Geçmişten Geleceğe Vakıf Tasavvuru” isimli eser, araştırmacı yazar Abdullah Kiracı’nın geçtiğimiz senelerde Baran Dergisi’nde haftalık olarak tefrika edilen vakıf konulu yazı dizisinde oluşuyor.

551 sayfalık eser dört ana bölümden oluşmaktadır.

1-  Vakıf kelimesi ve vakıf müessesesinin kaynağı ile dayanaklarının incelendiği giriş bölümü.

2- İslâm öncesi medeniyetlerde vakıf müessesesinin ele alındığı kısım; bu bölümde Çin’den eski Mısır’a, Hindistan’a ve oradan Roma ile Avrupa’ya kadar farklı kültür, din ve medeniyetlerdeki vakıf müesseselerinin incelendiğini görüyoruz.

3-  Peygamber Efendimizin kurmuş olduğu vakıflardan başlayarak, günümüze dek uzanan zaman zarfında Müslümanların kurmuş olduğu vakıflar değerlendiriliyor.

4- Genel tabiriyle İslâmî vakıf hukuku üzerine çalışılmaktadır.

Kitabın önsözüne baktığımızda, yazar, genel ağırlığı nazarî ve terkibî olmak zorunda olan İbda Külliyâtının bir muhatabı olarak, külliyât ile hayatın pratik sahaları arasında kurulması gereken irtibata dikkat çekiyor ve vakıf bahsini de bu bakımdan ele aldığını ifâde ederken, belki de uzun yıllardır göz ardı edilen temel bir soruya dikkat çekiyor: Külliyâtın pratik hayata tatbiki nasıl gerçekleşecek?
Kitabın ara kapağında ise şöyle bir ifade dikkat çekiyor:

- “Geleceğin tarihin yansıması olduğunu, geleceğin de tarih gibi kurgulanıp “malûm” hâle getirildiği göz önünde bulunduran bu eserde vakıf kurumu ele alınıyor. Çeşitli medeniyet ve milletlerde var olan vakıf ve telakkileri ile İslâm dönem vakıfları ve anlayışı üzerinde duruluyor; bilhassa Osmanlılarda vakıflar ve toprak mülkiyeti rejimi…”

Büyük Doğu-İbda’nın tarih tezinin temelini “İlk insan ilk peygamberdi ve peygamberler olmasaydı medeniyet olmazdı” fikri teşkil eder. Bizim değerlendirmesini yapmış olduğumuz “Geçmişten Geleceğe Vakıf Tasavvuru” başlıklı kitab, Üstad Necib Fazıl ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun ortaya koymuş olduğu Büyük Doğu-İbda dünya görüşünün “tarih şuuru”na bağlı olarak bir meselenin geçmişten günümüze değerlendirildiği bir eser olma hüviyetiyle ön plana çıkmaktadır aynı zamanda.

Yalnız vakıflarla alâkadar olanların değil, aynı zamanda devlet, sosyoloji ve iktisad ilimleriyle alâkadar olanların da istifâde edebileceği oldukça kapsamlı ve geniş bir eser.
Bunun yanında, İslâm Devleti olan Başyücelik Devleti idealimizin hayal ürünü olmaktan çıkıp, mevcut sistemler arasında bir alternatif olarak kendisine yer bulabilmesi için, fikrin mücerred terkiblerinin bu ve bunun gibi eserlerle pratik hayata el uzatması ve böylelikle hem el attığı sahayı ve hem de kendisini canlı kılması gerektiği kanaatindeyiz. İnşallah bundan sonra diğer sahalarda da benzer eserler kaleme alınır ve külliyât, bu eserler üzerinden pratik hayat içinde daha da canlı bir yüzüyle biz okurlara görünür.


Ömer Emre Akcebe