Yüce kudsiyetin verdiği ilahi haz ve iman dolu bir aşkla, aynen uzaktan geldiğini görür görmez babasının kucağına coşkuyla atlayıp şapır şupur öpen ve öpülen bir sabi çocuk ruhu ve sevinciyle mübarek rahmet ve af ayını kucaklayıp sarılmak ne güzel oluyor Rabbim...
Hoş geldin ey Kur’an ve kurtuluş ayı, sefalar getirdin. Dinmeyen acılar karşısındaki vurdumduymazlığa, haram helal demeden yiyip içenlere, korkusuzca Müslüman kanı akıtanlara, cahiliye devrinden aşırma, şirk ve küfür hegemonyasının dehlizlerinde yüzen hal ve hareketimize bu sefer olsun bir çeki düzen verip bizi adam etmeden gitme ne olur ey ay yüzlüm, Kur’an sözlüm...
Âlemlerin rabbi olan yüce Allah, yine de kullarına o kadar çok acıyor ki, o gazabını geçen merhametinin gereği olarak nimet ve rızıkları alabildiğine bizim hoyratlığımıza densiz ve dengesizliğimize “Adaam sende, ondan bundan bana ne” mealindeki tavrımıza bakmadan yağdırıyor da yağdırıyor.
Hamd ve şükre, gerçek kulluğa layık olan o ulu Rabbimiz ki;
Zalimlerin ve sömürgeci, gaddar ve cani ruhlu silah üreten insanlık düşmanı İsrail ve diğer güçlü devletlerin, durmadan Müslüman katlettiği, yüz binlerce çoluk çocuğu evsiz barksız ve yetim bıraktığı şu süreçte, tüm mazlumların ıstırap ve acısını duymazdan geldiğimiz şu mübarek aylarda, bizi merhamet ve şefkatle yargılar mı dersiniz?
Tuttuğumuz oruçları, kıldığımız namazları, menbaının neresi olduğu belirsiz zengin sofralarında açtığımız iftarları acep kabul eder misin ey Gaffarezzünüp?
Rabbim sana sonsuz hamd ve şükürler arz ederken, bu, evveli yani ilk on günü rahmet, ortası mağfiret, son on gününü de Cehennem azabından kurtulma günü olduğunu bize müjdeleyen, bizi rahatlatan Habibin (sav)’e de selam olsun. Hem de yüz binlerce salat ü selam olsun o yüce nebiyi anlamak ve anlatmak istemeyen  baykuş beyinli türedilere inat..
Rabbim o eskimez ve pörsümez yüce Kur’an’ının da bu mübarek ayda indirilmesi bir esrar deryasında kaybolup gizlenmiş olan, yüce ayetlerinden biri olsa gerektir mutlaka.
Ondaki o yüce sırrın kudsiyet ölçüsü ancak senin bilgin tahtındadır. Ne olur Rabbim, inen ve indirilenin aşkına o sırra bizi de sırdaş et ki, bu ramazanda olsun gerçeği görelim de kendimize gelelim...
Çünkü Kur’an asıl, Ramazan usuldür; usul ve üslup gereği usulün haberi aslından kaynaklanırsa, asılın tarif ve tavsiyesi tüm formülleriyle uygulanmalıdır.
Ey insan! Kur’an’dan kaynaklanan bir aylık ramazana evet diyor, tutuyorsun da günde beş vakte sıra gelince “hayır” der gibi bir tavır içinde kıvranıp duruyorsun.
Hac, zekât, cihat gibi ilahi kavramlar Kur’an levh-i mahfuzundan süzülüp gelen emirler olduğu açık açık beyan edildiği halde, bunları sen es geçip kafana göre İslam dizayn ediyorsun; sakın etme!
Böyle mantık yürütenler, ramazandan ramazana eline Kur’an alanlar, arada bir âleme karşı ayıp olur diye teravihe gidenler, günlük beş vakte rağbet etmeyen Müslüman görünen dostlar vay sizin halinize!
Ey yücelerin yücesi, teklerin tekinden de tek olan ulu mabudumuz. Ne olur bizi nefislerimizin eline bırakma.
Sen Kur’an’da nefisler üzerine yemin ediyor ve şöyle diyorsun; “Kendini eleştirip yaptıklarına pişmanlık duyan nefse yemin ederim.”
İşte bu nedamet feryadıyla kapına gelen günahkâr ve zelil bu kulun şu mağfiret ayının ilk günlerinde bütün Müslümanlar adına mağfiret dileniyor, lütfet de;
“Men arefe nefsehü fegad arefe rabbeh” sır çizgisinde yürüyenlerden olalım...

Baran Dergisi 489. Sayı