Recai Kutan'ın başkanlığını yaptığı Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM)'ın düzenlemiş olduğu "20. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi" İstanbul Couthyard Marriot Hotel'de 17-18 Aralık 2011 tarihlerinde gerçekleştirildi.
Kongrenin gerçekleştiği iki gün boyunca İslâm coğrafyasının çeşitli ülkelerinden gelen üst düzey 41 konuşmacı görüşlerini, çalışmalarını ve taleplerini derinlemesine masaya yatırdı. Aktif olarak bulunduğumuz kongrede Fas'tan Ürdün'e, Mısır'dan Endonezya'ya hemen hemen her Müslüman ülkeden katılımcılar vardı; yalnız Kaddafi'nin hunharca katledildiği Libya'nın temsilcisinin olmaması dikkatimizden kaçmadı.
Kongrede İslâm ülkeleri üzerine Batılı emperyalistlerin yaptığı harekâtlardan, İslâm ülkelerinin ekonomik durumlarına kadar bütün meseleler konuşma metinlerinde yerini alırken en çok Batılılar tarafından Müslümanların ağzına plesenk edilen "Arap Baharı" yani Arap ülkelerindeki isyanlar ve iç karışıklıklar tartışıldı. Bu mevzuda ilginç olan nokta ise Arapların bu sürece bizlerden çok farklı şekilde bakmaları... Onlara göre bu hareketler tamamen kendiliğinden filizlenmiş hareketler ve hatta Kaddafi'nin hunharca katledilmesi ve NATO'nun bu ülkeye müdahalesi de yerinde.(Tabiî ki söylediklerimiz bu toplantıya katılanların görüşleri ile sınırlı) Nitekim Arapların bu olaya bakışı bazıları tarafından eleştiriliyor. Belki de biz hâdiseleri dışarıdan seyrettiğimiz için daha objektif yaklaşabiliyor ve hâdiselerdeki Batı dahlini daha iyi farkedebiliyoruz sanırım.
Mısır IFFSO Genel Sekreteri Dr. Ahmet Abdulatti'nin, "Biz İslami hareket olarak, halkın alternatifiyiz. Biz halkın seçimi olduğumuzu göstermeliyiz. Ülkeleri bizim kurmamız lazım. İlerlemeci İslam programını halkların içinde güçlendirmemiz lazım. Bütün dünyaya izole olursak dünya ile temas kuramayız. 
Bunun için dünyaya savaş diliyle konuşmak yanlış olur" ifadeleri dikkatimizi çekiyor. 
Dr. Abdulatti kullanılan sert dilden şikayetçi. Burada düşünmeden-sormadan edemiyoruz. Batı dünyası bize düşmanlık güder ve İslâm'a her fırsatta saldırırken, İslâm coğrafyasına operasyonlar düzenler ve modern bir sömürü düzeni işletirken nasıl olur da biz onlara karşı dostane bir tavırla konuşuruz? Tokat atana diğer yanağımızı mı döneceğiz?
Bize göre konuşmacılar arasında Ortadoğu'daki hareketlilik üzerine bize göre en güzel ve en isabetli konuşmayı Saadet Partisi GİK Üyesi ve dış politika uzmanı Prof. Dr. Oya Akgönenç yapıyor. Kendisi ile daha önce de bu konu üzerine bir söyleşi gerçekleştirmiştik hatırlarsınız. Prof. Dr. Oya Akgönenç Arap isyanlarına Batılıların yön verdiğini vurguluyor. Emperyalist güçlerin bu coğrafya üzerine çok derin planları uygulamaya koyduğunu belirtiyor. Bu tezini Ortadoğu'dan bir kaç haberle destekliyor. Herşeyi açıkça ortaya koyuyor da diyebiliriz; fakat Araplar buna bir hayli tepki gösteriyor.
