Genel olarak “28 Şubat” denildiğinde ne anlamalıyız?
En temelde 28 Şubat, Kemalist sistemin İslâmî değerlere, İslâmî taleplere ve Müslümanlara olan düşmanlığının somutlaştığı ve öne çıktığı bir dönemdir. Kemalist zorbalığı sadece 28 Şubatla da sınırlayamayız, 28 Şubat bu zorbalığın ve hukuksuzluğun daha da pervasızlaştığı bir dönemi ifade eder. Türkiye’de yaşayan Müslümanların sistem ve rejimle sorunu o dönemle sınırlandırılamaz.

Sosyal ve siyasî olarak bir dönüşümün yaşandığı Türkiye’nin 28 Şubatçı zihniyetten arındırıldığı söylenebilir mi?
Allah’a hamd olsun ki, 28 Şubat dönemiyle bugünü kıyasladığımızda, o dönemki hukuksuzlukların ve zorbalıkların devam etmediğini görüyoruz. Fakat bununla birlikte Kemalist sistemin resmî ideolojik dayatmaları bütünüyle ortadan kalkmış değil; sadece biraz önce söylediğim iyice pervasızlaşan ve hukuksuzlaşan uygulamaların gerilemesinden söz edebiliriz. Sistemden kaynaklanan İslâmî kimliğe düşmanlık, ötekileştirme, baskı altına ve yok sayma gibi çabaların laik sistemin doğası gereği devam ettiğini görmekteyiz.

2013’te 28 Şubat Davası görülmeye başlandı; ama bu dava sadece askerî kanada yönelik açıldı; o da sulandırıldı. Sizce medya ve sermaye ayağına müdahale edilmeden 28 Şubat ile hesaplaşılabilir mi?
Hem Müslümanlar açısından hem de Türkiye’deki toplum düzeni açısından 28 Şubat Davası’nın açılmasını müsbet bir gelişme olarak görüyoruz. Dava ile alakalı olarak ise iki temel problem var. Birincisi, dava baştan itibaren çok sulandırıldı. Darbeye dair bir yargılamanın bu kadar ciddiyetsiz şekilde yürütülmemesi gerekir. Öte yandan darbecilikleri herkes tarafından malûm olan kişilerin tutuksuz yargılanmaları da hukuk mantığı açısından kabul edilebilir bir şey değildir. Şu an dava bitmiş değil ceza da alabilirler; ama bu kadar zulüm ve hukuksuzlukların yargılandığı bir davanın sanıklarının nitelikli bir şekilde yargılanmalarını bekliyoruz. İkincisi ise, sizin de soruda bahsettiğiniz gibi 28 Şubat komple ele alınması gereken bir darbe dönemidir. Bunu sadece Batı Çalışma Grubu uygulamalarına indirgemek ve onunla sınırlandırmak doğal olarak yanlıştır. Tabiî ki BÇG faaliyetleri 28 Şubat’ta önemli bir rol oynadı; ama 28 Şubat sadece BÇG’de görevi askerlerin faaliyetlerinden ibaret değildir. Bu hadisenin siyaset, sermaye, üniversite ve hepsinden önemlisi yargı boyutu var. Bu dönemi komple bir darbe süreci olarak ele alırsak, bu süreçte aktif rol oynayan, organizasyonda fonksiyonu olan şahısların ve kurumların bu darbe yargılamalarının dışında tutulmuş olması, daha doğrusu onlara dönük herhangi bir yargılama prosedürünün başlamamış olmasını büyük bir eksiklik olarak görüyoruz.

28 Şubat’ın getirmiş olduğu mağduriyetler de devam etmekte. Cezaevlerinde yüzlerce Müslüman tutsak var. Bu mağduriyetler nasıl giderilecek?
Bu demin söylediğim konuyla hemen beraberinde gelmesi gereken bir şey. 28 Şubat faillerinin önemli bir kısmı yargılanmazken bilhassa 28 Şubat’ın yargı ayağını oluşturan, yargı mekanizması yargılanmazken 28 Şubat mağdurlarının hala içeride olması, elbette başlı başına bir zulümdür. Bu konuyla ilgili talepler başta kamuoyu olmak üzere dinlendi ama somut bir adım atılmadı. Şu anda da ciddi anlamda bir beklenti içerisinde olmadığımızı maalesef söylemek durumundayım. Öncelikle elbette ki yetkili konumda olan hükümet ve meclisin darbe dönemi mağdurlarıyla alakalı herhangi bir düzenleme yapmamış olması ve yapma eyleminde de gözükmemesi hukuk açısından bir sıkıntı. Bunun açık bir zulüm olduğunu vurgulamak isterim… Ama bununla alakalı da elbette kamuoyuna ve özellikle İslâmcı camiaya büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu konuyla alakalı ciddi ve nitelikli bir talep hala oluşturamadığımızı maalesef bir özeleştiri olarak da ifade etmekte fayda olarak görüyorum.

