara uymamanın bir müeyyidesi olması için “ahalinin” kanunları bildiği ön kabulü gerekir ve bu anlamda bir hukuk ilkesi de vardır: “Ignorantia legis non excusat!” Kanunu bilmemek mazeret sayılamaz, demektir. “Dura lex, sed lex” tam buraya uygun Latince bir deyimdir: Kanun acımasızdır ama kanun, kanundur; uyacaksınız!
Meselemize dönersek, önce hatırlatma babında şunu tekrarlayalım ama şuna da dikkat etmek gerekiyor: Önceden yayınlanan iki yazımız, bu ve sonraki yazılarımızda şu suçludur, bu suçludur demiyoruz! “Dura lex, sed lex!” Fakat her kanun ve karar gibi tartışma alanı açılmıştır, “hakkaniyet ve adalet” mefhumları üzerinden tartışılabilir:
“- Sorguda şöyle diyor M. F. Çıtlak:
“- İnsan ve İrfan Vakfının Ben mütevelli heyeti başkanlığını yapmaktayım. Yine bana sormuş olduğunuz Donuksa Gıda isimli şirket ile ilgili herhangi bir bilgim yoktur. Mahmut ÇELİK her ne kadar ifadesinde İrfan ve İhsan Vakfının Donuksa Gıda üzerinden et işini yaptığını söylemiş ise de bu beyan kesinlikle yalandır. Vakfımızın herhangi bir toptan et alım gibi bir işi yoktur. Sadece Kurban Bayramı’nda ve Afrika'ya yardımlarda bağış almışlığı vardır. Zaten vakıfların ticaret yapma yasağı vardır. Ticaret yapamaz. Biz vakıf adına da herhangi bir şirket ile anlaşarak da et işine girmedik. Sadece dediğim gibi ihtiyaca binaen Kurban Bayramı’nda ve Afrika'ya yardım amaçlı bağışları kabul etmiştir.”
Mahmut Çetin, aynı savcı tarafından alınan 29.11. 2019 tarihli “müşteki” ifadesinde de şöyle demektedir:
“- Fatih ÇITLAK İnsan ve İrfan Vakfının Başkanıdır. Şikayetçi olduğum Hamit AVCI, Yusuf AYDIN ve Cahit DEMİREL bu vakfın ismini kullanarak beni dolandırmışlardır. Hamit AVCI bana İnsan ve İrfan Vakfının Başkan Yardımcısı olduğunu söyleyerek, İnsan ve İrfan Vakfının ticaret işi ile uğraşamadığını, vakıfların ticaret yapmasının yasak olduğunu, bu nedenle vakıf adına Donuksa isimli şirket aracılığı ile et işine girerek et toptancılığı işini yapacaklarını, 200 tane şube açacaklarını bu şubelerde de şehit ve gazi yakınlarının çalışacağını, benim de et işi yaptığımdan dolayı etleri benden karşılayacaklarını Hamit AVCI bana söyledi.”
Amasyalı iş adamı Bekir Gümüş ve Malatyalı hayvan tüccarı Mahmut Çelik’in şikayetleri ile yazılan iddianamelerde Fatih Çıtlak’ın olmadığını tekrarlayalım; zaten sanık olan diğer kişiler değil bizim için mesele, sadece Fatih Çıtlak üzerinde duruyoruz. 2018’de başlayan “KASAP AMCA DOLANDIRICILIĞI”nda şu anda tek bir kişinin dahi tutuklu olmadığını, duruşmalara ancak “zorla” getirildiklerini de ilave edelim ve soralım: 2019 sonu Mahmut Çelik’in çığlıkları ile kamuoyunun farkına vardığı dolandırıcılık olayının iddianameye ancak 2020 sonunda dönüştürülmesinin sebeb-i hikmeti nedir?
Konuştuğum kaynaklar, Bekir Gümüş’ün Ak Partinin Amasya teşkilatında önemli bir yeri olması sebebiyle hem il milletvekilleri hem adalet bakanlığı nezdinde çabaları olduğunu söylüyor. Bekir Gümüş Beyle yaptığım konuşma da bu yönde. Mahmut Çelik ise “bir başka alem” diyelim. Şöyle: Kategorisinde vergi rekortmenliğini gören M. Çetin, dolandırıldığını anladıktan sonra hiç çekinmeden, lafını sakınmadan ve hiçbir ismi atlamadan hem video yayını yaptı hem birçok yere şikâyet dilekçesi verdi. Gerek Bekir Bey gerek Mahmut Beyler pireyi deve yapan insan türünden değiller, ne ise onu konuşanlar, Bekir Bey zaten belli, Mahmut Bey de “Erdoğan’ı uyarmak” maksatlı sert ifadeler kullandı. Sonuna kadar haklı olduğuna inanmak gerekiyor. Mahmut Çetin’in baştan itibaren yaptıkları tüm konuşmalarda ve verdiği dilekçelerde dolandırıcılık hadisesi anlatıldığı gibi, bunun başlangıç noktasının Mehmet Fatih Çıtlak ismi üzerinden olduğu devamlı vurgulanıyor. Kendisinin hadise daha başlamadan önce “hocayla konuştuğu” da, iddiası. Buna karşılık Fatih Çıtlak da bu iddialara yalan diyor.
