Kıbrıs Barış Harekatı 20 Temmuz 1974 tarihinde başladı. Yapılan iki harekatla Türkiye lehine önemli mesafeler kat edildi. En azından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu harekatlar sonucunda kuruldu. Böylece Yunanistan’ın hayali ENOSİS’in önüne geçilmiş, Türklerin de asimile edilmesi önlenmiş oldu.
Ancak aradan 38 sene geçmesine rağmen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti lehine olabilecek hiçbir gelişme olmamış, tam aksine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sonu hazırlanmıştır. Zira gizli olarak yapılan ve milletin gözünden kaçırılan anlaşmalarla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti elden çıkartılmış bulunmaktadır.
Nitekim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Rumlarla imzalanan anlaşmalar ve aşağıda dökümü yapılacak olan belgelerle verildiğini görmekteyiz.
Zira Avrupa Birliği müktesebatında ve hiçbir yerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden bahsetmemekte, sadece ‘The Republic of Cyprus’ olarak bahsetmekte ve Kıbrıs’ın Rumlara ait olduğu böylece vurgulanmaktadır.
AB’nin Kıbrıs için yapmış olduğu bu tarif boşuna değildir. Çünkü Ak Parti hükümeti 2004 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Rumlara teslim etmiş, ancak bunu Türk halkından saklamıştır.
Nitekim “Avrupa Birliği 6 Ekim 2004 tarihinde Türkiye ile ilgili üç belge yayınladı. Bunlardan İlerleme Raporunda şöyle denilmekteydi. ‘Kıbrıs bandıralı gemilerin yada Kıbrıs limanlarına girmiş gemilerin hala Türk limanlarına girilmesine izin verilmemektedir. AB müktesebatı, uluslar arası anlaşmalar çerçevesinde uygulanmaya konulmalıdır.’
Bu demektir ki, Ak Parti hükümeti daha Ekim 2004’de Türk limanlarını Kıbrıs Rumlarının gemilerine açmak zorunda olduğunu biliyordu. Bu, AB’ne girme uğruna verdiği ödünlerden sadece biriydi… 8 Ekim 2004 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de ‘biz mutlaka AB üyesi olma hedefinden vazgeçmiyoruz. Bu hedeften geri dönmeyeceğiz. Sanıyorum ki bir gün bu hedefe ulaşacağız’ sözleri ile AB üyesi olma hedefi uğruna, çok ağır bir ödün vermeye, Kıbrıs’ı Rumlara teslim etmeye karşı çıkmadığını dolaylı olarak ifade etmiş oluyordu…
Peki, Orgeneral Hilmi Özkök böylesi önemli bir konuda esnek davrandı mı? Bu sorunun cevabını Orgeneral Hilmi Özkök’ün 31 Aralık 2004 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerine verdiği yeni yıl mesajında görüyoruz: ‘AB üyeliğinin, ulu önder Atatürk’ün bizlere vermiş olduğu Türkiye’yi çağdaş uygarlığın ilerisine taşıma hedefi için önemli bir araç olarak görmekteyiz.’ Ağır Kıbrıs ödününe rağmen Orgeneral Hilmi Özkök, AB üyeliği hedefine böylece sımsıkı sarılıyordu.
3.12.2004 tarihinde de Avrupa Parlamentosu, Türkiye’ye verdiği raporda klasör 38; ‘Kıbrıs Cumhuriyeti AB üye devletlerinden biridir. Türkiye ile müzakerelere başlamak, doğal olarak Kıbrıs’ın Türkiye tarafından tanınması anlamına gelecektir.’
İşte bu raporu Ak Parti hükümetinin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de kabul etmiş… ayrıca 29 Temmuz 2005’de imzaladığı bir ek protokolle Gümrük Birliği Anlaşmasının Kıbrıs Rum Cumhuriyetini de kapsayacağını kabul etmiştir.” (Yılmaz Dikbaş, İğfal, sh:331-337 özetle)
Bu açıklamalardan anlaşılan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin artık sadece adının kaldığıdır. Hükümet yetkilileri maalesef Kıbrıs meselesinde milleti uyutmaktadır. Tıpkı Kıbrıs Barış Harekatının asıl mimarı rahmetli Erbakan olduğu halde, bu husus gizlenip, merhum Ecevit’e mal edildiği gibi. Kıbrıs Barış Harekâtı için aziz milletimiz 498 evladını şehit vermiştir. Bu kan bedeli ödenmeden, bir takım ihtiraslar ve makamlarda kalabilme adına Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin peşkeş çekilmesine elbette sessiz kalmayacaktır. Belki de Ayşeler yeniden tatile çıkabilir.        




Baran Dergisi 289. Sayı