Peki hükümet genel olarak darbelere karşı bir söylem geliştiriyor. Böyle bir darbenin getirmiş olduğu mağduriyetlerin giderilmemesi, gelecekte bir darbe yapılamama ihtimalini düşündüklerinden mi kaynaklanıyor acaba?
Ben şu anda Türkiye’nin gündeminde darbe tartışmasının olduğunu düşünmüyorum. Mevcut darbeci kesimlerin de en azından yakın vadede darbe tehdidinde bulunabileceklerini düşünmüyorum. Ama tabiî ki Türkiye’de Kemalist ideoloji bütünüyle koparılmadıkça darbe tehdidi bütünüyle ortadan kalkmış olmayacaktır. Mağduriyetlerle alakalı bir duyarsızlık olmasından ziyade bu konuyla alakalı herhangi bir adım atılması riskler barındırdığı için bu hususta bir şey yapılmadığını düşünüyorum. Hukuken bununla alakalı yapılması gerekenlerin adımı atıldığı takdirde hukukî düzlemde bütün bir sürecin tartışmaya açılması ve o dönemde verilen bütün kararların açılmasını yargı mekanizması göze alamıyor diye düşünüyorum. Benim hükümet üzerinde gördüğüm başka bir sıkıntı da şu; “İslâmcıları şeriatçıları affediyorlar, bu insanların yollarını açıyorlar” diye Kemalist kesimin ortaya çıkartabileceği tepkiyi göze alamadıklarını düşünüyorum.

ÖZGÜRDER olarak Müslüman tutsaklarla alakalı program yahut çalışmalarınız var mı acaba?
Bu konu sürekli olarak gündemimizde ama yoğun olarak gündemleştirme konusunda bir başarı elde ettiğimizi söyleyemem. Konuyla ilgili zaman zaman açıklamalar, ziyaretler, raporlar hazırlıyoruz. En azından kendi çapımızda bir şeyler yapıyoruz. 28 Şubat’la alakalı da bu yıl ve geçen yıl özellikle mağduriyet konusunu gündeme getirmiştik. Mağduriyetlerin büyük bir kısmı şu anda ortadan kalkmış durumda. Ancak özellikle cezaevlerindeki mağdur Müslümanlarla alakalı 28 Şubat’ın yıldönümünde bir faaliyetlimiz var.

İçeride ne kadar Müslüman tutsak var?
Net rakamı bilemiyoruz; ama en azından 28 Şubat döneminde cezaları onaylanmış 500-600 civarında Müslüman cezaevlerinde. Onun haricinde bu sürecin ne zamana kadar uzatılacağı çok kolay bir tartışma konusu değil. Ama şu anda toplam 2000’e yakın İslâmî davalardan yatan Müslüman var. Bu kişilerin en azından 500-600 civarı 28 Şubat sürecinden beri içeride.

Cezaevlerindeki muamele ve ortam nasıl?
Cezaevinden cezaevine göre ortamlar değişiyor. Bazı cezaevlerinde daha sık uygulamalar olurken, bazı cezaevlerinde sadece prosedürün uygulandığını biliyoruz. Ama en temelde, bu insanların cezaevlerinde bulunması bir özgürlük gaspıdır. Bu anlamda özellikle 28 Şubat süreci gibi, DGM, işkenceli ifadeler, polis baskısı, kurgusal senaryolar ve en sonunda da 28 Şubat’ın tezgâhından geçmiş Yargıtay mensuplarının verdikleri kararlar yüzünden insanların içeride bulunmasının ve bu sürecin hala devam etmesinin başlı başına bir zulüm ve işkence olarak görülmesi gerekiyor. Cezaevlerindeki şartlar ne olursa olsun, oradaki sıkıntı ve baskılardan daha önemlisi insanların içeride hukuksuz-adaletsiz şekilde yatıyor olmasıdır!

Teşekkür ederiz hocam, hayırlı günler.
Ben teşekkür ederim, hayırlı günler.
Baran Dergisi 476. Sayı