Birlikte kaldığım Korsikalı iki siyasî mahkûm var. Bunlar üç kişiyi bir cinayet için azmettirmekle suçlanıyorlar. Bu sebeble cezaevindeler. Sosyalist bir politikacıyı öldürtmek suçundan 20 yıldır cezaevindeler. Cinayeti işleyen ise 20 sene boyunca dağlarda saklandıktan sonra yakalandı. Mesele çok garip ve enteresan. Adamın öldürüldüğü yer bir cadde ve cadde II. Dünya Savaşı sırasında öldürülen bir Korsikalı subayın adını taşıyor. Vurulan kişi de o subayın torunu. Bu hadisenin davası yıllar sonra görülecek umarım doğru bir karar çıkar.

Bu vesileyle Korsika’nın tarihinden bahsedelim. Korsika’nın durumu malûm, Fransa’nın vilayetlerinden birisi. Fransa tarafından işgal edilmeleri çok eskidir; buna mukabil Korsikalılar bağımsızlık mücadelesini hep sürdürmüştür. Korsika etrafındaki tartışmalar hâlâ devam ediyor.

Korsika II. Dünya Savaşı sırasında Faşistlerin hedefi olmuştur. 1942’de İtalyanlar tarafından işgal edilmiştir. Korsika Almanların da dikkatini çeken bir yer olmuştur. Korsikalılar Hıristiyan’dır ve büyük bir bölümü Katoliktir. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar geldiğinde Korsikalılar Yahudileri onlara karşı korumuştur. Korsika’da 1970’lerde tekrar adada Fransız hâkimiyeti başladı. Bağımsızlık hakları elinden alınan Korsikalılara yarı özerklik verilerek bağımsızlık taleplerinden vazgeçmeleri beklendi. Korsikalı politikacılar bunu asla kabul etmedi ve Korsika tam olarak Fransa’nın bir parçası olamadı. Korsika’nın içinde bulunduğu vaziyet hususunda da Fransa’nın doğru kararı almasını umuyorum.

Korsika’yı bir açıdan Katalonya’ya benzetebiliriz. Bu iki bölgede de bazı hadiseler yaşanıyor. Malum Katalonya’da asla tasvip etmediğim bir saldırı gerçekleştirilmişti ve bu saldırının mücahidler tarafından yapıldığı söylenmişti. Bir enteresan mesele de, Korsikalıların II. Dünya Savaşı sırasında korumasına rağmen bugün Korsika etrafında yaşanan hadiselerde de Yahudilerin dahli var. Anlayacağınız Yahudiler mağlup edilene kadar dünyanın hiçbir yerine barış gelmeyecek.

Irak’ın, Suriye’nin bugün içerisinde bulunduğu durum ortada. Dünyayı yönetenler idarenin ellerinde kalması için tahribat ve savaştan başka hiçbir şey üretmiyorlar. Bunun bedelini ödeyenler ise masum siviller oluyor.

Çok zengin bir ülke olmasına rağmen Venezüella da dış müdahaleler sebebiyle çok kötü bir duruma getirildi. Umarım özgür bir şekilde tekrar Venezüella’ya döndüğümde bu dış müdahalelerden kurtulmuş bir ülke göreceğim. Hayatımı tüm dünyada bu mücadeleye verdim. Bugün beden olarak hapis edilmiş olsam da ruhum hür. Fiziksel olarak esir bir vaziyette olsam da, ruhum ve aklım hür olarak öleceğim.
***
Mahkemem dolayısıyla Fresnes Cezaevi’ne getirildim. Daha önce cezaevi müdürünün çok iyi birisi olduğundan bahsetmiştim. Yine buraya geldiğimde bir takım sorunlarla karşılaştım. Bilhassa bilgisayarım ile alakalı bana problem çıkardılar.

Geçtiğimiz Cuma günü öğleden Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Frennes cezaevine bir ziyaret gerçekleştirdi. Cezaevinde bir takım incelemeler yaptı. Burası Fransa’nın en büyük cezaevlerinden birisi… Peki, Macron niçin cezaevini ziyaret etti? Daha önce bahsetmiştim, Fransa’da mahkûmlar ile gardiyanlar arasında bir takım hâdiseler yaşanmıştı.

Cezaevi şartlarını düzeltmek adına bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Buna mukabil cezaevlerindeki mahkûm sayısı her geçen gün artıyor ve şartlar daha da kötüleşiyor. Toplum için tehlike oluşturacağı düşünülen herkes tutuklanıyor ve bu da cezaevlerinde bu tip problemlerin ortaya çıkmasına sebeb oluyor. Oysaki bu insanlar toplum için zararlı ve tehlikeli canavarlar değiller. Fransa’da ağır bir polis kontrolü var; yollarda, evlerde aramalar, operasyonlar yapılıyor. Bu durum cezaevlerindeki sorunları besleyip büyütüyor ve patlama noktasına getiriyor. Müslüman tutsaklarla alâkalı ayrımcılığa sebep olacak bir karar alacaklar.

Cezaevlerinde insanî açıdan birçok sıkıntı var. Kapasitesinin çok üstünde mahkûmun olduğu cezaevleri pislikten geçilmiyor, yiyecek ve su sıkıntısı var.

Fransa ekonomik açıdan zengin sayılabilecek ülkelerden birisi. Her fırsatta insan haklarından bahsediyorlar, hatta insan hakları için saldırılar ve bombalamalar dahî yapıyorlar. Fakat ne işse, kendi cezaevlerinde kalan insanlara uyguladıkları muameleyi insan haklarına uyduramıyorlar. Cezaevlerindeki gardiyanların birçoğu Fransız asıllı değil, Libyalılar var, Pasifikliler ve diğer milletlere mensup olanlar da var.

Cezaevinde nasıl muamelelere maruz kaldığımı daha evvel birkaç kez dile getirmiştim. Bir devletin illegal bir şekilde cezaevinde tuttuğu mahkûmlara uyguladığı bu tavır asla kabul edilemez.

Cezaevlerindeki şartlar sebebiyle buradaki insanlar daha fazla nefretle doluyorlar. Nefret ve ırkçılık artıyor. Elbette bu söylediklerim Baran okurlarını pek de alâkadar etmiyor olabilir; fakat insanî olarak bunlar herkesin ilgilenmesi gereken meseleler.

1949 senesinde dünyanın en zengin ülkesi olan Venezüella’da doğdum. Hiçbir yeri sömürmeyen Venezüella bu zenginliğine rağmen bugün dış müdahaleler sebebiyle sefalet çekiyor. Amerikan sömürgeciliğini, Fransızların Karayipler’e kadar neler yaptığını, dünyanın gördüğü en büyük sömürge imparatorluğu olan İngiltere’yi herkes biliyor. Ben bir devrimciyim ve bu sistemin değişmesini istiyorum. Hep insanların daha iyi bir dünyada yaşaması için çalıştım. Bunun için Türkiye’nin de çabaladığını biliyorum; fakat Türkiye’de de siyasî mahkûmlar var. Devletin onlara adil bir muamele göstermesi gerekiyor. Ben bunları sadece Müslümanlar için de söylemiyorum; malûm cezaevlerinde Kürt milletvekilleri de var. Onların cezaevlerindeki şartlarına da dikkat edilmesi gerekiyor.
 
24.02.2018 ve 03.03.2018
Tercüme: Faruk Hanedar

Baran Dergisi 582. Sayı