Oturuma verilen arada Prof. Dr. Oya Akgönenç ve programa dinleyici olarak katılan Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu ile bu mevzu üzerine konuşma imkanı buluyoruz. Yaşar Hacısalihoğlu İslâm ülkelerindeki işbirlikçi ruha dikkat çekerek, "işbirlikçi ruhları kazımadan bir şey başaramayız" diyor. Oya Akgönenç de Arap ülkelerinin temsilcilerinin olaylara bakış açısından oldukça rahatsız ve gerçekleri görememelerinden yakınıyor.
Oğuzhan Asiltürk ile de sohbet etme fırsatı buluyoruz. O da cihad anlayışının yerleşmemiş olmasına dertleniyor.
Kongrenin son konuşmasını Prof. Dr. Arif Ersoy yapıyor. Bu konuşma bir hayli uzun; dinlemesi de hayli zevkli... Slayt gösterisi eşliğinde yapılan bu gösteri Müslüman Topluluklara ikaz ve hedefleri belirtme niteliğindeydi. Dünyanın yeni bir nizama muhtaç olduğunu belirtiyor Arif Ersoy. Şark'ın ve Garb'ın... Herkesin İslâm'ı beklediğini, adil düzeni beklediğini belirtiyor. Hak ile Bâtıl'ın tarih boyunca çarpıştığı evreleri slayt ile gösteriyor. Bulunduğumuz dönemi ise Hak ile Bâtıl'ın çarpıştığı çok önemli bir dönem olarak işaretliyor.
Oturumu yöneten Recai Kutan son sözü alıyor ve kongrenin kapanışını yapıyor. 2012'nin Mayıs ayında daha kapsamlı ve somut adımlar atılan bir kongre için sözleşiliyor.
Kongre sırasında bir çok kişi ile sohbet etme fırsatı buluyoruz.
Gazeteci-yazar Ali Bulaç'ı görüyoruz. Aklımıza Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu hakkında yazdığı yazı geliyor. Kendisine bu yazı için teşekkür ediyoruz. İlginç olan kısım ise Ali Bulaç'ın "Salih Bey'in durumunun böyle olduğunu bilmiyordum" demesi...
“Gazetelerde yazılanları görünce öğrendim ve bende bu mevzuda yazdım; benden sonra da yazanlar oldu” diyor Akit’ten Hasan Karakaya’nın yazısını kastederek.
Yanımızda götürdüğümüz Baran Dergilerini gören Esam'da görevli bir genç arkadaş dergilerimizden istiyor ve Kumandan’ın durumunu soruyor. Dergi veriyor ve biraz sohbet ediyoruz.
Müslüman ülkelerden gelen konuklardan bazıları İslâmî düzen tesis etmek ve bu minvaldeki çalışmaları hakkında bir kaç soru soruyor ve cevap alıyoruz. Kendilerine Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun "Başyücelik Devleti" isimli eserinin İngilizcesini hediye ediyoruz. Kendilerine Mütefekkir hakkında dilimiz döndüğünce ingilizcemizle bilgi vermeye çalışıyoruz. 
Endonezya Adalet ve Refah Partisi Genel Başkanı Lütfi Hasan İshak'a da bir kaç soru sorduktan sonra Mütefekkir'in kitabını takdim ettik ve biraz bilgi verdik kendisine... "Salih Mirzabeyoğlu 56 kitabı bulunan ve 57.si tefrika edilen bir mütefekkir!" dediğimizde çok şaşırıyor ve 56 kitap yazmanın “çok zor bir iş” olduğunu belirtiyor. “Kendisi 13 yıldır cezaevinde!” dediğimizde ise üzülüyor ve üzüntülerini belirtiyor. Mütefekkir'in kitap kapağındaki resmini göstererek resimdekinin o olup olmadığını soruyor. "Evet" diye cevap veriyoruz. Bizden internet adresimizi istiyor. Kendisine dergimizin sitesinin adresini veriyoruz. Sonunda vedalaşıyoruz. “Mütefekkire dua edeceğini” söylüyor.
Kongre sona ererken biz de bunun bir başlangıç olmasını ve  İslâm alemi için daha çok çabalar sarfedilen, daha geniş kapsamlı kongrelerin toplanmasını ümid ediyoruz.