İnsanların birbirine itimad ve ittiba etmelerine sebeb olacak mücerret mânâlar katledilince yerlerini muhalifleri, yani şantaj ve maddî vaadler aldı. Ferdî planda bu şekildeki tezahürün milletlerarası münasebetler üzerindeki yansıması da benzer bir şekilde oldu. Bilhassa Batılı ülkeler, şahsiyet ve hakiki hürriyeti hükümsüz kıldıkları dünyada, kendi güdümlerine sokmak istedikleri liderleri şantaj ve parlak istikbâl vaadleriyle kontrol altına aldı yahut bertaraf ettiler.  Orta ve uzun vadeli bütün kurgularını da bu anlayışa dayanarak yaptılar.
***
Suudî Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülen Cemal Kaşıkçı... Suudî Arabistan’dan 15 kişilik bir ekip İstanbul’a geliyor. Bu ekibin içinde Suudî Adlî Tıbb’ının başında olan asker de var. Randevulu olarak konsolosluğa gelen Cemal Kaşıkçı burada öldürülüyor. Ekip ise geldiği gibi Suudî Arabistan’a geri dönüyor.

Herkes bu ekibin suikast için geldiği ve adlî tıbbın başındaki adamın da cesedi yok ederken delil bırakmamak üzere yollandığı hususunda hem fikir. Oysa biz böyle düşünmüyoruz. 
***
Suudî Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 33 yaşında. Şu ânda tahtta olan Kral Selman Bin Abdülaziz ise 82 yaşında. Veliaht Prens, Suudî Arabistan’da ikinci bir Atatürk olmak vazifesini kendisine misyon edinmiş, ülkesini Batılılaştırma ve sekülerleştirme yolunda kararlı adımları olan; Amerika’da Evangelikler, Yahudiler ve onlarla işbirliği hâlinde olan B.A.E. gibi ülkelerle arası son derece iyi bir isim.
***
Hadi biraz gazetecilik yapalım:

Ağustos 2018: Suudî Arabistan’da Veliaht Prens bin Selman’ın izlediği İsrail yanlısı politika, Amerika güdümünde düzenlenen ekonomi dolayısıyla içeride yaşanan kriz ve sekülerleşme hamleleri Suudî halkından tepki görüyor. Arabistan’da bir halk ihtilâli ihtimali konuşulmaya başlandı.

29 Eylül 2018:Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, Batı Virginia’daki bir konuşmasında Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud’a atıfta bulunarak “Milyarlarca doların var, biz olmasak uçaklarını bile koruyamazsın” diyerek aşağıladı.

1 Ekim 2018:Veliaht Prens Selman’ın New York ziyaretinde, Japon SoftBank ile yaptığı görüşmenin ardından duyurulan ve 200 milyar dolar yatırım gerektiren 200 gigavatlık dünyanın en büyük güneş enerjisi projesinin Suudi Arabistan tarafından rafa kaldırıldığı açıklandı.

2 Ekim 2018:Suudî gazeteci Cemal Kaşıkçı, Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na girdi ve çıkamadı. 

4 Ekim 2018:Trump, Kral Selman’ı açık açık tehdit etti. Dünyanın yarısından çoğu ile kavgaya tutuşan ABD Başkanı Trump, son olarak Suudi Arabistan yönetimini açık bir dille tehdit etti. Mississippi’deki mitingde konuşan Trump, “Kral Salman’ı severim, ama ona dedim ki, ‘Bak Kral seni koruyoruz. Biz olmasak orada (iktidarda) 2 hafta bile duramazsın. Ordun için ödeme yapmalısın.”

11 Ekim 2018:Suudi gazeteci hakkında yürütülen soruşturmaya ABD de dâhil oldu. ABD Başkanı Donald Trump, Fox News’a yaptığı açıklamasında “Amerikalı soruşturma ekiplerinin Türkiye’ye yardımcı olduklarını” söyledi. Trump, “Müfettişlerimiz orada, Türkiye’de. Türkiye’yle birlikte çalışıyoruz. Doğrusu, Suudi Arabistan’la da birlikte çalışıyoruz. Ne olduğunu ortaya çıkarmak istiyoruz” dedi.

İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt da, Kaşıkçı’nın öldürüldüğü yönündeki şüphelerinin doğru çıkması halinde Suudi Arabistan’ın “ağır sonuçlarla” karşı karşıya kalacağını söyledi.

15 Ekim 2018: ABD Başkanı Donald Trump, Kaşıkçı olayıyla ilgili Kral Selman’la görüştüğünü Dışişleri Bakanı Pompeo’yı Suudi Arabistan’a göndereceğini duyurdu.

16 Ekim 2018:ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo aynı gün Suudi Arabistan’da Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüştü.

Görüşme sonrası ABD, Suudi Arabistan’a ‘kapsamlı ve şeffaf bir soruşturma’ çağrısında bulundu.

Ayrıca ABD Başkanı Trump da paylaştığı Twitter mesajında Prens Selman’la konuştuğunu, Prens’in Kaşıkçı’nın akıbetine ilişkin bilgi sahibi olmadığını söylediğini yazdı.

18 Ekim 2018:ABD Başkanı Donald Trump, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasıyla ilgili olarak Suudi Arabistan’ı kollamaya çalıştığı ve yaşananları örtbas etmeye çalıştığına yönelik suçlamaları reddetti.

Beyaz Saray’da gazetecilere bir açıklama yapan Trump, müttefiklerini yalnız bırakmayacaklarını söyledi.

Trump, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın yaşananlar hakkında hiçbir bilgileri olmadığını umduğunu belirtti.

ABD Başkanı ayrıca Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna girmesinden sonra yaşananlara dair ses veya görüntü kaydı varsa, bunu Türkiye’den talep ettiklerini açıkladı.
***
“Herkes bu ekibin suikast için geldiği ve adlî tıbbın başındaki adamın da cesedi yok ederken delil bırakmamak üzere yollandığı hususunda hem fikir. Oysa biz böyle düşünmüyoruz.” demiştik. Çünkü biz şöyle düşünüyoruz: Suudî Arabistan’dan bir ekip, Cemal Kaşıkçıyı sorgulamak üzere Türkiye’ye geldi. Bu ekip içinde bulunan Adlî Tıbb uzmanının vazifesi ise adamın cesedini ortadan kaldırmak değil, sorgu esnasında kullanılacak olan ilaçların dozunu ayarlamaktı. Amaç ise Suudî hanedanı içindeki ayrılıkçıların tesbit edilmesiydi. Bu ilaçları nereden temin etmişlerse (İsrail ile CIA veyahut İngiltere), tuzağa düştüler; doz fazla geldi ve Kaşıkçı ellerinde kaldı. Otopside kullandıkları ilaçlar çıkacağı için de adamı parçalayıp yok etmek yoluna gittiler.

Bunun dışındaki hiçbir ihtimâl makul görünmüyor. Verirsin parayı, adamın kafasına biri gider sıkar. Kimse bu şekilde adam öldürecek şekilde salak değil, Suud ailesi bile. 
***
Şimdi gelelim esas meseleye... Doğu Akdeniz’de bulunan petrol ve gaz rezervi, dünyadaki ekonomik dengeleri altüst edebilecek çapta büyük. Keşfedilen havzalardan en büyüğü olan Leviathan’ın korsan devlet İsrail’in münhasır ekonomik bölgesinde olması, milletlerarası ekonomiyi elinde tutan kliklerin rahat bir nefes almasını sağlamışsa da aynı bölgedeki diğer havzalardaki petrol ve doğalgaz yataklarının çapının tam olarak kestirilemiyor olması endişelerini arttıran sebeplerden. 

Suudî Arabistan, Doğu Akdeniz’e kıyısı olan bir ülke değil; fakat kendi güdümüne aldığı Mısır ve Ürdün ile söz sahibi olduğu Filistin-Gazze dolayısıyla bölgeden çıkartılması planlanan enerji kaynaklarının kaderini belirleyecek anahtar konumda bulunuyor. Düne kadar enerji piyasasındaki fiyatlandırmaları yapabilecek kadar güçlü olan Suudî Arabistan, bu yeni keşiflerle beraber önemini yitirmek bir yana, daha da önemli bir mevkie gelmiş vaziyette. Dolayısıyla, bugüne kadar olduğundan daha fazla kontrol altına alınması gereken bir görüntü arz ediyor.
***
Biriktirdiğimiz bu bilgiler ışığında cereyan eden hadislere yeniden baktığımızda iki ihtimal belirmiş oluyor. 

