2 Ağustos 1990 Tarihinde Irak'ın Amerikan sömürgesi Kuveyt'e girmesiyle başlayan ve halen ambargoyla devam eden Körfez Krizi-Savaşı 2. yılını tamamlayıp 3. yılına girdi. Bilindiği gibi; önce Domuzlar Diktatoryası (BM) öncülüğünde ambargo, daha sonra 17 Ocak 1991 tarihinde 33 ülke karadan ve havadan Kuveyt'i kurtarmak(!) için Irak topraklarına saldırdı. Bu haçlı sürüsü binlerce ton bomba ve binlerce sortilerle Irak'ın bombalamadıkları bölgesini bırakmadılar. Sonunda sömürge Kuveyt tekrar efendisi Amerika'ya bağlandı; fakat savaş bitmemiş olacak ki Irak'a ambargo hâlâ sürüyor. Demek ki, emperyalist Amerika ve Batı fiili savaşla istediklerini elde edemedi ve ambargo ile savaşı sürdürüyor Irak ise diz çökmüyor; Saddam Hüseyin hâlâ ayakta. Puşt George'nin koltuğu ise tehlikede; bir yandan bizim için zamanlama olarak mükemmel zenci ayaklanması, diğer yandan gün geçtikçe kötüye giden Amerikan ekonomisi... 24 Mayıs 1991 tarihli Cuma Dergisindeki röportajda Kumandanımız bu savaş hakkında şu tesbitte bulunuyordu: "Gebe olduğu hadiseler zemini bakımından, mağlubiyetten beter zarara yol açar galibiyetler vardır"...

Irak hâlâ Puşt Amerika ve Yahudiler için bir tehlike. Bu savaşta Amerika ve Batı arzuladıkları neticeye ulaşabilmiş  değil... Bilindiği  gibi, kuralları açısından "temiz" olmayan bu savaşta %70-80 Irak'ın sivil hedefleri bombalanmış, çoluk-çocuk ve kadın demeden katledilmişti. Şu anda ambargodan ölenler de haliyle Irak halkı... Amerika'nın hesabı şu ki: "Rızkı veren benim" tahakkümüyle Irak'ı aç bırakacak ve onlar da liderlerini devirip Puşt George'ye telefon edecek bir "pezevenk"i başlarına geçirecek. Fakat Irak halkı bu uşaklığı kabul etmiyor ve "biz Müslümanız rızkı veren ise Allah'tır!" diye haykırıyor. 33 ülkenin haçlı  ruhuyla leş kargaları gibi Irak'ın üzerine çullandıkları an İBDA cephelerinin Cuma gösterilerinde açtığı pankartı devam eden savaşta yine tekrarlıyoruz: "SADDAM SEN ORADAN, BİZ BURADAN!"...

Anti-emperyalist mücadele İslâm ile olur. Fakat, "nasıl İslâm, hangi İslâmî anlayış?" sorusunun cevabı da verilmelidir. İran ve Suud örnekleriyle karıştırılmaması için bu şarttır. İslâm’a muhatap anlayışı örgütleştiren BÜYÜK DOĞU-İBDA fikir sistemi bu sorunun cevabıdır. İslâm'ın dünya görüşünü kuşanmadan verilen anti­emperyalist mücadeleler bir müddet sonra karşı olunanın güdümüne girer; nisbetsiz politikalar karşı olunanı güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. Fikirde sağlam çizgi olmazsa siyasette de haliyle sapmalar başlar. Körfez savaşında camiamızdaki diğer gruplara benzemeyen İBDA'nın sonuna kadar açık ve net politikaları fikirdeki sağlam çizgisinin işaretidir.