“Şehit çocuğu” ve Tek Rumeli Tv’de “İslam ve İnsan” başlıklı program yapan sanık Yusuf Aydın’ın bahsettiği, vakfın başkanı ile Fatih Çıtlak tarafından Ukrayna’ya gönderilme hadisesi var, et ticareti için ve Yusuf Aydın “vakıf başkanı beni orada da aldattı” diyor; programın ismiyle, Fatih Çıtlak’ın vakfının isminin parelelliği de dikkat çekici elbette.
Fatih Çıtlak’ın, artık internette de bulunan bazı fotoğrafları mevcut. Birinde “Kasap Amca Dolandırıcılığı/Donuksa Gıda”nın baş sanığı olan Hamit Avcı ile dönemin tarım bakanının odasında toplantı halinde oldukları görülüyor. Diyanet İşleri Başkanının veya bilmem ne belediyesinin başkanının odasında çekilmiş bir fotoğraf olsa bir şekilde tevil edilebilir ama hayvancılık ile ilgili bakanın odasında toplantı halinde gösteren bu fotoğraf, şüphe uyandırmıyor mu? “6 tarikatın şeyhi” olan birinin tarım bakanlığında, sabıka kaydı oldukça uzun Hamit Avcı ile “toplantı”da olması, garip değil mi?
Tüm bu fotoğrafların farkına, Mahmut Çetin ve Bekir Gümüş soruşturmaları üzerine vardık. Mahmut Çetin’in videolarında bahsettiği bir mevzu var ki, soruşturmanın kovuşturmaya geç intikal etmesi ve sevk maddesini herhalde açıklıyor. M. Çetin’in sadece bir yerde ismini zikredip daha sonra bahsetmemesi sebebiyle biz de ismini vermeyeceğiz; “Cumhurbaşkanının avukatlarından biri”nin onu aradığı ve konuştuğu, sonrasında da konuşmaya devam ettiğinden bahsediyor. Gerek M. Çetin’in gerek Bekir Gümüş’ün derdi, üzüm yemek, bağcıyla dertleri yok. Paralarını istiyorlar, sorumluların cezalandırılmasını talep ediyorlar, bunların “cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın arkasından iş çevirdiklerini” söylüyorlar, “Ankara’da büyük bir çete” diye vurguluyorlar. İşte bu noktada, madem “üzüm yemek derdiniz”, şu ifadelere bir çeki düzen verelim, denmiş olabilir mi? Hayır, kötü maksatlı değil; bu dosya, verilen bu isimlerle, bu dönemde, iddianameye dönüşemez, ama çeki düzen verirsek, iddianame yazılır, sanıklar yargılanır, siz de “üzüm yersiniz” denmiş olabilir mi? Dolandırılan, iflas ve haciz batağında çırpınan, senelerce seslerini duyuramayan “KASAP AMCA MAĞDURLARI” için bu teklif makuldür, kabul edilebilirdir.
Ama, yargılama adalet üzerine ve hızlı bir şekilde tahakkuk ettirilirse!
Şu anda açılmış iki dosyada da tutuklu sanık yok, sanıklardan çoğu 2013-2014’den beri “inek hırsızlığı” yani hayvan dolandırıcılığından da sabıkalı, daha önce bu dosyalardan tutuklanan sanıklardan ikisi de üst mahkemeye yapılan itirazlarla serbest kalmış, duruşmalara tam kadro katılım yok, hiçbir tedbir kararı yok! “6 tarikatın şeyhi” Mehmet Fatih Çıtlak da “sema ayini gösterisi” yapıyor her ay!
Dosyadan M. Fatih Çıtlak’ın ismi, onca iddia ve şüpheye rağmen çıkartılırsa, buna hangi “lex-is”/kelime uygundur diye o “cumhurbaşkanı avukatına” sormak gerekiyor! Dura lex, sed lex! Adama göre muameleci kanun ve uygulama yerli yerince durdukça, “kanun acımasızca tatbik edilmedikçe”, ortada ne adalet, ne hukuk kalır. Mağdurlar da açık açık konuşmaya başlayabilir. Çünkü, en az beş sene sürecek bir muhakeme süreci var ve paralarını alma imkanları da hiç yok gibi. “Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın avukatı” yetmezmiş gibi bir de Ağrı belediye başkanı Savcı Sayan’ın çok yakın akrabası da sanıkların avukatlığını yapıyorken, “KASAP AMCA DOLANDIRICILIĞI” dosyasında 200 milyonları çalınan mağdurların haklarını savunmaları ne kadar mümkün olacaktır?
Onu bilemeyiz elbette ama iki dava dosyasından da bahsetmeye, gariplikleri anlatmaya, ÇALINAN PARA BİR ŞEKİLDE İADE EDİLENE ve sanıklar cezalandırılana kadar devam edeceğiz.
Baran Dergisi 769.Sayı