Birincisi, ABD-Yahudi ittifakının bir daha boynundan çıkaramayacağı şekilde Veliaht Prensi şantajla kayıtsız şartsız teslim almasıdır. Bu sayede Suudî Arabistan ve Doğu Akdeniz’de Suudların güdümünde hareket eden Mısır gibi ülkeler de peşinen kontrol altına alınmış olacaktır. 

İkincisi ise ilk planda akla gelmese de İngiliz istihbaratının böylesi bir operasyona imza atmış olduğudur. Eğer ki Suudî Arabistan’ın kayıtsız şartsız ABD-Yahudi güdümüne girmesinden ve Veliaht Selman’dan rahatsız olan İngilizler bu işi tezgâhlamışlarsa, bu sürecin neticesinde ABD-Yahudi ittifakının aksine, Veliaht’ı koltuğundan düşürmeyi ve eskiden olduğu gibi Suudî Arabistan ve Ortadoğu’daki hâkimiyetlerini tescillemenin ve “Doğu Akdeniz’de ben de varım” demenin peşindedirler. Brexit sürecinin faturası bu kadar kabarık bir şekilde önlerinde dururken, Suudî şirketlerin Veliaht Prens sebebiyle bir bir Amerika’ya kaçması İngilizler açısından kabul edilemeyeceği gibi Doğu Akdeniz’deki pastayı da bunlara bırakmamak adına ellerinden geleni artlarına koymayacaklardır. Nihayetinde bir asrı aşkın zamandır bölgede istihbarat teşkilâtı olan bir Birleşik Krallık’tan bahsediyoruz. 
***
Türkiye, kendi istihbarat teşkilâtının sağlıklı çalışması dolayısıyla üzerine atılması ihtimâl dairesi içinde olan bir cinayetten kendisini aklamışsa da, bize kalırsa asıl tehdit Yahudi ve Amerika tarafından boynuna tasma takılmış bir prensin yarın öbür gün Suudî tahtına çıkma ihtimâlidir. Ama yok, bu işin arkasında İngilizler varsa ve onların yarın Selman yerine bu seferde kendilerine hizmet etmek üzere bir başkasını tahta çıkarmaları kısa vadede işimize gelse de uzun vadede yine Türkiye açısından riskler taşımaktadır. 

Bir diğer taraftan, her hâlükârda Suudî Arabistan İslâm Siyasî Birliği önündeki en büyük engeldir ve Türkiye’nin böyle bir ideali gerçekleştirmesinin yolu bu ülkenin tarih sahnesinden silinmesinden geçmektedir.
***
 Biz burada “Andımız” dolayısıyla “Büyük” Atatürk’ün bizi köklerimizden kopartıp, hazırlop bir şekilde Batılıların sofrasına koymak üzere gösterdiği “büyük” hedef ile “açtığı” yolu tartışırken, esas gündemi bir türlü yakalayamıyoruz ne yazık ki. 

Arabistan’dan bu hadise vesilesiyle gelmesi beklenen para bile içinde bulunduğumuz ekonomik zorluklara rağmen birinci değil, ikinci dereceden önemlidir. Esas olan Suudî Arabistan’ı Yahudi ve Amerikan hegemonyasından uzaklaştırmak ve böylelikle de dünya müesses nizamın üzerine kurgulandığı temel dinamikleri bozmaktır. İngilizlerin muvaffak olması şimdilik Türkiye’nin işine gelmekle beraber, orta ve uzun vadede belki de bundan daha büyük belâların başımıza sarılmasına vesile teşkil edeceği için şimdiden bundan sonrasının hazırlığı içine girilmesi gerektiği de unutulmamalıdır. 


Baran Dergisi 615. Sayı