"Körfez Kerizi Türkiye" tesbiti çerçevesinde Çekiç Güç ve ambargo üzerinde durursak... Bilindiği gibi Çekiç Güç, ikiyüzlü Demirel tarafından mecliste 6 ay daha uzattı. Kendi topraklarını yabancılara peşkeş çekmek manasına gelen Çekiç Güç T.C.'nin ne kadar bağımsız(!) olduğunu da göstermektedir. T.C.'nin kaymakamını, bu işgal kuvvetindeki İngiliz askeri tokatlıyor, hükümetten de doğru dürüst bir ses çıkmıyordu... İkiyüzlü Demirel'in Çekiç Güç mevzuunda kıvırırken ettiği komik laf: "Çekiç Güç kalkarsa sonra kuzey Irak'taki Kürtleri kim korur?" Doğu ve Güneydoğu'da kendi vatandaşları Kürtleri katledenlerin başka ülkelerdeki Kürtleri düşünme alicenaplığına(!) sadece gülüyoruz... Irak'ın Bağdat tarlalarını yakan Çekiç Güç uçaklarının diğer marifetlerini de böylece öğrenmiş oluyoruz. T.C. hükümetine de, Puşt George uğruna Müslüman bir ülkenin buğday tarlalarını yakma fiiline iştirak etme ayıbı ve tabii ki bunun hesabı düşüyor... DYP- SHP hükümeti tarafından, Özal ve Anap'ın Amerikan paryalığının aynen devam ettirilmesi söz konusu... Yani, birbirlerinden farkları yok, hepsi aynı soydan...

T.C. hükümetlerinin Amerika ve Batıya karşı tavırları ücretsiz fahişe  gibi. Muhasebesini yapmadan sadece dışyüzden hayran oldukları batının kucağına bedelsiz oturmaktır istekleri. Karşılığında kabul edilmekten başka hiçbir şey istememektedirler. Buna bir misal: Irak Büyükelçisi PKK mevzuunda kendisini sıkıştıran(!) hükümete şu açık çeki verdi. "Çekiç Güç'ü kaldırın, isterseniz size sıcak takip hakkı verelim"... Demirel hükümetinde ses yok... Nasıl ki; kanun uygulayıcılar bazı meselelerde, kanunlara değil de “balkondakilere” başlarını çevirirler, Demirel de balkondaki efendisine başını çevirdi ve Efendisi President Puşt'tan okey gelmeyince sessizliğe gömüldü.

Irak'a uygulanan insanlık dışı ambargoya emperyalist kovboyların tahakkümündeki dünya sessiz. Demirel’in "hür dünya" dediği bu işte... Emperyalizme değişik mahkûmiyetleri olan dünya...(Azerbaycan ve Bosna Hersek meselesinde görüldüğü gibi). Bu mahkumiyeti kabul etmeyen Saddam'a nasıl saldırdıkları mâlum bu "hür dünya"nın... Bu köpeklerin tahakkümündeki enformasyon ağı da bir balinaya gösterdiği ilgiyi Irak'ta ambargodan ölen çocuk ve kadınlara göstermiyor... Ambargo dolayısıyla Türkiye'nin zararları mevzuunda, lrak'ın birçok cazip teklifleri reddedildi. Son olarak, Irak Ticaret Heyeti ziyarete geldi. İşadamlarıyla görüştü.. Bizimde katıldığımız bu toplantıda şu mevzular konuşuldu: Irak'la Türkiye’nin ticareti 1988'de 2 milyar 139 milyon dolar, bunun 986 milyon doları ihracat olarak lrak’a gitmiş. 1989'da 2 milyar 96 milyon dolar, 449 milyon doları ihracat olarak Irak'a gitmiş. Bu rakamlara özel sektör dahil değildir. Onu da eklersek büyük rakamlara ulaşır. Ambargo ile bu ticaret tamamen durmuştur. Türkiye'nin ticaretinde 2. ülkeyi Irak'ın almasından dolayı kaybı çok büyüktür... Irak Ticaret Heyeti Başkan yardımcısı Azad Bey şöyle der: "Ambargo devam ederse Yumurtalık petrol boru hattını iptal ederiz. Sizinle ticaret yapmak istiyoruz, eskisi gibi... Ambargoyu bırakın, bize peşin parayla mal verin"... Bizimkilerde yine ses seda yok. Çünkü balkondaki Puşt'ta herhangi bir hareket yok... İBDA fikriyatının kavgasını veren Taraf Bürosu olarak şunu da açıklayalım ki, Amerika ve Batı ülkemizin önüne dolarlar dahi atsa emperyalizm ile hiçbir türlü uzlaşmaya girmeyi tasvip etmeyiz. "Bir koyup üç alacağız" diyen satılmışların içyüzlerini daha iyi ortaya çıkarmak için maddi zararlarımızdan bahsediyoruz. Yoksa Amerika-Batı ve Yahudi’ye teslim olan hiçbir siyaseti tasvip etmeyiz. İBDA'nın çizgisi sonuna kadar anti­emperyalisttir. Hareketimizin hiçbir safhasında taviz ve uzlaşma yoktur. Sonunda ölüm ve zindan dahi olsa...

