Batı medyası ve sinema endüstrisinin, Afrikalılara yönelik ayrımcı bakış açısına karşı gelişen Afrika sineması kıtanın kendi sorunlarını, bağımsızlık mücadelesini ve geleneklerini beyaz perdeye taşıyor.

Afrikalı yönetmenler, filmlerinde başta ırkçılık olmak üzere kıtanın açlık, kuraklık, mülteciler gibi sorunlarını işliyor.

Marmara Üniversite İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Yusuf Ziya Gökçek, dünya sinemasındaki Afrika temsilini ve Afrika sinemasında kıta insanının problemlerinin nasıl ele alındığını değerlendirdi.

Afrika'daki sinema faaliyetlerinin kolonyal döneme dayandığına dikkati çeken Gökçek, bölgedeki sinema endüstrisinin, sömürge dönemi sonrasında ruh ve fikir kazandığını, bağımsızlık sonrası dönemde ise başta ırkçılık olmak üzere kıtanın sorunlarının tema olarak işlendiğini söyledi.

Gökçek, sömürge döneminde daha çok bölgeyi tanıma amacıyla egzotik filmler çekildiğini, bağımsızlık sonrasında ise Afrikalı sinemacıların özgünleşme yoluna gittiğini ve kıtanın sorunlarına değinen filmler yaptıklarını belirterek "Afrika sinemasına kaynaklık eden temel meselelerden biri eşitsizlik. Sahra Altı'ndaki ilk film örneklerinde eşitsizlik, kuraklık, mültecilik, ayrımcılık ve ırkçılık konularına eğilim gösteriliyor." dedi.

- "Afrika sinemasının temelinde eşitsizlik ve ırkçılık temaları var"

Batı medya ve sinema endüstrisinin oluşturduğu algıya ve siyahilere yönelik toplumların zihinlerine yerleştirilen rollere işaret eden Gökçek, Afrika sinemasının en önemli misyonunun ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadele olduğunu kaydetti.

Gökçek, şöyle konuştu:

"Afrika sinemasını kuran şeylerden biri ırkçılık karşıtlığı. 500-600 yıl önce başlamış sömürge faaliyetleri, köle hareketliliği ve yeni kıtaya göç eden siyahilerin modern uygulamalarla toplum dışında kalmaları. Irkçılık Afrika sinemasının temel gündeminde yer alıyor. Afrika sinemasında, Ruanda'daki soykırım gibi kendi etnik ayrışmaları ve iç savaşa dönüşen belirli vakalara yoğunlaşıldığını görüyoruz. Hollywood sinemasında gördüğümüz Afro-Amerikan oyuncuları da 1950 sonrasında kullanmaya çalışıyorlar."

Gökçek, Afrika kıtasında yaşanan eşitsizliğin filmlerin ana konularından olduğunu ve kıtada gelişen sinemanın temelinde de bunun yattığını belirterek, şunları söyledi:

"Afrika sinemasına kaynaklık eden temel meselelerden diğeri ise eşitsizlik. Sahra Altı'ndaki ilk film örneklerine bakıldığında eşitsizlik ile Afrika sinemasının belirli meselelere eğilim gösterdiğini görebiliriz. Kendi meselelerini konu edinen filmlere bakıldığı zaman, örneğin Ousmane Sembene'nin Boram Sarret filminde en temelde bu sosyo-ekonomik eşitsizliğin gündeme geldiğini görebiliriz. Afrika sineması bağımsızlık kazandıktan sonra müreffeh bir ütopyaya uyanmadı. Devam eden eşitsizliğin içine doğdular ve dolayısıyla Afrika sinemasının temelde konu edindiği şey eşitsizlik oldu."

- Beyaz perdedeki Afrika temsilini değiştirmeyi amaçlıyorlar

Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Yunus Namaz da sinemadaki Afrika ve Afrikalı temsillerinin Batı merkezli bakış açısına hizmet ettiğini söyledi.

Namaz, "Afrikalıyı sürekli az gelişmiş, barbar ve ilkel olarak tanıdık ya da birçok sinema filmde uyuşturucu bağımlısı, kötü işler yapan, düzen bozan, topluma ayak uyduramayan sorunlu tipler olarak gördük. Özellikle Amerikan filmleri büyük ölçüde sorunlu anlatılarla dolu. Afrikalının ana karakter olarak filmlerde yer almadığı, sürekli yan karakterler üzerinden ezilmiş, dışarıda bırakılmış, eksik tarafları bulunan alt insan kategorisi resmediliyor." dedi.

Sinemada barbar karakterin çoğunlukla siyahi kişilerle temsil edildiğini aktaran Namaz, "Bu sorun en temelinde, bir millete bakış açımızı etkilemeye başlıyor. Neticede filmdeki temsiller Afrikalıyı anlatmak için önümüze örnek olarak geliyor. Buradaki ötekileştirmede Afrikalılar sürekli eksik tarafları, kusurları olan bize benzemeyen birileri olarak gösteriliyor." ifadelerini kullandı.

Namaz, Sahra Altı sinemasının beyaz perdedeki Afrika temsilini değiştirmeyi hedeflediğini dile getirerek, "Sahra Altı'ndaki sinemacılar Afrika Film Birliğini oluşturmaya çalışınca şunu ortaya koyuyorlar; en temelde yanlış bir temsil söz konusu. Afrikalıların değeri, kültürü ve tarihiyle bağdaşmayan, tekdüze bir Afrikalı söz konusu. Bunun tersine çevrilmesi için Afrikalı sinemacılara ciddi görev düşüyor." diye konuştu.

Namaz, şöyle devam etti:

"Buradaki yönetmenler hem Afrika filmlerinin ne olduğunu ortaya koymak istiyorlar hem de sömürgeci güçlerin yıllarca anlattığı Afrika hikayelerinden bıktıklarına, bunları tersine çevirmeye çalıştıklarına dair bilinç ortaya koyuyorlar. Afrika'da yıllarca yaşıyorsunuz ama sizi anlatan başka hikayeler var. Bunun için de en temelde Afrika'nın kendi değerlerini aktaracak filmlere, bu filmleri aktaracak yönetmenlere ihtiyaç duyduğu vurgusu öne çıkıyor."

Sinemanın imaj değişikliğinin yanı sıra kıtanın sorunlarını anlatmak için de imkan verdiğini ifade eden Namaz, şunları kaydetti:

"Sömürgecilik Afrika için büyük imtihan, ancak bu imtihan yönetmenlere sömürge döneminde yaşanan sıkıntıları Afrikalılara anlatma şansını verdiği gibi sorunu perde arkasında göstermeye de başlıyor. Bu perde arkasında yönetmenler sömürgecilik sonrası toplumsal hayatı, sosyolojik, ekonomik ve düşünsel sorunları dert etmeye başlıyor. Böylece biz Afrikalı yönetmenlerde sadece sömürge zamanı değil sömürge sonrasındaki dönemi de görüyoruz. Yönetmenler, sömürgecilerin getirdiği izlerin, bu sorunların bağımsızlık sürecinde sorulamadığını, bu soruların hayatın her döneminde devam ettiğini ortaya koyuyor."