Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “İktisat ve Ahlak” isimli eseri 1987 yılında yayınlanmıştır.

İslâm iktisadının da asrımızdaki tezahürü olan BD-İbda iktisad görüşünün temel yaklaşımı, diğer tüm bahislerde olduğu gibi, ruhçudur; her mevzuyu, her işi maddenin ötesine, ruha, son tahlilde müteâl olan Mutlak Varlık’a bağlama anlamına gelir ruhçuluk. Batılı iktisadçıların da son bir asırdır kabul ettiği iktisadın psikolojiden ayrılamayacağı gerçeği, aslında meselenin sadece bir kısmına ışık tutuyor. Burada da psikoloji, bir fonksiyon olarak görülüp araçsallaştırılıyor ve insana hizmetten ziyade insanın iktisada ve onun “kazananlarına” hizmeti hedefleniyor. Hâlbuki hayatın anlamı yoksa kazanmanın, geçimin, yemenin ve barınmanın, hülasa iktisadın da yok. Bütün o laf kalabalığının altında yatan hakikat bundan ibaret. Anlamı, sadece kendinden ibaret olmayan, tükenmeyen bir kaynakta bulma zaruretinden kaynaklı itici güç, iktisadın da içinde olduğu bütün ahlâkî örgünün temelini oluşturmaktadır.

İktisat kültürden ayrı düşünülemez

İktisadı, cemiyetin inancından, örfünden, coğrafi şartlarından, alışkanlıklarından ayırmak mümkün değildir. Müstakil iktisadî tahlillerin olması yanlış değildir; yanlış olan bunlara, sanki bir fizik kuralı imiş gibi muhtariyet vermektir. Bu yanlışı, bilhassa Marks’ın ve onun yolundan giden “maddeci mü’minlerin” çokça yaptıklarını ifade edelim.

Mesele tamamen ahlak

Asıl kavga iktisad sahasında yaşanmıyor; asıl kavga ahlâk sahasında, cemiyete hâkim olacak kuralların ne olacağı konusunda yaşanıyor ve insanlar bunun bilincinde değiller. Her iktisadî olay, aynı zamanda ahlâkîdir. Ahlâkın olmadığı yerde gerçek anlamda iktisadın mevcudiyeti mümkün olmadığı gibi, insanı “çıkarını düşünen hayvan” şeklinde tanımlayan ve etki-tepki zincirinin dışına çıkamayacak bir varlık olarak gören tüm çeşitleriyle “determinizmlerin” ne kadar yanıldığı bugün daha iyi anlaşılmaktadır. İnsan, şuurlu olduğu süre boyunca, diğer canlıların aksine, ahlâk sahibi bir canlıdır ve çıkarını düşünmek de yukarda yaptığımız tarife istinaden bir ahlâkî davranıştır; mesele doğru ahlakın hangisi olduğudur ki o da mutlak fikir gerekli bahsinin önüne bizi getirir bırakır. İbda’nın “Peygamberler olmasaydı medeniyet olmazdı” prensibinden hareketle, mutlak fikir İslâm olmasaydı, cemiyete egemen ahlâk telakkisinin içinde işleyecek bir iktisad da olmazdı diyebiliriz. İslâm iktisad bahsi tam da gelip bu noktaya oturmaktadır: İktisad bir “habitat-çevre” işidir.

Mirzabeyoğlu’nun İktisat ve Ahlak eseri de bu açıdan büyük önem arzetmektedir.

Salih Mirzabeyoğlu’nun eserinin takdim kısmında da şunları söylemektedir:

-I-

Taklidî imân ve tahkikî imân... Biri telkinle alınır, öbürü tahkikle bulur... Bunun dışında, bir de tahkik taklidi. İmân vesilesi etrafında yaptığımız bu sınıflamayı fikir ve fikre muhatab olma bahsine tatbik edersek, birinde dışyüzden taklit diğerinde içyüze nüfuz, öbüründe de birincinin aynı iken ayrı imiş zanneden veya zannettirmeye çalışan açık göz bulunur. Kim nerede ne yapar, o ayrı mesele; biz, havada mihraksız tecrit parandeleri atan palavracı soydan ayrı bir yerde, Büyük Doğu-İbda anlayışıyla, fareden koparılan bir kılla filden koparılan bir kıl arasındaki farkı göstermeye, hava tabakasının yeryüzüne bağlı olması gibi RUHÇULUĞUMUZUN tahayyüz sahasına perçinli karakterini işaretlemeye memuruz. Demek ortaya koyduğım bu eser, hem İbda’nın bütün eserlerindeki tecrit haysiyetini, nisbet ve ölçülendirmelerini, hem de onun ilim sahalarına tatbik edilebilme kabiliyetinin hakikat oluşunu, böylece Büyük Doğu’yu meseleler içinde tahkikle tahkimin usulünü göstermektedir.

-II-

Bir dünya görüşü, dili belirler ve geliştirir; bu dünya görüşü ile yoğrula dilin kendini öyle şekillendirmesi gerekir ki, düşüncenin her şekline kolayca girebilsin ve milletin dünya görüşünü temsil eden her düşünceyi dile getirebilsin... “Teorik dil alanı” tekniği içinde de bu gayenin gerçekleşme sahalarından biri olarak, İKTİSAT VE AHLÂK.

-III-

Ancak yüksek bir olgunluğa erişen dillerde gerçek bir düşünce etkinliği meydana gelir... Bunun ispat unsurlarından biri halinde, İKTİSAT ve AHLÂK.

-IV-

İslâmî açıdan iktisat mevzuuna bakış, ya mevzuun muazzam kapsamlı ve ihtisas sahalarına bölümlü olmasından dolayı çekingen veya umursamaz bir tavır, yahut da çoluk çocuklarla – çoluk çocuk kafalı adamların cehli nisbetinde cesur çıkışlarına bahis olarak görülmüştür... Biz, bu eserde, hem iktisat mevzuuna hiç alâkası olmayanların bile eserin sonunda kendilerini işin rüzgârını almış bulmaları, hem de teknik iktisadî bilgilerini harekete geçirmeleri gerekenlere işin ipuçlarını verme usulüyle hareket ettik; birinciler pay almalı, ikinciler İslâmî bir düzende geçerli olacak iktisadî mekanizmanın unsurları üzerinde gerçekten fikir üretmenin yolunu bulmalı.

Baran Dergisi