Ambargodan dolayı Irak'ın petrolü BM gözetiminde satılıyor ve geliri de aynı yerde toplanıyor. Bu para öncelikle Kuzey Irak'taki Amerikan işbirlikçisi Kürtlere verili yor. Domuzlar Diktatoryası BM'nin tuzağına bakın! Irak’ın petrol gelirini, Irak'ı arkadan vuran hainlere veriyor; uşaklıklarının karşılığı olarak...

Körfez savaşı esnasında, ılımlı görünen Bir Avrupa ülkesinde bile devamlı çanlar çaldı. Bizde ise çan sesini yüreklerinde duyan Özal ve Anap kolları sıvayıp Domuz Batı lehine aktif tavırlar aldılar. Her zaman ağızlarında sakız ettikleri "yurtla sulh, cihanda sulh" politikasızlığını dahi unutup haçlı seferine gönüllü olarak katıldılar bu domuzseverler...

Körfez Savaşı'ndan beri dikkatimizi çeken bir husus da, boyalı basının irtica yaygaralarını kesmiş olması. (Taraf 8. Sayısında Şiar Karataş bu konuyu işlemiştir.) Temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp gündeme sokulan irtica manşetleri, ne hikmetse birden görünmez olmuştur. Belki de efendileri Amerika, (Körfez Savaşı esnasında döktüğü ecel terlerinden sonra) irtica yaygaralarıyla, uyuyan Müslümanların tahrik edilmesini tehlikeli bulmuştu. CIA'nın bu talimatından sonra uşaklar da hemen gündemi değiştirdiler. Şimdi ise İslâm'ın, silaha sarılmayan, herkesi kardeş gören büyük bir din olduğu, asıl tehlikenin fundamentalistler olduğu propagandasına başladılar. (Bu kelimeden kasıtları emperyalizm ve Hıristiyanlıkla uzlaşmayan gerçek İslâmiyet’tir)... Zaten Türk Cumhuriyetlerde de aynı rolü oynuyor domuzsever idare... İşbirlikçi­hain rolü... Senelerce, İsrail'i koruyucu Ortadoğu politikası da bu rolün gereği idi.

500. yıl kutlamaları için gelen İsrail Cunhurbaşkanı Herzog, özel  ziyaret adı altında, resmî protokolle Türkiye'de karşılandı. Özal ve Demirel'le görüştü. Hürriyet Gazetesi’ne verdiği mülakatta Herzog: “Körfez Savaşı'nda Türkiye'nin hayatî önemde bir rolü oldu. Türkiye kanat ülkesiydi. Cumhurbaşkanı Özal'la Tokyo'da buluştuğum zaman kendisine de aynı şeyi söyledim" dedi. Saddam’ın geleceği hakkındaki bir soru üzerine: “Saddam’ın hiçbir geleceği olmasa çok memnun olacağım. Ama şunu söyleyeyim, Saddam gitmeden savaş bitmez!” İsrail politikalarının Türkiye'deki destekçisi T. Özal da şöyle demişti: "Saddam gitmezse Çekiç Güç kalkmaz”

Şu, 500. yıl ve 500 yılın hesabı... Herhalde büyük bir intikam ve kanlı hesaplaşmaya sahne olacak... 

Körfez Savaş’ında alınan tavırlar herkesin rengini ortaya çıkardı. Bilindiği gibi Körfez Savaşı esnasında Amerikan karşıtı Cuma gösterilerinin öncülüğünü yapmaktan dolayı polis 1. İBDAC Panik Operasyonu'nu başlatmış; İBDA mimarı ile 23 arkadaşımız günlerce işkence görmüş ve bir kısmı cezaevinde yatmıştı... Körfez Savaşında "Amerikancı Müslümanlar" da olanca çıplaklığıyla görüldü. Tedavi olduğu Amerika’dan yurda dönen işbirlikçi­hain Fetullah'ın Amerika ve Batı ile harbeden Irak'ı "Lawrence'in dostları" diye vasıflandırması ve Yahudilere atılan Scud füzeleri için "Yahudi çocuklarını görünce gözlerim tüllendi" demesini de unutmadık... Amerika'ya karşı net tavır alacağına "Zalim Saddam" edebiyatı yaparak Amerikancı politikalara hizmet eden İrancı ibişler ve diğer cemaatleri de hatırlatalım... Bunlardan biri de; inşa ettirdiği camide, kardeşi Özal'ın Amerikancı politikalarını cemaate övmekle kendini vazifeli gören Korkut Özal'ın, "İncirlikten kalkan uçaklar hayırlı olmuştur!" sözünü misal verebiliriz. Cami içinde pastalı, limonlu Özal'ın Amerikancı politikalarını metheden Korkut Özal...

Körfez Savaşı esnasında, Gorbaçov yönetimindeki Sovyetlerin eski gücünde olmayıp Amerikan emperyalizmine boyun eğmesi Irak'ın aleyhine oldu. Eğer Sovyetler eski gücünde olsaydı durum daha farklı olurdu. Amerika tek tabanca olmanın verdiği rahatlıkla bütün gücüyle 18 milyonluk Irak'a çullandı. Üstad’ın 1950’lerde söylediği, "iki süper kutup arasında kendi hayatiyetini sürdürme stratejisi"nin ehemmiyeti Körfez Savaşı’nda tekrar görüldü. Ayrıca halkı Müslüman ülkelerden biri Irak'ın yanında yer alsaydı Amerika'nın Ortadoğu'dan defedilmesi sağlanabilirdi. Bu, Türkiye ya da İran olabilirdi. Türk hükümetinin kalleşliği meydanda, İran da aynısını yaptı. Kendi ülkesine Irak'ın sığınan uçaklarına el koydu, Amerika'ya karşı hiçbir tavır almazken Irak'ın güneyindeki Şiileri ayaklandırdı, savaş esnasında sabotajlar düzenlettirdi. Görülen o ki Amerika, "İslâm Ülkesi" denen ancak halkının haini iktidarları iyi bağlamıştı. Fakat bu savaş halk ile iktidarları karşı karşıya getirdi. Halkın hissiyatıyla iktidardakilerin hissiyatının farklılığı ortaya çıktı.

Şu Körfez Savaşı, Saddam'ın ifadesiyle, "Savaşların Anası" oldu. Çok şeyi gözler önüne serdi: Yeni savaşlara ufuklar açtı. Dünyanın emperyalist arabasını tökezletti... Araba gitmekte zorlanıyor. Fikirde ve fiilde İslâm Savaşçıları'nın imha hedefi olarak bekliyor...
 
Taraf, 18. Sayı, Ağustos 1992